HDP, ‘Herkes İçin Adalet’ kampanyasının startını verdi

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) "Herkes İçin Adalet" kampanyasının deklarasyonu eş genel başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar tarafından açıklandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), haziran ayına kadar sürecek olan ‘Herkes için adalet’ kampanyasını resmen başlattı. Sosyal medya hesaplarından bir de klip yayımlayan partinin Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, kampanya kapsamında bir dizi etkinlik gerçekleştirileceğini duyurdu.

İşte HDP'nin klibi:

'Toplumsal adalet için hazirana kadar seferberlik başlattıklarını' dile getiren HDP Eş Genel Başkanları, "Türkiye’nin bütün demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerini, bütün vicdanlı insanlarını bu adaletsiz, haksız ve zorba rejim karşısında güçlerini birleştirmeye, mücadeleyi ortaklaştırmaya çağırıyoruz" açıklamasını yaptı.

HDP’nin toplumsal adaleti sağlamak için Haziran ayına kadar sürecek mücadele programının deklarasyon metni şöyle: "*Türkiye’de uzun süredir yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal kriz, bir adaletsizlik ve eşitsizlik rejimi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yaşamın tüm alanlarına sirayet etmektedir. AKP-MHP iktidarı tarafından ekonomi, yargı, sağlık, eğitim, siyaset ve kültür alanlarında yaratılan çürümüşlük, çözümsüzlük ve tıkanmışlık topluma katlanılması zor bir yaşam olarak yansımaktadır. Artık vakai adiyeden sayılan yolsuzluk, kayırmacılık, ayrımcılık; bayağı şiddet, nefret ve tehdit dili, cinsiyetçi, ötekileştirici zihniyet toplumu sürekli kutuplaştırmaktadır. Bu yolla ayakta kalmaya çalışan iktidarın düşmanlaştırıcı dili, ne yazık ki, toplumun temel harcı olan insani değerleri bir bir aşındırmakta, toplumu ahlaki bir yozlaşma girdabına sürüklemekte, toplumsal çözülmeyi dayatmaktadır. Bu krizlerin her birinin ayrı ayrı sonuçları olsa da, hepsinin toplamda ürettiği ve giderek çığ gibi büyüyen ortak bir sonuç vardır: Adaletsizlik. Bir toplum ancak adaletle var olabilir. Adalet yoksa toplum çözülmeyle, ülke çöküşle karşı karşıya kalır. Toplumsal ve siyasal yaşamdan adaleti çıkardığınızda, geriye bugün olduğu gibi yalan, talan ve zulüm düzeni kalır. Türkiye’nin bugün en büyük ve öncelikli sorunu adaletsizliktir. Tarihte bugünkü gibi yalanın, gaddarlığın, riyakarlığın geçer akçe olduğu; adaletin, vicdanın ve ahlakın yok sayıldığı dönemler çok enderdir. Yargıdan kadın haklarına; vergiden ücrete; işçi haklarından tüketici haklarına; sağlığa erişimden konut hakkına; ifade özgürlüğü hakkından engelli haklarına; çocuk haklarından hayvan haklarına, barış hakkından yaşam hakkına, su ve toprak hakkından ekolojik haklara kadar her alanda adaletsizlik bu rejimin temel özelliğidir. Gayri meşruluğu, yolsuzluk düzenini, insanlık suçlarını ancak ve ancak böyle bir adaletsizlik düzeninde sürdürebileceklerini biliyorlar. Bu nedenle toplumu adaletsiz bir yaşama mahkûm ve mecbur bırakmaya çalışıyorlar. İşte bu yüzden adalete ve adalet arayanlara düşmanlar. Çözümsüzlük acılara her gün yenisini eklemektedir. Dün Cizre’deki bodrum vahşetinin yıl dönümüydü. Cizre’yi unutmadık. Bu vesileyle yaşamlarını yitirenleri anıyor ve bir daha bu karanlık sürecin yaşanmaması için demokratik barışçıl çözüm ve adalet mücadelesinde sonuna kadar ısrar edeceğimizi buradan bir kez daha belirtmek istiyorum.

