"Duvar hemen açıldı ve içinden bozuk para büyüklüğünde, üzerinde biri sinyal alan, diğeri sinyal gönderen iki antenin bulunduğu son derece gelişmiş bir ‘böcek’ çıkarıldı. Sonra çıkan diğer iki böcek de bunun cinsindendi."
Yukarıdaki satırları, Ferhat Ünlü’nün "MİT Gerçeği" adlı kitabından alıntıladım. İlgili bölümde, Recep Tayyip Erdoğan’ın gizlice dinlenmesinin nasıl ortaya çıktığı anlatılıyor. Dahası, böcekleri bulan ekipte Basri Aktepe gibi has bir Fethullahçının ne işi olduğu da sorgulanıyor. Kitaptan aktarıyorum:
"Başbakanlık’ta bulunan cihaz, tek bir böcekten de ibaret değildi. İki farklı tarihte konulmuş toplam üç adet dört başı mamur dinleme cihazından bahsediyoruz. Peki bu, nasıl anlaşıldı? Fethullahçı Terör Örgütü’nün, 2009 senesinin ilk aylarında ‘dönemin Başbakanı’ Recep Tayyip Erdoğan’ın, eşi Emine Erdoğan ile ruberu yaptığı konuşmanın internette yayımlanmasıyla anlaşıldı. Bunun üzerine Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından görevlendirilen bir özel ekip -ki teyitli bir bilgi olduğu için veriyorum; Basri Aktepe’yi de bünyesinde barındıran bir ekipti bu- Başbakanlık binası ile başbakanın çalışma ofisinde böcek aradılar ve buldular.
Basri Aktepe’nin o ekipte ne işi vardı dediğinizi duyar gibiyim. Zira Aktepe, Gülen’in ‘altın çocuklarındandır.’ Dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan; Aktepe’nin, ‘içlerindeki İrlandalı’ olduğunu başından beri biliyordu. Bu yüzden onu pasif göreve almış, Başbakanlık konutuna FETÖ’cüler tarafından yerleştirilen böceklerin bulunmasıyla görevli ekibe de dahil etmişti. İstihbaratta, bu tür hayatın olağan akışına aykırı yöntemler zaman zaman kullanılır. Burada gördüğümüz ‘istihbari suçu, o suçu en yakından tanıyan vasıtasıyla ortaya çıkarma metodu’ da bunlardan biridir."
‘DOKTOR’ VE ÇATLI
Gazeteci Ünlü’nün kitabında, en çok sorulan sorulara MİT’in verdiği yanıtlar da var. İşte onlardan biri ve yanıtı şöyle...
"MİT’te çalışan herkes birbirini tanır mı? Tanıyorsa, gerçek kimliği ile mi, kod adıyla mı tanır? MİT yasal bir kuruluş, mensupları ise yurtdışına ve Türkiye sathına yayılmış devlet memurlarıdır. Coğrafi şartlar ve görevin özelliği nedeniyle farklı ortam ve yerlerde çalışırlar. Bu koşullardaki bir işyerinde insanlar birbirlerini ne kadar tanırsa, MİT mensupları da birbirlerini, o kadar ve elbette gerçek kimlikleri ile tanırlar. Ancak tüm istihbarat örgütlerinde olduğu gibi görevinin gerekli kıldığı durumlarda kod adı kullanılması gizlilik ve güvenliğin vazgeçilmezliğinden kaynaklanır."
"MİT Gerçeği" kitabından öğrendiklerimden biri de Hakan Fidan’ın lakabı... Bakın, kitapta o bölüm nasıl anlatılıyor:
"Kamuoyunda ‘devletin sır küpü’ olarak bilinen Hakan Fidan’ın bilinmeyen lakabı ‘Doktor’dur. Kimi yabancı mevkidaşları da ona sıklıkla bu lakapla hitap eder. Fidan; bu kitabın terminolojisi ile söylersem kelimenin her iki anlamıyla bir ‘entelektüel’, yani hem bir istihbaratçı hem de bir kültür adamı olarak klasik İslam kaynaklarına ve Batı felsefesine son derece hâkimdir. Klasik kaynakları neredeyse ilahiyat doktorası yapar gibi okumuş, etüt etmiştir. Bu yönünün de etkisiyle İslam ülkelerinden mevkidaşları, ‘Doktor’ lakabını bir yüksek saygı ifadesi olarak ‘üstat’ anlamında kullanıyorlar."
Ve gazeteci Ünlü özellikle internette çok sık dolaşıma sokulan bir ünlü yalana dair de şöyle diyor: "Hakan Fidan’ın, 1996’da Susurluk kazasında ölmüş Abdullah Çatlı olduğuna inanan aklıevveller var. Bir deli kuyuya taş atıyor, akıllı geçinenler de inanıyor. Bu tür komplolara inanmayın gençler. Mesela böylesi bir komploya inanan biri asla MİT’e alınmaz."
Kitapta çok çarpıcı bilgiler var ama her şey yok. Ferhat Ünlü son satırlarında bunun işaretini şöyle veriyor: "Önce insan, sonra gazeteci olarak bizler; yalan söylemememiz gerektiği gibi yerine göre sır da tutmalıyız. Evet; gazeteciyiz, yazarız ama sırsız hayat olmaz. Her gerçeği; işiniz bu olsa bile açıklayamazsınız. Dolayısıyla her zaman biz yazarlarla birlikte mezara gidecek sırlar da olacaktır."