Haftanın Kitabı: Subay ve Casus

ABC Kitap'a ulaşmak için iletişim abcgazetesikitap@gmail.com-------------------------------------------ABC Kitap editörleri, bu hafta da sizler için "Yeni Çıkanlar / Editörün Seçtikleri / Haftanın Kitabı / ABC En Çok Satanlar...

ABC Kitap'a ulaşmak için iletişim
 abcgazetesikitap@gmail.com
-------------------------------------------

ABC Kitap editörleri, bu hafta da sizler için "Yeni Çıkanlar / Editörün Seçtikleri / Haftanın Kitabı / ABC En Çok Satanlar Listesi" kategorilerini oluşturdular.

Émile Zola'nın dönemin Fransa cumhurbaşkanına hitaben yazdığı "Suçluyorum!" başlıklı mektupla tüm dünyanın gündemine oturan, tarihin bu en ünlü siyasi davasının hikâyesi günümüzdeki örneklerine şaşırtıcı benzerliğiyle de dikkat çekiyor. Subay ve Casus, onurlu bir askerin örgütlü kötülük karşısında eğilip bükülmeden, yalnızca gerçeği savunarak adalet mücadelesini nasıl kazandığını anlatıyor.

HAFTANIN KİTABI

Robert Harris
SUBAY VE CASUS
Kırmızı Kedi

Bismarck ordularının Alsace ve Lorraine'i işgalinden yirmi yıl sonra, Fransız Yüzbaşı Alfred Dreyfus, 15 Ekim 1894'te vatana ihanet suçlamasıyla tutuklanır. Dava sürecinde yaşananlar, Dreyfus'ün rütbeleri sökülerek ordudan atılıp ıssız bir adaya sürgüne gönderilmesi, kabaran Yahudi düşmanlığı, yüzyıl dönümündeki Fransız toplumunu adeta bıçakla bölünmüşçesine iki kampa ayırır.

Ancak Dreyfus'ün masum olduğuna inanan ve gerçek casusun kimliğini ortaya çıkarmaya çalışan tek bir subayın çabası tarihin akışını değiştirecektir. Askeri İstihbarat'ın başındaki Albay Georges Picquart, gizli belgeler ve sahte kanıtlara dayalı iddianameler, yalanlar, iftiralarla örülü askeri yargılamalar boyunca Fransız ordusunun yüksek komuta kademesinin tamamının bu düzmecenin arkasında olduğunu keşfeder. 

Émile Zola'nın dönemin Fransa cumhurbaşkanına hitaben yazdığı "Suçluyorum!" başlıklı mektupla tüm dünyanın gündemine oturan, tarihin bu en ünlü siyasi davasının hikâyesi günümüzdeki örneklerine şaşırtıcı benzerliğiyle de dikkat çekiyor. Subay ve Casus, onurlu bir askerin örgütlü kötülük karşısında eğilip bükülmeden, yalnızca gerçeği savunarak adalet mücadelesini nasıl kazandığını anlatıyor.

Radikal Kitap ekinde Ömer Türkeş “Subay ve Casus'' adlı kitaba ilişkin şöyle diyor;

“Cambridge Üniversitesi İngiliz Edebiyatı Bölümü’nü bitiren Robert Harris (1957), uzunca bir süre gazetecilik yapmış, 2003’te yılın köşe yazarı ödülüne layık görülmüştü. Edebiyat tutkusunu gazetecilik becerisiyle birleştirerek kaleme aldığı tarihsel romanları ve romanlarının sinema uyarlamalarıyla da başarısını sürdürdü; ''Subay ve Casus’ ile 2014 Walter Scott Tarihsel Roman Ödülü’nü kazandı. Roman, şu sıralar Roman Polanski tarafından sinemaya uyarlanıyor.

 “Suçluyorum''!..
Biyografik ya da otobiyografik romanlara, hele ki gerçek tarihi şahsiyetlerin başrolde oynamasına sıcak bakmadığımı pek çok kez dile getirmiştim. ''Subay ve Casus’, tam da böyle bir roman. Ancak anlatının ''roman’ niteliği taşıdığı konusunda yazarın iddiası yok. Bu önemli olayı bir kez daha hatırlatmak için yola çıkmış ve yarı belgesel bir kitap yazmış.

Tarihi gerçeklerle örtüşen bir romanın sonunu elbette biliyoruz. Dreyfus ve Picquart aklanarak görevlerine iade edilecekler, Picquart, önce kolordu komutanlığına sonra da savaş bakanlığını getirilecek. Bir zafer gibi görünebilir ama gerçek suçluların gerçek bir soruşturmaya uğramadıkları, ceza almadıkları böyle bir süreç zafer olarak kabul edilebilir mi? Picquart umutludur; “Sessizce galip geliyoruz, kapalı kapılar ardında, herkesin öfkesi yatıştığında, toplantı odalarında ve arşivlerde, bütün olgular dikkatli hukukçular tarafından tekrar tekrar elendiğinde...''

Emile Zola’nın ''Suçluyorum!'' mektubuyla ünlenen davanın bir kazanım olduğu çok açık. Buna karşılık, 20. yüzyıl boyunca kaynatılan cadı kazanlarına, adalet duygusunu yerle bir eden siyasi davalara, ülke ''menfaatlerine’ kurban edilen günahsız insanların acılarına tanıklık etmiş olanların yüreklerini soğutacak nihai bir zafer değil. Hele ki yargının apaçık siyasi baskı aracına dönüştüğü Türkiye’de umudu yeşertecek pek az şey var. 120 yıl önce yaşanan ''Dreyfus Davası’ ile günümüz Türkiyesi arasında benzerlikler çok açık ve rahatsız edici; bizzat polis ve istihbarat örgütü tarafından yaratılan sahte delillerle açılan davalar, davalara atanan yargıçların taraflı oluşu, savunmanın görmesine ve konuşmasına izin verilmeyen deliller ve tanıklar, çıplak bir adaletsizlik, o adaletsizliği yaratan zihniyet, ordu ve siyaset ilişkileri, medyanın manipülasyonu, özel hayatın teşhiri, hedef gösterilen ''öteki’ye toplumun duyduğu hınç, işkence merkezi haline gelen cezaevleri... Hükümete mektuplar yazan aydınlar, aydınlara karşı yürütülen soruşturma ve kampanyaları da unutmayalım...

Kısacası, ''Subay ve Casus’ta yer ve zamanı değiştirdiğinizde kendinizi eski adıyla DGM’lerin şimdilerde Ağır Ceza Mahkemeleri’nin birinde sanabilirsiniz. ''Subay ve Casus’ta tarihi olaylar ve belgeler öylesine açıkça konuşuyor ki ne kitap hakkında fazla bir yoruma ne de günümüz Türkiye’si ile benzerlikleri üzerinden çıkarımlar yapmaya hiç gerek yok. Robert Harris, Dreyfus ve Picquart davalarındaki adaletsizliği okuyucuda isyana dönüştürecek bir çıplaklıkla sergiliyor.''

464 s. İstanbul 2016

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

ABC Kitap Haberleri

Her insan öldürür sevdiğini!
Polisiye edebiyat mercek altında
Bülent Arınç’ın yeni kitabı
Nadir Kitap ve kitantik’e erişim engeli
Demirtaş'ın Leylan'ı şimdi D&R raflarında