Eğitim-İş Sendikası, Osman Kavala, Can Dündar ve Memet Ali Alabora'nın da aralarında bulunduğu 16 kişiye ağırlaştırılmış müebbet istenen Gezi Parkı iddianamesine tepki olarak açıklamada bulundu. ySendika tarafından yapılan açıklamada, "Gezi Direnişi, bu ülkenin aydınlık yüzüdür. Gezi'yi kriminalize etmek, demokrasi isteyen milyonlarca yurttaşı "vatan haini" ilan etmek demektir ki bu tiyatro, kimse için asla mutlu sonla bitmez" ifadeleri kullanıldı.
Sendikadan yapılan açıklamada, "Gezi direnişi, bir yargılamaya konu olacaksa, sadece ülkesinde özgürlük isterken can veren gençlerimiz, gözünü kaybeden yurttaşlarımız nedeniyle olmalıdır. Barışçıl bir protestoyu, yurt çapında şiddete boğanların, "O emirleri ben verdim" diyenlerin yargılandığı bir dava olmalıdır. Aksi, toplum vicdanında her zaman yara açacaktır" denildi.
Eğitim-İş Merkez Yönetim kurulu tarafından 'Gezi balçıkla sıvanmaz!' başlığıyla yapılan açıklama şöyle:
"Ülkede kurulmaya çalışılan tek adam rejimine, kalıcıllaştırılmak istenen baskıcı, faşizan mevsime "hayır!" diyen, haksızlığa hukuksuzluğa, demokrasinin rafa kaldırılmasına, insan haklarının yok edilmesine, doğanın katledilmesine ve gericiliğe isyanın adı olan ve milyonların var ettiği Gezi Direnişi, tarihte yer eden tüm halk isyanları gibi, muktedirlerin hâlâ hedefindedir. Yıllardır iktidar ve yandaşlarınca sürdürülen manipülatif söylemler, iftira niteliğinde suçlamaları, onların toplamına eş değer bir iddianame takip etmiş, Gezi Direnişi tekrar yargı konusu edilmiştir.
İddianamede Osman Kavala, Can Dündar, Ayşe Mücella Yapıcı ve Memet Ali Alabora’nın da bulunduğu 16 kişiye yöneltilen garip suçlamalar üzerinden Gezi Direnişi, karanlık bir kalkışmaymış gibi gösterilmek istenmiştir.
İddianamesinin neredeyse ilk yüz sayfasında sadece ve sadece "dış güçler"den bahseden savcı, Gezi'yi Soros'a ve hatta FETÖ'ye bağlamaya çalışmıştır! Soruşturmayı FETÖ’nün kritik savcılarından Muammer Akkaş'ın başlatmış olması, tanık polislerin FETÖ ile iltisaklı olduğunun ortaya çıkması da bu kara hukuk tiyatrosunun perde arkası olmuştur.
Koskoca bir halk direnişini 16 kişinin gayreti, zamanında açılan bir facebook sayfasının etkisi, bir oyuncunun Ortadoğu ziyareti gibi unsurlarla komplo teorilerine bağlamak, Kafka'nın "Dava" kitabının canlandırmasından başka bir şey değildir.
Tanınmış sanıklardan birisi için iddianameye "cep telefonundan Türkiye'nin bölünmüş haritası" çıktı notunun düşülmesi, ve bu haritanın aslında akademide hala okutulan bir ders kitabındaki Türkiye'nin barındırdığı arı türlerine gösteren bir harita olması, neredeyse tüm yargılamanın özetidir.
KRİMİNALİZE EDİLEMEYECEK BİR HALK İSYANI
Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil 27 kişinin yargılamada taşıdığı "mağdur" sıfatı ise kısmen haklıdır. Erdoğan'ın hikmetinden sual olunmaz imajının ilk çizildiği an, Gezi Direnişi'dir ve demokratik bir ülkede yaşamak isteyen milyonlar olduğu için ne isterse yapamayacağını kendisi ilk orada tecrübe etmiştir. Bu yüzden Erdoğan, 16 kiloyken can veren Berkin'i ve acılı annesini miting alanlarında yuhalatmaya çalışmıştır, Gezi'yi hala dilinden düşürmemesi tam bu yüzdendir.
Eğitim-İş olarak vurguluyoruz:
Gezi Direnişi, bu ülkenin aydınlık yüzüdür. Baskı politikalarına karşı "artık yeter" diyen milyonların suladığı bir ağaçtır. Onu sıradanlaştırmaya çalışmak, tarihte şimdiden yerini almış koca gövdesini küçültmeyecektir. Gezi'yi kriminalize etmek, demokrasi isteyen milyonlarca yurttaşı "vatan haini" ilan etmek demektir ki bu tiyatro, kimse için asla mutlu sonla bitmez.
Gezi direnişi, bir yargılamaya konu olacaksa, sadece ülkesinde özgürlük isterken can veren gençlerimiz, gözünü kaybeden yurttaşlarımız nedeniyle olmalıdır. Barışçıl bir protestoyu, yurt çapında şiddete boğanların, "O emirleri ben verdim" diyenlerin yargılandığı bir dava olmalıdır. Aksi, toplum vicdanında her zaman yara açacaktır."