Hasan Cemal: Kılıçdaroğlu'na bu kadar yüklenmek de ayıp olmuyor mu?

On ay sonraki yerel seçimleri unutup, kendi evimizin içindeki o malum itiş kakışlarla, kurultay ya da kongre oyunlarıyla mı zamanımızı harcayalım?

Kılıçdaroğlu'nun Adalet yürüyüşü
gözümün önüne geliyor.
2017 yılı Haziran ayıydı.
Ben de ilk üç gün Kılıçdaroğlu'nun
yanında yürümüştüm.

Ankara'dan İstanbul'a on binlerin
katılımıyla 25 gün süren
çoşkulu yürüyüşün her adımında,
Kılıçdaroğlu herkes için demokrasi,
adalethukuközgürlükinsan hakları
istemişti. Bu büyük yürüyüşe
siyasal yelpazenin neredeyse
her tarafından katılım olmuştu.
Bir başka deyişle, Türkiye siyasetinde
belki de ilk kez bir uzlaşma ruhu
su yüzüne vuruyordu.
Bu "uzlaşma ruhu"nun kendini özellikle
belli ettiği tarih 2019'daki
31 Mart yerel seçimleriydi.
Kılıçdaroğlu'nun perde arkasında liderliğini
yaptığı seçim ittifakına muhalefet partileri,
özellikle HDP ve İYİP, büyük şehirlerde aday
çıkarmayıp CHP'ye destek olmuşlardı.
Böylece Tayyip Erdoğan yıllar sonra
başta İstanbul ve Ankara olmak üzere
büyük şehirlerde kaybetmişti.
Aradan üç yıl geçti, uzlaşma ruhu
bu defa Altılı Masa'yla siyaset sahnesine çıktı.
Kılıçdaroğlu perde arkasında
bir kuyumcu titizliğiyle oluşturduğu
bu ittifak siyasal  tarihimizde
çok önemli bir ilkti.
Altı muhalefet partisi lideri,
2022 yılı Şubat ayında
birlikte ilk defa fotoğraf verdiler.
Bu köşede 15 Şubat 2022 tarihli
yazımın bir bölümü şöyleydi:

Ve en nihayet...
Türkiye'nin son elli yılında, askeri darbe
süreçlerinde görmediğimiz bir demokrasi ittifakı
bu kez "sivil darbe"ye karşı inşa edilmeye başlandı.
Bu bir ilktir.
Siyaset sahnemizde Cumhuriyet'in demokrasiyle
taçlandırılması yolunda
çok önemli bir adım atılıyor.
Farklı politik çizgilerdeki muhalefet liderlerinin,
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, İyi Parti lideri Akşener'in,
Deva Partisi lideri Babacan'ın, Gelecek Partisi lideri
Davutoğlu'nun, Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu'nun,
Demokrat Parti lideri Uysal'ın önce demokrasi
diyerek birlikte yürümeye başlamalarını
çok önemsiyorum. Evet öyle, bu bir ilktir.
Ve ortak açıklamadaki şu sözlerin altını çiziyorum:

Bugün Türkiye için tarihi bir gündür.
Birbirinden farklı altı siyasi parti olarak,
bizler, Türkiye'nin yıllardır görmeyi
umut ettiği tarihi bir çalışma için
bir araya geldik.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem
Mutabakat Metni'ni hazırlayan partiler
olarak bizler, etkin ve katılımcı bir yasama,
şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim,

tarafsız ve bağımsız bir yargı ile
kuvvetler ayrılığının tesis edildiği
güçlü, özgürlükçü, demokratik
adil bir sistem inşa etme
kararlılığı içindeyiz.

Aradan bir yıl daha geçti.
30 Ocak 2023'te Millet İttifakı ilan edildi
ve 240 sayfalık bir "kurtuluş reçetesi" açıklandı.
Bu bir büyük uzlaşma metniydi,
bir "tek adam rejimi"nden,
bir "sivil dikta"dan kurtulmak yolunda
atılan bir adımdı.
Arkasından 14 Mayıs-28 Mayıs geldi.
Öyle bir seçim süreci yaşandı ki...
Eşit olmayan koşullar...
Dürüstlükten uzak koşullar...
Adil olmayan koşullar...
Hile hurda...
Devlet baskısı...
Her şey vardı bu seçimde...
Eski deyişle,
gayri adil bir seçimdi.
Buna rağmen az farkla kaybedildi.
Şimdi önümüzde çok önemli bir seçim daha var:
31 Mart 2024 yerel seçimleri...
Sadece 10 ay sonra...
Şimdi uzlaşma ruhuna fatiha mı diyelim?..
Değişim tartışmalarına dalalım?..
Kendi evimizin içindeki o malum itiş kakışlarla,
kurultay ya da kongre oyunlarıyla mı zamanımızı harcayalım?
Ya da kendimizi Kılıçdaroğlu'na eleştirmenin
kolaycılığına kaptırmaya mı devam edelim?
Yoksa, "uzlaşma ruhu"na tekrar sarılıp
"yerel seçim ittifakları"yla
"tek adam rejimi"ni
yeni bir darbeyle geriletelim mi?
Ve son zamanlarda kafamı kurcalayan o soru:
Kılıçdaroğlu'na bu kadar yüklenmek de
ayıp olmuyor mu?..

Hasan Cemal

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Medya Haberleri

Genel Müdürün 500 bin TL maaşlı kardeşi ve vicdan
: Erdoğan’dan mesleğe yeni başlayan yargıçlara hak, hukuk, adalet tavsiyesi
Kılıçdaroğlu’nun eski danışmanı, gizli tanığı niçin kaçırdı?
Tuğgeneralin makam aracıyla Türkiye'ye insan kaçakçılığı yapılıyormuş
Hz. Ömer adaleti diyerek hukuksuzluğa devam mı?