Sözcü'den Saygı Öztürk'ün haberine göre, Hasan Ekinci'nin çarpıcı açıklamaları şöyle:
"Başbakan'ın tarikatlarla ilişkileri, yaptığı bazı açıklamalar ortamı geriyordu. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda devir teslim töreni vardı. Kokteyl salonunda paşalar Erbakan'ın yanından geçerken -elini uzatmasına rağmen- başlarını çeviriyorlardı. Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Erbakan'ı uğurladıktan sonra bana 'Biz geçmişimizle darbeyle anılmak istemiyoruz. Demokrasi içerisinde çözüm istiyoruz” dedi.
Erbakan, Tansu Çiller'i konuta davet etti. Ben ve Cevdet Akçalı da gittik. Erbakan'ın yanında, Adalet Bakanı Şevket Kazan ile Fehim Adak vardı. Erbakan çok güzel çalışmalar yapıldığını, daha on yıllarca iktidarda olacaklarını söylüyordu. Orada şunları söyledim: “Sayın Hocam, ya ben ya da siz bu ülkede yaşamıyoruz. Türkiye gergin. Çözüm için ya seçime gideceğiz ya da dönüşümlü başbakanlık protokolünde değişiklik yapacağız. Tansu Hanım Başbakan olursa belki bu gerginlik gider. Askerlerin de ciddi rahatsızlığı var. Bugün 13 Haziran. Eğer 17 Haziran'a kadar çekilip iki yılı bir yıla indirmezseniz, DYP olarak Çarşamba günü grupta karar alıp hükümetten çekileceğiz.”
Erbakan Hoca, ayağa kalktı, “Her şeyi açık seçik anlattınız. Sizin istifa etmenize gerek yok. İstifamı Cumhurbaşkanına sunacağım” dedi. Dışarıya çıkığımızda, Şevket Kazan bana sarıldı, “Biz bir türlü ikna edemiyorduk” dedi. Onlar da gerginliğin bitirilmesi için böyle bir değişikliği yerinde buluyorlardı."
"Erbakan Atatürkçüydü rejimle problemi yoktu"
Askerlerin, Erbakan'dan çok onunla koalisyon yaptığı için Çiller'e kızdığını belirten Ekinci, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Askerler, ‘Çiller, bize terörün önlenmesi için PKK ile mücadelemizde her türlü desteği verdi ve biz de terörü sıfıra indirdik. O yüzden biz de kendisine oy verdik. Ama Erbakan'la işbirliği nedeniyle kızıyoruz. İran gibi olacağız diye korkumuz var' görüşünü dile getiriyorlardı. Erbakan Atatürkçüydü. Aslında rejimle bir problemi yoktu. Cumhuriyetle problemi yoktu. Ama tarikatlarla ilişkileri vardı. Her partinin tarikatlarla işbirliği oluyordu.
Cemaatler, iktidar olacak partiden bir milletvekili isterdi. Devleti yönetimini ele geçirmek gibi bir niyetleri o zaman yoktu. Ya da öyle görünüyorlardı.”