Barış Terkoğlu, 'Erdoğan elini öptürmediği Nurcunun cenazesi' başlıklı yazısında cumartesi günü hayatını kaybeden 92 yaşındaki Mehmet Fırıncı için düzenlenen 'devletli tören'le ilgili, "Kalabalığın içerisinde cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile hemen ardında görünen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gözüme çarptı. İçimden geçirdim, FETÖ lideri Gülen 2012’de ölmüş olsaydı Fırıncı için düzenlenen 'devletli tören' muhtemelen onun olacaktı" düşüncesini dile getirdi. "Neden böyle düşündüğümü anlatayım…" diye yazan Terkoğlu, şöyle devam etti: "Gerçek adı Mehmet Nuri Güleç. Rivayete göre babasının fırıncı olmasından ötürü Said Nursi ona 'Fırıncı' diye hitap ediyordu. Nurcular yıllarca 'Fırıncı Ağabey' ya da 'Mehmet Fırıncı' diyerek ona yeni bir isim verdiler. Nursi ile tanışmasından kendisi şöyle bahsediyordu: 'Bediüzzaman ile fırıncılık yaparken tanıştık, elini öptük bir sabah namazından sonra. ‘Ne iş yapıyorsunuz’ diye sordu. ‘Fırıncılık’ dedim. ‘İnsanların ekmeğine hizmet etmek çok sevaptır’ dedi. ‘Efendim ekmek değil de biz pasta, börek, çörek yapıyoruz’ dedim. ‘O daha sevap’ dedi.' " Terkoğlu'nun yazısı şöyle:
FETÖ ile çok yakınlardı
" 'Bediuzzaman Said Nursi ve İlmi Şahsiyeti' isimli kitapta yer alan polis raporu ise hikâyeyi biraz daha derinleştiriyor. 1953 yılının mart ayında İstanbul’a gelen Nursi’ye uygun bir otel bulunamayınca, sahibi Fethi Uraz olan Güleçler’in Fatih Çarşamba’da kullandığı ev aylık 80 liraya Nursi’ye kiralanmıştı. Yani Nursi, aynı zamanda Fırıncı’nın kiracısıydı. Nursi’nin ölümünün ardından öğrencileri arasında “şimdi ne olacak” endişesi başladı. Nursi’nin en yakınında yer alan Zübeyir Gündüzalp öncülüğünde cemaati bir araya topladılar. İttihad Dergisi’ni, Mihrab Yayınevi’ni kurdular. Yeni Asya Yayınları da bu ekolden çıktı. Nursi’nin öğrencilerinin yaşadığı kırılmalardan sonra Nur Cemaati’ni yöneten “Üç Mehmetler” arasında Fırıncı da vardı. Bir sonraki bölünmede ise Fırıncı ekibi Nesil Yayınları’nı kurdu, Nesilciler adını aldılar. Nesilciler FETÖ ile o kadar yakındı ki birçok projeyi ortaklaşa yürütüyor, krize girdikleri yerde FETÖ imdatlarına yetişiyordu.
Nursi, Patrikhane’yi ziyaret etti mi
Hep FETÖ’den bilinse de Fırıncı, “dinlerarası diyalog faaliyetleri”ni başlatan kişiydi. Üstelik projeyi bizzat Nursi’ye dayandırıyordu. Rakip Nurcu gruplardan birinin onun hakkında yazdıklarını okuyorum. FETÖ firarisi Ekrem Tufan Aytav ile FETÖ’ye ait bir kanalda muhabbet eden Fırıncı’nın videosunu “istihbarat elemanlarına hafiyelik yaptığını kendi diliyle ve ağzıyla anlatıyor” diye paylaştığını görüyorum. Gerçekten Fırıncı, Aytav’a Nursi’yi takip ederek rapor yazan polislere bilgi verdiğini söylüyor. Fırıncı aynı konuşmada Nursi’nin Rum Patriğini ziyaret ettiğini ve dinlerarası diyalog fikrine nasıl hayat verdiğini de aktarıyor. Fırıncı’nın hikâyesine göre Nursi, Patrik’e “Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu kabul etmeleri durumunda” Hıristiyan kalsalar dahi ortak bir dinde buluşabileceklerini söylemiş. Fırıncı’yı şaibeli bulan, dinlerarası diyalog projelerini reddeden diğer Nurcu ve İslamcı gruplar bu görüşme rivayetini ve ortak din projesini yıllardır yalanladılar. İddianın hayal ürünü olduğunu söyleyerek Fırıncı’ya cephe aldılar. Patrikhane’nin böyle bir görüşmeyi teyit etmemesi, Nursi’yi takip eden polis raporlarında böyle bir görüşmenin yer almamış olması, Patrikhane’nin ekümeniklik iddiası nedeniyle hem devletle hem de İslamcı cemaatlerle arasının kötü olması gibi bir dizi gerekçe sıraladılar. Dinlerarası diyaloğu hayata geçiren FETÖ ise kendilerinin tezine can suyu veren Fırıncı’ya bu nedenle hep sahip çıktı. Nursi ile ilgili polis raporlarındaki “içeriden ayrıntılar” söylediğim nedenle ona mal edildi. Sadece başka cemaatler değil, diğer Nurcu gruplar da onu hep şaibeli buldu. 61 yaşındayken evlendiği, rahibe okulunda yetişmiş, kendisinden 21 yaş küçük olan İngiliz asıllı eşinin (Mary Weld, sonradan Şükran Vahide) hikâyesini de Nursi’ye parayla kiraladığı evini de hiç gündemden düşürmediler. Eşinin Hıristiyanlığa uyarlayarak İngilizceye çevirdiği Risalelere şüpheyle yaklaştılar.