En vahim tablo

*Adaletsizlik ile ekonomik sömürü ve yoksulluk arasında sıkı bağlar bulunmaktadır. Kayırmacılığın, yolsuzluğun hâkim anlayış haline geldiği, gelir dağılımı uçurumunun her geçen gün büyüdüğü; halktan toplanan vergilerin iktidar eliyle yandaş sermayeye aktarıldığı, talan ve sömürü çarkı toplumun en ağır yaşadığı adaletsizliklerin başında gelmektedir. Bir yandan iktidar yandaşı olanlara büyük ekonomik ayrıcalıklar bahşedilirken; öte yandan çöpten ekmek toplayan insanların bulunduğu bir insafsızlık düzeni işlemektedir. Bu ülkenin kaynaklarına çöreklenenler, yurttaşa çöp konteynerlerini ve pazaryeri çöplerini reva görmektedir. İşsizlik, yoksunluk, yoksulluk ve hayat pahalılığında yakın tarihin en vahim tablosu yaşanmaktadır. Emekçi alın terinin karşılığını alamazken, evine ekmek götüremeyen, hayatını insanca idame ettiremeyenlerden oluşan işsizler ordusu her geçen gün büyümektedir. Asgari ücretle milyonlarca insan karın tokluğuna çalışmaya mahkûm edilmektedir. Kendileri şatafat içinde yüzerken, bu ülkeyi insanların aç yattığı, sabaha umutsuzca uyandığı, borç batağında süründürüldüğü, çaresizlikten yaşamına son verdiği, bir sefalet coğrafyasına çevirdiler. EYT’lilerin emeklilik haklarından faydalanmaları engellenmekte; Anayasa ve uluslararası sözleşmeler çiğnenerek çıkarılan KHK’lerle yüz binlerce insan hukuksuz ve haksız bir biçimde işinden, aşından ve geleceğinden mahrum bırakılmakta, adeta sosyal ölüme terk edilmektedir. Covid- 19 salgını da toplumsal adaletsizliği iyice büyütmektedir. Emekliler ev hapsine mahkûm edilirken, milyonlarca işçi işinden olurken, yüz binlerce esnaf iflas ederken, işlerini koruyabilenler evden, uzaktan, kuralsız ve insanlık dışı ücretlerle çalışmaya zorlanırken, kamu kaynakları Saray’ın gözdesi beş sermaye grubuna akmaktadır.

"İktidar siyasal alanı lağvetme hevesinde"

AKP-MHP iktidarı keyfi ve adaletsiz rejimini sürdürebilmek için siyasal alanı tamamen lağvetmek hevesindedir. Bunun en tipik örneği kayyım rejimidir. Siyasi hırsızlık ve soygun düzeni olan kayyım rejimi, bu iktidarın seçimsiz, halksız ve haksız bir darbe düzenine geçiş özleminin aynasıdır. Bu düzende demokratik hak ve özgürlükler kullanılamadığı gibi katılım adaletinin işlemesi de engellenmekte, demokrasinin en temel ilkeleri bile askıya alınmaktadır. Kuvvetler ayrılığı, denge denetim mekanizmaları yok edilerek tek adama dayalı Olağanüstü Hal rejimi kalıcı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Demokratik siyasetin temel özellikleri olan müzakere, diyalog ve mutabakat arayışını ortadan kaldıran AKP-MHP iktidarı, bütün alanları şiddet mekanizmalarıyla yönetmeyi tercih etmektedir. Kamu yönetiminde şeffaflık ve denetimi ortadan kaldıran bu iktidar tam bir haramiler düzenine geçmekte, mütemadiyen adaletsizlik üretmektedir.

