İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Biz sadece 2,5 yılda büyükşehir belediyesindeki çalışan sayısını iki kat arttırdık. Buradan hani şunu da örnek vereyim; yönetici kadın sayısını üç kat arttırdık. Ama hani vardığımız nokta yeter mi. Üç kat deyince abartılı iyi bir başarı gibi gelse de hala çok gerisindeyiz" dedi. Gençliğin önemine de değinen İmamoğlu, "Türkiye’nin geleceğini belirleyen grup 5 -30 yaşa kadar olan grup. Geleceği tasarlamak isteyen bugünün yöneticilerinin önüne koyması gereken aynı yaş grubu olmalı. 18 yaş altı grubun oy verme konusunda ne kadar etkili olduklarını bilen bir belediye başkanıyım" açıklamalarını yaptı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İyi Parti’nin İstanbul’da düzenlediği İyi Kalkınma Kongresi'nde konuştu.
“Eşitlenen Türkiye için; Yoksulluk, kapsayıcılık ve istihdam” başlıklarının tartışıldığı kongreye İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, İyi Parti kurmayları, milletvekilleri ve uzmanlar katıldı.
İstanbul Kongre Merkezi’nde “Eşitlenen Türkiye” temasıyla düzenlenen İYİ Kalkınma Kongresi’nin 1. oturumunda Yoksulluk ve Kapsayıcılık panelleri yapıldı. Kongredeki kapsayıcılık konulu oturumda Ekrem İmamoğlu, ekonomist Murat Kubilay, Yanındayız Derneği Kurucusu Nur Ger yer aldı.
"Kapsayıcılık ve sonrasında böyle bir eşitlik ortamı, adil kent imkânı yaratır. Kadın-erkek eşitliğine önem verdik" diyen İmamoğlu şunları söyledi:
"18 yaş altı grubun oy verme konusunda ne kadar etkili olduklarını bilen bir belediye başkanıyım"
"Tabii Nur (Ger) hanımın hep kadın mücadelesini hem vicdanını çok iyi bilen bir hemşerisi olarak hemşire hanım İstanbullu olarak bunu yaşanmış ve bilen birisi olarak kendisi de bir arada olmaktan değerli bir genç akademisyenimizle de bir arada olmak keyifli. Tabii kalkınma kongresi heyecan verici bir tarif aslında ve olması gereken, zira ülkemizin çok sağlıklı programlara ihtiyacı var. Sağlıksız programların bizi nereye götürdüğünü açıkçası hepimiz çok yakinen yaşıyoruz ve içindeyiz. Artık toplumda hedef alınması gereken özellikle bir jenerasyon var ki az önce siz onu çok iyi izah ettiniz. O da eğer ben mesela şöyle diyorum. Ve geleceği tasarlamak isteyen bugün yöneticilerinin de önüne koyması gereken yine aynı yaş grubu olmalı daha doğrusu doğmuş bebekten otuz yaş altının geleceğini düşünerek bir gelecek programı yapması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bazen bana şöyle diyenler oluyor. Yani geleceğine karar verecek olanlar nasıl olacak? Beş yaş, 30 yaş, 18 yaş altı seçmen değil, orada şöyle bir nüans var. Onu belirtelim. Belki 18 yaş altı oy vermeyecek lakin 18 yaş altı grubun oy verme konusunda ne kadar etkili olduklarını bilen bir belediye başkanıyım. Yani bunu sahada dinlemiş, bilen bir belediye başkanıyım. Bu bakımdan bunu niye söylüyorum? O kesimin zekasına, öngörüsüne inanan bir yönetici olarak söylüyorum. Ve bu kesim önüne bakmak istiyor, görmek istiyor. Yani flucu şeyi dinlemek istemiyor. Net bir ışık tutulsun istiyor. Işık tutulduğu takdirde toplumdaki o bölüm ikna oluyor. 30 yaş üstünü niye ayırdınız? Yani kendimde içinde olmak üzere şöyle tarifleyim. Yani otuz yaşın üstünde tabii istisnalar kaideyi bozmaz, bozmaz. Bir miktar ön yargılı gruplar var. Bir miktar kolay kolay fikirlerini değiştirmeyecek ne yazık ki takıntılı bir kitle var. Bu o bakış, bu bakış, o fikir, bu fikir ayırt etmeksizin bunu söylemek istiyorum. Bu bakımdan bu geleceğe dair bir program öngörüsü olması açısından kalkınma kongresi kavramını çok saygıyla karşıladığımı ve çok önemli bulduğumu tekrar ifade etmek istiyorum. Zira emeği geçen herkese de teşekkür ederim. Zira biz de bu emeğin bir parçası olmak adına buradayız. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi sizlerle paylaşmak için buradayız ve onur duyduğumu belirteyim."
"30-40 yıl içerisinde hızlı bir biçimde kırsaldan kentte göç ettik"
"Aynı zamanda dünya ekonomisinin en kıymetli tariflerinden birisi kapsayıcılık tarifi. Toplum artık büyük bir kısmı şehirlerde yaşıyor. Kırsal ne yazık ki çok hızlı terk ettik. Bir de bizim kentleşmemizin tarihçesi çok yakın. Yani baktığınızda 30-40 yıl içerisinde hızlı bir biçimde kırsaldan kentte göç ettik. Kırsaldaki sistem somut tespitlerden uzak. Orada farklı bir ferahlık var. Hem istihdam ekonomisi hem gelir ekonomisi açısından öyle. Çünkü tarım ana geçim kaynağı. Tarım, çok enteresan bir tarifle tanımlanır; bir sünger gibidir aslında. İstihdamda ve ekonomide onun kendi ağırlığının misli misli fazlası suyu taşır ya sünger. Aslında toplumda o istihdamı besleyen güçlü yapısı vardı tarımın kırsalda. Ne yazık ki şimdi onu da kaybetti."
