Dün TÜİK açıkladı: Son bir yıllık toplam gelirimiz 8 trilyon 315 milyar lira. Dolar karşılığı ise 794 milyar $.
Az para mı?
Yılda yaklaşık kişi başına 100 bin lira gelirimiz var demektir. Bunu hane sayısına aldığımızda her aileye yılda 300 bin lira gelir ediyor.
Şükredin biraz ama...
Olayın biraz alt ayaklarına inelim mi?
2016 yılında ücretlilerin gelirden aldığı pay %32,1 seviyesindeymiş. Şimdi bu oran yüzde 24,6’ya düşmüş. Olsun ama bu kadar fedakârlık yapılacak tabii. Yeni kalkınma modelimiz zaten bu değil mi: UCUZ İŞÇİLİK.
Siz yemeyeceksiniz, içmeyeceksiniz ve ucuza dışarı satacaksınız. Size maliyet kısmı düşerken yabancılara refah kısmı düşecek. Hani bize saldıran şer güçler var ya... İşte onlara çalışacaksınız.
Söylenenin tam tersi politikaları da hiç ama hiç sorgulamayacaksınız. Aklınızı vs kullanmaya kalkmayacaksınız. Siz sadece ve sadece boğazınızdan geçen lokmayı düşünün ve şükredin. Yeni modelin mottosu bu.
UCUZ İŞÇİLİK ORANI %30
Mevsim etkisinden arındırılmış cari fiyatlara göre toplam işgücü ödemeleri ve GSYH payı:
2016/1. çeyrek %32,1
2022/1. çeyrek %24,6
İşgücü ödeme tutarı 660 milyar 792 milyon lira. Eğer 2016 yılındaki pay olsaydı 863 milyar 021 milyon lira olacaktı. Fark 202 milyar 229 milyon TL.
2022/1. çeyrek çalışan sayısı 29 milyon 418 kişi. Çalışan başına gelir 7.480 TL.
Eğer 2016 ücret düzeyi ile çalışılsaydı ne kadar ücret alınacaktı: 9.780 TL
Bu demektir ki çalışanlar ücretlerinden yüzde 30 feragat etmiş.
Ucuz işçilik tam da budur.
(Not: Cari fiyatlarla mevsim etkisinden arındırmadan bu hesabı yaptığımızda da 7.766 lira olan ücretin aslında 9.970 lira olması gerektiği ve %28,4 çalışanların gelir kaybı yaşadığı görülüyor)
TALAN EDİLEN ÜLKE
Ucuz işçilik neden yapıyoruz?
Çünkü sattığımız malların değeri de düşük; işte o yüzden.
Bakınız dış ticarette miktar ve fiyat gelişmelerini vereyim: Yılın ilk üç ayında ihracatımız %20,6 artışla 60,2 milyar dolara, ithalatımız ise %42,0 artışla 86,6 milyar dolara yükseldi.
Şimdi asıl noktayı vereceğim: Yurtdışına sattığımız ürünlerin fiyatı yüzde 8,9 artarken miktarı yüzde 10,8 arttı. Bu sayede yüzde 20,6 ihracat artışı gerçekleştirdik.
Oysa yüzde 42,0 ithalat artışının miktarı sadece yüzde 3,5 artarken fiyatı yüzde 37,5 arttı.
Yeniden izah edeyim: Beleşe satıyoruz ama çok pahalıya alıyoruz. Model bu...Yani talan ekonomisi...
İşte bütün bunlara da büyüme diyoruz.
***
Son 1,5 yılda aslında iyi bir büyüme var. Son bir yılda istihdam artışı 2 milyonu aşarak 29 milyon 418 bin kişiye çıktı. Bu oldukça iyi bir performans. Ama buna rağmen neden şikayetler bitmiyor?
İşte tam da burası çok önemli.
İnsanlar kazanamıyor; çalışanların gelirleri yüzde 30 azalmış durumda. Geçim sıkıntısını aşacak bir gelir düzeyini kaybettik.
Geçim sıkıntısı çeken toplumu başka yöne çevirmek gerekiyor. İşte bu yüzden bugün ekonomi dışında gündemler belirleniyor veya oluşturuluyor.
Ana muhalefet partisi liderinin konuşmasının TV’lerde yayınlanmasına ceza veriliyor. Hatta ana muhalefet partisi liderinin linç edilme girişimine serbestlik verilirken İstanbul İl Başkanı yıllar önce attığı twitlerden hapse gönderilebiliyor.
***
Gerilim ve kutuplaşma dışında seçenek kalmadı. Bu fakirlik meselesi sadece ve sadece ekonomiyi gündemden düşürecek adımlarla örtülebilir.
Hatta daha da somut söyleyelim: Bugün üstü örtülen ve bir süre sonra karşımıza çıkacak daha büyük ekonomik enkazın da gündeme gelmemesi gerekiyor. Yıkılan ekonomiyi daha nasıl örtebiliriz ki? Bütün mesele budur.