"Yargı, engizisyon mahkemelerine rahmet okutuyor"

*Adaletsizliğin hassas bir teraziye vurulduğu yargı alanında da tam bir çürümüşlük yaşanmaktadır. Bugün en büyük hukuksuzluklar, baskı ve tasallut altına alınan liyakatsiz savcı ve hakimler eliyle yapılmaktadır. Evrensel hukukun temel ilkelerine değil, Saray'a bakan yargı sistemi, bu ülkenin geleceğini müebbet adaletsizliğe çevirmeye çalışmaktadır. Hukuku adeta bir tasfiye ve tedip mekanizmasına dönüştüren bağımlı ve taraflı yargı düzeni, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başta olmak üzere evrensel hukuk değerlerini hiçe saymakta, ortaçağ engizisyon mahkemelerine rahmet okutmaktadır. Adaletsizlik bütün toplumu bir uçtan ötekine kat ederken, 2015’ten bu yana siyasal alanda Halkların Demokratik Partisi’ni, toplumsal alanda Kürt halkını mevcut hukukun da ötesine geçerek bertaraf etmeyi hedefleyen bir paralel düşman hukuku düzeni işletilmektedir. AİHM, geçmiş dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş’ın açtığı davada iktidarın, yargıyı, siyasi mücadeleyle yenemediği HDP’yi adaletsizce vuran bir silaha dönüştürdüğünü ve Demirtaş’ı siyasi rehine olarak alıkoyduğunu karara bağlamıştır. İktidar, AİHM’in bu kararına uymayacağını ilan ederek, uluslararası yargının Saray’ın yargıya emir verdiğine dair tespitini doğrulamaktadır. Adalet sarayları, Saray’ın adaletsizliğini temsil eden adaletsizlik saraylarına dönüşmüştür.

"Kayyım bütün kurumlara yayılıyor"

AKP-MHP iktidarı, kökten adaletsizliğe dayanan harami düzenini ne pahasına olursa olsun sürdürme gayreti içerisindedir. Halkın desteği ve rızasıyla ayakta kalamayacağını bildiğinden toplumu sürekli kutuplaştırarak, ötekileştirerek, nefret dilini yaygınlaştırarak, cebir ve şiddetle ömrünü uzatmanın arayışındadır. Düşmanlaştırıcı nefret dilini ise Kürtler başta olmak üzere toplumun kimlik, inanç, cinsiyet ve kültürel farklılıklarına yöneltmektedir. Kürt halkının en doğal ve insani hakkı olan kültür, kimlik, anadilinde eğitim ve kendini özgürce ifade etme hakları gasp edilmekte, bunların talep edilmesi bile ceza konusu yapılmaktadır. Hukuk ve kanun dışı oluşturulan kayyım rejimiyle Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı gasp edilmekte, yerel demokrasi, yerelden ve yerinden yönetim imkanları ve hakkı yok edilmektedir. Tek adam yönetimi, Kürt sorununda çözümsüzlüğü esas alarak, Türkiye halklarının huzuru, refahı ve geleceğiyle tehlikeli bir şekilde oynamaktadır. Çözümsüz bırakılan Kürt sorunu demokrasi ve adalet krizini her alanda derinleştirmektedir. Krizleri çoğaltıp, bunun üzerinden güvenlikçi politikalarla ülkeyi yönetmeye çalışan bu anlayış, demokratik çözümün önünde en büyük engel olarak durmaktadır. Adaletsizliğin en yoğun yaşandığı alanlardan biri de inanç ve kültür özgürlüğüdür. Özellikle Alevi toplumuna yönelik tarihi arka planı olan adaletsizliklere bu iktidar tarafından yenileri eklenmektedir. Aleviler de ayrımcı nefret dilinin hedefindedir. Cemevlerinin ısrarla statüsüz bırakılması, iktidarın toplumun önemli bir kesimini oluşturan Alevileri tanımaması ve taleplerini karşılıksız bırakmasından başka bir anlamı yoktur. Öte yandan Kürtlere reva görülen ‘kayyım’ uygulaması batıdaki muhalif belediyelere, Boğaziçi Üniversitesi’nde çarpıcı bir örneğini de gördüğümüz iktidara biat etmeyen bütün kurumlara adım adım yayılmaktadır. İdareye dernekler ve sivil toplum kuruluşlarına kayyım atama yetkisi veren yasalar TBMM’den bir bir geçirilmektedir.