"Annem sıkı bir çalışandı"
"Evet buna ben bir misalle örnek vereyim hem bir anne olan genel başkanımız beni çok daha iyi anlayacaktır diye düşünüyorum. Beni derken anlatacağım olayı. Benim anneciğim köyde tarımla uğraşırdı. 9, 10 affedersiniz ineği vardı. Yani bol bol sütle büyümüş bir çocuğum. Tereyağla işte ne bileyim kendi yaptığı peyniriyle bunun yanı sıra sebze üretimi vardı. Yazlık, kışlık. Bayağı bir enstitüler yani hani sıkı bir tarım insanıydı ve benim annemin babamla diyaloğunda hiçbir zaman para geçmediğini bilirim. Çünkü annem ürettiğinin büyük bir kısmını pazara yollar sattırırdı. Annem sıkı bir çalışandı. Neyse duyarsa gene kızacak “anlatma bunu uşağım diye” de takılıyor bana bazen lakin iyi bir ekonomisi vardı annemin. Para biriktirirdi. Kendi buzdolabını almıştır. Ben şahidim. Kendi çamaşır makinesini almıştır. Merdaneli şahidim. Yani birçok ihtiyacını da kendi almıştır."
"Kadının fırsat eşitliğini bu kentte yaratamadığınız takdirde ülkenin mutlu olmasını sağlamamızın imkanı yok"
"Ne zaman ki İstanbul'a taşındı babamla annemin ilişkisinde yeni bir dönem başladı. Çünkü annem bir şekilde babamdan para istemesi lazım. Bu bir evde bir strese konu oldu. Uzun bir zaman. Annem babamdan para isteyemedi. Beni aracı olarak kullandılar yıllarca. Aracılık yaptım. Yani anneme, babamdan parayı alıp veren oldum. Çünkü böyle bir alışkanlık şeyi yoktu. Ve mesela biz o para ilişkisinde annemle daha samimiyiz yani. Çünkü anne oğul misali bu travmayı biz kolay atlatmış olabiliriz, lakin bugünün İstanbul'u ya da büyük kentlerinde bunun en büyük sıkıntısını çeken kadınlar. Ve kadının fırsat eşitliğini bu kentte yaratamadığınız takdirde bir şehrin ya da bir ülkenin yüzde 85’nin şehirlerde yaşadığı bir ülkenin mutlu olmasını sağlamamızın imkanı yok. Az önce Nur Hanım'ın dediği gibi başlangıcın kadın erkek eşitliğinden başlamasını ben ekonomik prensip olarak kıymetli buluyorum. Zira orada eşitlik duygusunu sağlayamadığınız zaman buradan sonrasını çok konuşmaya gerek kalmıyor. Sonrasını konuşalım."
"Yönetici kadın sayısını üç kat arttırdık"
"İSPARK İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin önemli bir iştiraki. Sayın Genel Başkanım bilmenizi isterim. Görevi aldığımızda İSPARK'ı kocaman İSPARK'ın yani yaklaşık 2 bin 500 çalışanı o dönemde olan İSPARK'ın kadın çalışan sayısı bu da değildi. Sıfırdı, şaşırdık, şok olduk. Yani 2 bin 600 insanın. Şu an yüzlerce kadın çalışan var. Yani bu bir aslında başlangıç örneği. Yani bir toplumu motive etme çabasıydı. Çok önemsedik. Biz sadece 2,5 yılda büyükşehir belediyesindeki çalışan sayısını iki kat arttırdık. Buradan hani şunu da örnek vereyim; yönetici kadın sayısını üç kat arttırdık. Ama hani vardığımız nokta yeter mi. Üç kat deyince abartılı iyi bir başarı gibi gelse de hala çok gerisindeyiz. Ve hassasiyetle her sandalyenin birinin kadına ait olmadığı hiçbir organizasyon, hiçbir mekanizma yani bunun içerisine gelir elde etmeden tutun yönetmeye kadar gerçekten ülkemizin başarılı olma şansı yok. Çünkü ben de bu aşırı bir duyarlılık da yarattı ben hani bütün yöneticilerden bunu istirham ediyorum. Ben bazen bazı konularda bir masanın etrafında belediye başkanları olarak ya da yöneticiler olarak oturuyoruz ya da bir konuyu tartışacağız, önem veriyoruz bu kentte muhataplarını masaya çağırıyoruz. Bir kadın bile yok. Yani şimdi oradaki duyguyu, oradaki kapsayıcı, yani biz bugün kapsayıcılık konuşuyorsak, kapsayıcı kararı kadın olmadan o masada nasıl verebiliriz? Değil. Ama şu da bir gerçek ki hani bir kadın da karar verirken erkeğe ihtiyacı var. Söyleyeyim yani eşitliği her koşulda sağlamak lazım. Bazen mesela çok kadın bir arada karar verici mekanizmalar da yaşıyoruz. Böyle ilginç bir şey var.”