Yetiştirdikleri Gülen’de boy verdi
FETÖ lideriyle aralarında muhabbet vardı. Gülen, yurtdışına çıkmadan önce Nesil Grubu’nu ve tabii ki Fırıncı’yı ziyaret etmiş ve helalliğini almıştı. Nurculuk birleşik kaplar gibiydi. Birinde dolup taşan FETÖ’ye akıyordu. Fırıncı’nın kabı da farklı olmadı. Onun yanında yetiştirdikleri Gülen’de boy verdi. Aynı zamanda akrabası olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Cemal Uşşak, Gülen’i mehdi ilan eden konuşmaları elden ele dolaşan İhsan Atasoy ya da FETÖ firarisi Cemil Tokpınar gibi isimler Gülencilerin önde gelen isimleri oldu. Fırıncı’nın önderi olduğu İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nın, AKP-FETÖ kavgasına kadar Gülen’e karşı bir tavrı yoktu. Düzenlediği etkinliklerde Gülen’in ABD’den gönderdiği mesajlar alkışlarla okunuyordu. FETÖ’cülerle dinlerarası diyalog çalışmaları örgütleyen, Gülen’in Papa ile buluşmasını organize eden Vatikan’ın eski temsilcisi George Maroviç, Fırıncı’nın Risale okumalarına katılıyor, Fırıncı onun kendi toplantılarında kelime-i tevhit getirdiğini iddia ediyordu.
Erdoğan’ın elini öpecekti
Uzatmayayım, bu filmin sonunu biliyorsunuz. Bir dönem Gülen’le iç içe olan, FETÖ ile aynı projeler içinde yer alan Fırıncı ekibi, AKP-FETÖ ortaklığının bitişiyle tarafını iktidardan yana seçti. Geçmişte olanların aksine, Gülen’le ne kadar uzak olduklarının hikâyelerini anlatarak yeni bir tarih yazdı. Sürpriz de değil, yıllarca Erbakan’a tavır almış, devleti yöneten DP-ANAP çizgisine destek vermişlerdi. Bu seferki öyleydi ki, Fırıncı’nın 2014 yılında Erdoğan’ın elini öpmek için eğildiği, Erdoğan’ın onu durdurduğu görüntüler bu desteğin sembolü olarak hafızalarda yer etti. Erdoğan, Yeni Asyacılar gibi istisnalar hariç, diğer Nurcu grupları Fethullah Gülen’e karşı yanına çekmişti. Nitekim Diyanet 2014 yılında Risale-i Nurları basmaya başlarken, ilk nüshasını Erdoğan’la birlikte Mehmet Fırıncı da imzalamıştı. Ayasofya cami olarak açılırken özel davetlilerin arasında o da vardı. İslami jargonla söylersek, “hiçbir ilmi eğitimi olmayan” Mehmet Fırıncı, Said Nursi’nin mirasını AKP iktidarı ile buluşturması sayesinde Eyüp Sultan Haziresi’ne adeta bir devlet töreniyle gömülmüştü. Bir yandan tabutu omuzlayanlara, bir yandan firarda “amalı” başsağlığı mesajları verenlere baktım. Gördüğüm manzara, “cenazenizin kalabalık olmasını istiyorsanız sizin için istediğiniz hikâyeyi anlatanlar olsun” der gibiydi.