Hapishanelerde durum

*Hapishaneler her türlü insanlık dışı muamelenin sistematik olarak uygulandığı; yasalar bir yana asgari ahlaki ve vicdani değerlerin dahi çiğnendiği yerler haline getirilmektedir. Evrensel bir suç olan tecrit işkencesi İmralı’da Öcalan ve diğer hükümlülere karşı siyasi bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. CPT raporlarının ve Avrupa Konseyi kararlarının açıkça tespit ettiği hukuksuzluklar, ağırlaştırılmış bir tecrit rejimi biçiminde sürdürülmektedir. Bu duruma direnen siyasi tutsakların başlattıkları dönüşümlü ve süresiz açlık grevinde 74 gün geçilmiştir. Hapishane ve gözaltı merkezlerinde uygulanan çıplak arama işkencesi normalleştirilmektedir. Hukuksuzluk ve adaletsizlik o denli fütursuzlaşmıştır ki, verilen cezaların infazının bitmesine rağmen, insanlar keyfi bir şekilde tahliye edilmemekte, hapishane yönetimlerinin keyfine göre ve hiçbir izahat yapılmadan zindanda tutulmaktadır.

İktidarın zihniyet kodları

*İktidar ittifakının zihniyet kodları nedeniyle adaletsizliğe en fazla maruz kalan kesimlerin başında kuşkusuz kadınlar gelmektedir. Kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetler ve bu uygulamaların faillerinin korunmasının yarattığı adaletsizliklerin yoğunluğundan dolayı, kadınların maruz kaldığı diğer adaletsizlikler gündem bile olamamaktadır. En temel hak olan can güvenliğinin tehlikede olmasından kaynaklı; ekonomik, siyasi ve kültürel eşitsizlik ve adaletsizlikler adeta sıradanlaşmaktadır. Kadınların yaşadığı ağır işsizlik ve yoksulluk, eşitsiz ücretlendirme ve emek sürecindeki taciz sorunlarının, ev içi emeğin karşılıksız kalmasının yarattığı adaletsizlikler yeterince gündem olmamaktadır. Bu ağır saldırılar sürerken, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma hamleleri ve söylemi ise durumun daha da vahimleşeceğine dair çok güçlü işaretler taşımaktadır. Kadına karşı artan şiddetin tekçi erkek iktidar eliyle teşvik edilmesinin başlıca sebebi, bu iktidarın kadınlardan korkmasıdır. Çünkü kadınlar bu iktidarı sallamaktadır. Kadınların başkaldırdığı hiç bir düzenin ömrü uzun olamaz.

Gençlerin en büyük sorunu işsizlik

*AKP-MHP iktidarı yürüttüğü politikalar ile gençlerin tüm yaşam alanlarına müdahale etmekte, gençleri nefessiz bırakmaktadır. İtaat ve biat etmeyen gençliği tehlike ve düşman olarak gören iktidar, gençleri eleştirel düşünmekten, mücadeleden, özgürlüklerini savunmaktan ve siyasetten uzaklaştırmak için her türlü zorbalığa başvurmaktadır. KHK’ler ile demokrat ve muhalif öğretim üyelerini üniversitelerden uzaklaştırmak, kampüsleri kolluk ile doldurmak, kayyım rektörler atamak adaletsizliğin sadece bazı görüntüleridir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri şahsında tüm muhalif üniversite öğrencileri hedef alınmaktadır. Gençlerin yaşadığı en büyük sorunların başında işsizlik gelmektedir. Bugün genç işsizlik yüzde 30’lara dayanmaktadır. İktidarın gençlere yönelik politikaları onları geleceksizliğe mahkum etmektedir. Bu nedenle adaletsizliği en yoğun yaşayan toplum kesimlerinin başında, hoyratça politikalara ve saldırılara maruz kalan gençler gelmektedir. Gençlerden korkan bu iktidarın, hukuk dışılıkları tehlikeli bir yere doğru gitmektedir. Sistemli bir sindirme politikası başta HDP Gençlik Meclisi olmak üzere tüm muhalif gençlere yöneliktir. Gençler, üniversitelerde, sokaklarda baskı, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmakta; kaçırılmakta, kötü muameleye ve işkenceye uğramakta; ajanlaştırılmak için baskı altına alınmaktadır. Özellikle genç kadınlar taciz ve iradesizleştirme politikalarının kıskacına alınmaktadır.

