Bir kadının yaşamında fiziksel etkileri bilinen en özel dönemlerden biri hamilelik. Hekimler ve pek çok akademisyen bu süreçte kadının vücudunda gelişen dinamikleri, kalp ve damar sağlığındaki farklılıkları, sindirim ve boşaltım sistemine anne karnındaki bebeğin yaptığı fiziksel baskıyı onlarca kere çalıştı, söyledi ve aktardı. Ancak nörolojik olarak yapılan hiçbir çalışma bugüne dek kafalardaki sorulara yanıt olmadı.
Beynin hamilelik sürecinde değişip değişmediğine ilişkin soru işaretleri ise yapılan yeni araştırmayla cevaplanıyor. Araştırma, doğum sonrası depresyon gibi sorunların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. Çalışmanın denek insanı ise bir sinirbilimci.
Bundan 4 yıl önce, sinirbilimci Liz Chrastil, tüm hamileliğini bir araştırma projesine dönüştürdü. Kocasıyla birlikte tüp bebek yöntemini kullanarak bir aile kurmaya karar verdiklerinde Chrastil, gebeliğe eşlik eden coşkulu hormonlarının beyninin yapısını nasıl değiştirebileceğini görmek için hamilelikten önce, hamilelik süresince ve sonrasında beyninin taranması için gönüllü denek insan oldu. Bu düşüncesini, o sırada Chrastil'in de çalıştığı Amerika Birleşik Devletleri'nin Santa Barbara kentindeki California Üniversitesi'nde çalışan arkadaşı sinirbilimci Emily Jacobs'a götürdü ve ikili araştırmayı yapmaya karar verdi.
HAMİLELİK BOYUNCA BEYNİ İZLENEN İLK KADIN
Jacobs ile birlikte çalışan araştırmacılar, bir kadının adet döngüsü sırasında beynini daha önceki çalışmalarda taramışlardı. Farklı üniversitelerde yapılan emekler ise hamilelikten önce ve sonra beyni incelemişlerdi. Ancak hiç kimse bir kadının beynini gebeliğin 40 haftası süresince bilimsel yöntemlerle izlememişti.
Bu süre içinde neler olduğunu öğrenmek, uzmanların doğum sonrası depresyon, epilepsi ve migren gibi bazen hamilelikle birlikte ortaya çıkan durumları önlemelerine yardımcı olabilir.
Yeni yapılan bir araştırma, hamilelik süresince beynin yapısında meydana gelen çarpıcı değişiklikleri ortaya koydu. Denek, hamile kalmadan üç hafta önce başlayan ve hamilelik süresince iki haftada bir yapılan MRI taramaları, doğumdan sonraki iki yıl boyunca toplamda 26 kez tekrarlandı. Bulgular, beyin hacminde önemli değişiklikler yaşandığını gösterdi.
Hamilelik süresince, deneğin serebral korteksindeki (beyin kabuğu) gri madde miktarının azaldığı ve korteksin inceldiği görüldü. Ancak, beyin beyaz maddesi (beyin hücreleri arasındaki bilgi ileten bağlantılar) güçlendi. Bu durum, hamilelik hormonlarının, özellikle östrojenin artışıyla eş zamanlı olarak yaşandı ve doğumdan sonraki iki yıl boyunca devam etti.
Bu değişiklikler, hamilelik sırasında beynin beyaz madde liflerinin sinyalleri daha verimli ilettiğini ve bu değişimin doğumdan sonra hızla ortadan kalktığını gösteriyor. Araştırma, bu değişimlerin anne ile bebek arasında bir bağ kurma sürecinde etkili olabileceğine işaret ediyor.
İLK BULGULAR VE ARAŞTIRMANIN GELECEĞİ
Araştırma, hamilelik sırasında beynin geçirdiği dramatik değişimlerin ilk belgelenmiş örneği oldu ve erişkin beyninin yaşam süresince kapsamlı bir yeniden şekillenme yaşadığını gösterdi. Bulgular, aralık ayında bioRxiv web sitesinde yayınlandı.
Henüz beynin bu değişikliklerinin neden oluştuğu tam olarak bilinmiyor. Ancak hayvan deneylerine dayanarak, bu değişimlerin anne ve bebeği arasında bir bağ kurulmasında etkili olduğu düşünülüyor. Araştırma, ilk olarak sadece bir kadını takip etti ancak yüzlerce kadının beynini taramayı hedefleyen büyük ve uluslararası bir projeye de zemin hazırladı.
Liz Chrastil, tüp bebek yöntemiyle hamile kalmadan önce ve hamilelik süresince yapılan taramaları şu şekilde değerlendirdi: "Bu çok uzun bir yolculuk oldu." Araştırmada, gri madde hacminde ergenlik dönemindeki azalmayla neredeyse aynı derecede bir azalma olduğu tespit edildi. Hamileliğin tuhaf etkileriyle ilgili bu bulgular, beynin küçülüp güçlenmesine dair önemli ipuçları sunuyor.