Fikret Bila: Geriye mi ileriye mi?

AK Parti, 20 yıllık tek başına iktidar döneminde Türkiye’yi, Atatürk’ün yolundan çıkarıp Müslüman Kardeşler yoluna soktu.

Seçmen, önümüzdeki seçimlerde, Türkiye’nin çağdaş uygarlık yoluna girip ileriye doğru mu gideceğine, bu iktidarın açtığı siyasal İslam yolunda devam edip daha da geriye mi gideceğine karar verecek. Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda ileriye gitmeyi tercih edenler Millet İttifakı’nın ortak adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu, Türkiye’nin tümüyle otoriter siyasal İslam devletine dönüşmesini bilerek ya da bilmeyerek isteyenler de Cumhur İttifakı’nın ortak adayı Tayyip Erdoğan’a oy verecekler. Seçmen, Türkiye’nin yeniden bir hukuk devleti olmasıyla, Erdoğan’ın anayasaya aykırı şekilde üçüncü kez aday olmasını Yüksek Seçim Kurulu’nun da onayladığı anayasa ve hukuk tanımaz yönetim anlayışı arasında da bir tercih yapacak. 

AK Parti, 20 yıllık tek başına iktidar döneminde Türkiye’yi, Atatürk’ün yolundan çıkarıp Müslüman Kardeşler yoluna soktu. Bu süreçte Atatürk karşıtlığı ön plana geçirildi, ismi eserlerden ve kitaplardan
silinmeye çalışıldı, bu çaba ısrarlı devam ettirildi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’nın cami olarak açılışında adını vermeden Atatürk’e lanet okuyabildi. “10 Kasım’larda saat 9’u 5 geçe tuvalete gidin” diyebilen sözüm ona din adamı ziyaret edilebildi. Cenazesinde bütün devlet erkânı saf tutabildi.
Demokrasiden, özgürlüklerden, hukuktan, insan haklarından çok uzakta olan siyasal ve toplumsal yaşamın merkezine dinin konulmasını savunan Arap kültürü ve din yorumu bu iktidar tarafından esas alındı. Atatürk’ün dinin doğru öğretilmesi için kurduğu ve siyaset dışında tuttuğu Diyanet İşleri Başkanlığı, iktidarın yanında ve siyasetin içinde yer aldı. İktidarın her icraatına fetvalarla destek olmaktan geri durmadı.

Cezasızlık rahatlığı içinde, siyaset dışında ve tarafsız olması gereken Türkiye’nin asker ve sivil kurumlarının yöneticileri muhalefet partilerine laf yetiştirme yarışına girebildiler. Ana muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı memuriyet sorumluğuyla bağdaşmayan suçlayıcı açıklamalar yapabildiler.

Türkiye bilimsel ve laik eğitimden de uzaklaştı. Milli Eğitim Bakanlığı tarikatların paylaştığı ve yönettiği bir kurum haline geldi. “Değerler eğitimi” adı altında Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulları ile tarikatlar arasında protokoller imzalandı. Tarikatlardan, tarikatların arkasındaki vakıflardan, tekkelerden gelen
çarşaflı, takkeli hocalar devlet okullarında eğitim vermeye başladılar. Ana sınıfı çocukları kutlama veya müsamere adı altında türbana, çarşafa sokuldu, takke ve entari giydirildi. Türkiye böylece aydınlık çağdaş uygarlık yolundan çıkarıldı, akıldan, bilimden, hukuktan, çağdaş yaşamdan uzak karanlık bir yola sokuldu. Bu süreçte dini, siyasal ve toplumsal yaşamın, devlet kurumlarının merkezine koymak isteyen iktidar ve iktidar yanlılara zenginleşmeyi ihmal etmediler. Bir kurumun başına atananlar, sülale boyu o kuruma yerleştiler. Üç-beş yerden maaşa bağlandılar, maaşa bağlanmayanlar ihalelere bağlandılar.
İktidar ve çevresi hatırı sayılır dünya malı edindiler. Yoksul vatandaşlara ise “Allah sizi yoksullukla imtihan ediyor, aman itiraz etmeyin, bu imtihanı geçerseniz cennette Peygamber katında olacaksınız” diye fakirliğin erdemleri anlatıldı. Ancak kendileri zengin olmakta, şatafat ve lüks içinde yaşamakta bir sakınca görmediler.

Bu iktidar döneminde Türkiye; ekonomide, hukukta, insan haklarında, kadının insan haklarında, basın özgürlüğünde, gelir dağılımında, yolsuzluk ve rüşvette, kayırmacılıkta, akılda, bilimde, üniversitelerde, orta eğitimde çok geriye gitti. Bu alanlardaki göstergeler açısından dünya listelerinin en altına kadar düştü. Şimdi iktidar, koltuğunu korumak, önümüzdeki seçimi de kazanmak için Türkiye’yi daha koyu bir karanlığa götürmek isteyen siyasi partileri de yanına alarak cumhuriyet tarihimizin en gerici cephesini oluşturdu. Atatürk’e, devrimlerine ve ilkelerine karşı, laik rejim yerine şeriat isteyen, kadınları ikinci sınıf, evde oturup çocuk doğurması gereken mekanizma olarak gören, okula gitmelerini istemeyen, kadını, kocasının isterse dövebileceği bir köle gibi gören zihniyet Cumhur İttifakı’na katıldı. Tarikatların isteğiyle İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’yi çıkaran Erdoğan, şimdi de Yeniden Refah Partisi’nin 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Kanunu’nda ayıklama yapılması talebini bir protokolle
kabul etmiş durumda. İktidara tekrar gelirlerse 6284 sayılı Kanunu’nun kadınlara getirdiği koruma ve
güvenceleri de budayıp, kadını daha da alt statüye indirip, erkek şiddeti karşısında korumasız bırakacaklar.

Anlaşılıyor ki AK Parti iktidarda kalmak için daha önce demokrasi, kadın hakları, AB değerleri konusunda attığı her adımı geri almaya hazır. Yeter ki iktidarda kalabilsin. Bu aynı zamanda iktidarı kaybetme olasılığının yarattığı bir korkuyu da yansıtıyor.

Türkiye, gelecek nesiller için yeniden Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yoluna girmeli, bu karanlık gidişe son vermelidir. Aksi halde çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak bir tarafa 100 yıldan daha fazla
geriye giderek karanlığa gömülür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.