Salgın ve sağlık çalışanları

*Sağlık ve eğitim alanlarında yaşanan adaletsizlikler toplumun çok büyük kesimleri için güvencesizlik ve geleceksizlik yaratmaktadır. Kamu kaynakları bu alanlarda halkın hizmetine sunulmamakta, parası olanlar nitelikli sağlık ve eğitim hizmeti alabilmektedir. Pandemi her daim sorunlu olan bu alanlardaki adaletsizliğin derinliğini ve büyüklüğünü daha çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir. Covid-19 salgını bağlamında adaletsizlik, halk sağlığı gereklerini çiğneyen bir keyfi yönetim statüsü edinmektedir. 65 yaş üstü gruba yönelik acımasız ayrımcılık; ilkesizce uygulanan sokağa çıkma yasakları; sağlık çalışanlarının hiçbir ek ödeme olmaksızın uzun süreler boyunca ve rotasyonsuz çalıştırılmaları; aşı sağlama ve uygulamadaki adaletsizlikler de rejimin toplum sağlığını ve insan hayatını hiçe sayan yönetim anlayışının acı örnekleridir.

İklim sorunu ve İstanbul Kanalı

*Adaletsizliğin en tahripkar uygulamalarının yürütüldüğü alanlardan biri de doğadır. Türkiye bir yandan gelişmiş ülkelerin çöp depolama alanı haline getirilirken, diğer yandan yer altı kaynakları yandaş şirketlere doğa katliamı pahasına peşkeş çekilmektedir. İktidar öncelikle tarıma elverişli toprakları, ormanları, kırsal alanları, su kaynaklarını ve sulak bölgeleri çoraklaştıran yatırımlara, ÇED raporlarının göz ardı edildiği maden sahaları uygulamalarına, büyük ölçekli yapı ve yol inşaatlarına, İstanbul Kanalı gibi rant projelerine yönelerek ve Paris İklim Sözleşmesi’ni imzalamaktan kaçınarak, hem küresel hem yerel ölçekte iklim adaletsizliğini, toprak ve su adaletsizliğini derinleştirmektedir.

"Düşmanlık artıyor"

Adaletsizliklerin her biri bir toplum kesimini, bir siyasal gücü, bir çıkar grubunu ötekilerden daha az veya çok etkilese de her adaletsizlik bir başka adaletsizliğin önünü açmaktadır. Adaletsizlik bir yönetim ilkesi haline gelmekte, çürüme bütün toplumu sarmaktadır. Böyle bir toplumsal ve ahlaki iklim, sıradan faşizmin boy atması için de uygun toplumsal zemini oluşturmaktadır. Siyaset ile gangsterlik birbirine karışmakta, kimi siyasetçiler rakiplerini dövdürmekle övünmekte; cezasız kalan her zorbalık saldırganların daha da azgınlaşmasına yol açmaktadır. İktidar kaybettiğini gördükçe hırçınlaşmakta, şiddet bütün anlaşmazlıkların çözüm anahtarı, hakaret en muteber dil haline getirilmekte ve korku iklimi yaratılmaktadır. Bu adaletsizlikler düzeninin daha fazla sürdürülmesi mümkün değildir. Bu tehlikeli gidişata dur demek, toplumun tüm kesimlerinin nefes almasını sağlamak, sorunların müzakere ve diyalogla çözüleceği zemini yaratmak, adalet özlemi taşıyan herkesin ortak görevidir. Adaleti ancak tüm farklılıklarımızla, el ele vererek ve hep birlikte mücadeleyle sağlayabiliriz. Herkes için adalet demenin şimdi tam zamanıdır.

"Adalet mücadelesine çağırıyoruz"

Toplumun adalet arayışına ses ve nefes olacağız. Bütün alanlardaki adalet taleplerini siyasal ve toplumsal mücadelemizin merkezine yerleştireceğiz. * İşsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, hayat pahalılığına, sömürüye, talana, gelir uçurumuna karşı mücadeleleri büyüteceğiz. * Kayırmacılığa; ayrımcılığa, şiddet ve nefret diline, kutuplaştırıcı politikalara karşı direneceğiz. * Farklı halkların ve inanç gruplarının haklarını, hukuklarını, kültür, kimlik ve anadillerini özgürce kullanabilmeleri mücadelemizi kararlı biçimde sürdüreceğiz. * Kadın kırımına ve kadına yönelik şiddete, kadın yoksulluğu ve işsizliğine karşı mücadeleyi büyütecek, İstanbul Sözleşmesi’ni daha güçlü sahipleneceğiz. * Gençliğe karşı tüm hoyrat politikaların karşısında duracağız. * Doğa katliamını ve tahribatını durduracağız. * Bütün toplumsal ve demokratik muhalefet güçlerinin özgürce siyaset yapma hakkını savunacağız. * Demirtaş, Kavala, Berberoğlu örneklerinde olduğu gibi AYM ve AİHM tarafından verilen kararların uygulanmasını sağlayacağız. * Cezaevlerinde hüküm süren şiddet, zorbalık, tecrit ve hak gasplarını sona erdireceğiz.

Toplumsal adaleti sağlamak için bugünden itibaren Haziran 2021’e kadar 4 ay sürecek ‘Herkes için Adalet’ seferberliğini başlatıyoruz. Kadınlarla, işçilerle, emekçilerle, esnafla, gençlerle, köylü ve çiftçilerle; engellilerle, emeklilerle; anadili hakları, yönetim hakları, kimlik, kültür ve inanç hakları çiğnenen tüm halklarla buluşarak; sokakta, meydanda, sanal ve gerçek ortamlarda toplantılar, etkinliklerle ve akla gelebilecek bütün ifade biçimlerine başvurarak Türkiye halklarının konuştuğu bütün dillerde adaletin daha yaygın ve daha etkin telaffuz edilmesi için çaba göstereceğiz.

Demokrasi İttifakı

Hedefimiz, her türlü adaletsizliğe itiraz eden ve faşizmin kurumsallaşmasına karşı hareket halinde olan toplumsal, siyasal ve kültürel bütün güçlerin buluşmalarını sağlamaktır. Böylece, geleceğin ‘demokrasi ittifakı’nın en yaygın ve geniş toplumsal temel üzerinde oluşturulmasına yönelik güçlü bir adım atılmış olacaktır. Bu süreçte hem siyasetin toplumsal mücadelelere doğrultu kazandırması, hem de toplumsal mücadelelerin siyasete yeni bir soluk vermesi için, parlamenter alan ile toplumsal özgürlük mücadelesi arasında güçlü bir etkileşim kurma çabası içinde olacağız. Siyasal muhalefet başta olmak üzere, tüm toplumsal muhalefete ve tek tek yurttaşlarımıza çağrıda bulunuyoruz. Daha fazla geç kalmadan, iktidar ittifakının halklarımızı daha fazla yoksunluğa, yoksulluğa, açlığa ve sefalete, ekonomik, siyasi, ekolojik ve toplumsal yıkıma sürüklemeden hep birlikte, herkes için adalet diye haykıralım. Demokratik, eşit ve adil bir ülke yaratmak elimizdedir. Türkiye’nin bütün demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerini, bütün vicdanlı insanlarını bu adaletsiz, haksız ve zorba rejim karşısında güçlerini birleştirmeye, mücadeleyi ortaklaştırmaya çağırıyoruz. Adaletsiz yaşanmaz. Adaleti aranır olmaktan çıkartalım ve yaşanır hale getirelim. Yaşamı adaletli kılalım. Herkes İçin, Her Yerde, Her Dilde, Her Zaman Adalet..."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.