Neden fakirliğe mahkumuz?
Yapısal sorunların çözümü ve sonuç alınması nasıl uzun yıllar gerektiriyorsa, sorunların derinleşmesi de uzun yıllar boyunca çöküntüye yol açmaktadır.
Konumuz şu: Teknolojik kalkınmanın finansmanı...
TÜİK verilerine göre ülkemizde yüksek teknoloji alanında girişimci sayısı sadece binde 7... Oysa düşük teknolojide girişimci sayısı %61,4 ila adeta yoksulluğumuzun kaynağını gösteriyor.
Yüksek teknoloji alanında istihdam oranı %2,5 ve ciro ise %3,0 pay alıyor. Ama burada şu şerhi düşelim: Vergiden kaçınma için bir çok mühendis istihdamı AR-GE sisteminde gösteriliyor. Hatta bazı cirolarında yine düşük teknoloji olmasına rağmen teknopark üzerinden gösterildiğini biliyoruz.
***
TÜİK bir zamanlar sanayi üretim endeksinde teknolojik sınıflama yapıyordu. Şimdi onu da yayından kaldırdılar.
Biz 2015-2020 dönemi 6 yıllık büyümeye bakıyoruz: Sanayi üretimi %11,3 artarken yüksek teknolojik ürün üretimi yüzde 36,6 artış gösteriyor.
Fakat bu büyümeyi veya değişimi dış ticaret rakamlarında göremiyoruz. Mesela bu yılın ilk 8 ayında imalat sanayi ihracatımız 156,7 milyar dolara ulaştı. Ama bu ihracatın sadece ve sadece yüzde 2,81’i yüksek teknoloji ürünlerden oluşuyor. İhracatımızın %64,2›si düşük ve orta düşük teknoloji ürünlerinden geliyor.
Burada bir hatırlatma daha yapmamız gerekiyor. 2015-2022 döneminde ihracat miktarımız %49,2 artış gösteriyor. Oysa aynı dönemde ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatı sadece %11,8 artabiliyor.
İşin bir de ithalat tarafına bakalım: 2015-2022 döneminde ihraç ettiğimiz ürünlerin fiyatı %11,8 artış gösterirken ithal ettiğimiz ürünlerin fiyatı %48,8 artmış. Ve işin bir başka şok tarafı: İhracatta miktar %49,2 artarken ithalatta miktar sadece ve sadece %11,5 artmış.
İhracatımız aylık bazda 12,5 milyar dolardan 21,0 milyar dolara çıkarken biz bu artışı görece daha ucuza mal satarak sağlamışız. Aylık ithalatımız ise 17,8 milyar dolardan 29,5 milyar dolara çıkarken bunu da daha çok yüksek fiyattan mal ve hizmet ithal etmek zorunda kaldığımızdan yapmışız.
Teknoloji ve bilim olmadığından daha çok ihracat bir kazanç değil, kayıp olarak hanemize yazmış.
Türkiye 2020 yılında dahi ihracatında %3,4 yüksek teknoloji ürün satışı (5 milyar 470 milyon dolar) gerçekleştirirken bugün bu oranın yüzde 2,8’e düşmesi düşündürücü olsa gerek.
YA FİNANSMAN?
Türkiye önce eğitimden başlayarak bir kalkınma programı yazmak durumundadır. Adeta işsizlik kampları haline gelen her ile üniversite sistemi bir yapısal çöküş sorunudur. Bir çok öğrenci ömür boyu işsiz kalmak için adeta ter dökmek durumundadır.
Ama iş sadece eğitim ve meslek okulu açmakla da bitmiyor. Bu işin belki de en önemli ayağı FİNANSMANDIR...
İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkan Yardımcısı Özcan Kadıoğlu’nun çok güzel bir sözü ile konuya girelim: “Türkiye’de fikre kredi yok ama hapis vardır...”
Gerçekten Türkiye’de fikir para ediyor mu?
Mesela Murat Vargı işini hepiniz biliyorsunuzdur: Turkcell fikrini ülkenin en büyük iki grubuna gidiyor ve kabul ettiremiyor. Sonrasında bu fikre Çukurova Grubu olarak Mehmet Emin Karamehmet yatırım yapıyor. (Şimdi Mehmet Emin Karamehmet nerede? Özcan Kadıoğlu haklı galiba)
Acaba şu anda ülkemizin en büyük küresel şirketlerinden olan GETİR nasıl büyüdü? Türk Bankaları benzer şirketlerin finansmanında ne kadar rol oynayabiliyor?
Hatırlarsanız 2001 krizi sonrası Türk Bankacılık sisteminin İPOTEĞE DAYALI KREDİ SİSTEMİ üzerine kurulduğunu ve bu sistemle asla ve asla kalkınma olamayacağını 2008 yılından beri yazıyorum. Kimse ama kimse duymadı... Kimse ama kimse bir adım atmadı.
Ve geldiğimiz noktada daha çok domates, daha çok hıyar satarak ihracatı artırır olduk. Ne bilim ne de teknolojide ilerleyemedik.
***
Teknolojik kalkınmanın finansmanı sağlanmadığında ne oluyor? Bunun en bariz örneği GSYH içindeki ücret ödemelerinden aldığı payda görüyoruz. Bugün maalesef UCUZ İŞÇİLİK bir kader haline gelmiş oldu.
Daha 3-4 yıl önce yüzde 32-33 ücretlilerin payı varken bu pay artık yüzde 21,4’e kadar düşüş yaşamış oldu.
Ucuz işçiliği kaldırmanın ve ortak kazanmanın bir yolunun da teknolojik kalkınmadan geçtiğini görmemiz gerekiyor. Teknolojik kalkınma için ise öncelikle beşeri sermaye olan insan ve ardından da finansman modeli gelmektedir.
Bu model için sadece bankacılık sistemi değil; sermaye piyasalarının da organize edilmesi önem arz etmektedir. Yeni ortaklık sistemi ve kalkınma modeli belki de şu anki sistemin tam tersi yapılanma ile sağlanacaktır.
***
Türkiye’de hem yapısal çöküş (kurumlar ve kurallar ile beraber içsel çürüme) hem de demografik çöküş başlamıştır. Nüfusumuz artık artmayacak... Ekonomik bunalım 2015 sonrası aileleri adeta çocuk yapamaz duruma getirdi. Kötü bir eğitim sistemi ile beraber olan nüfusu da bir kuşak kaybedecek şekilde niteliksiz yetiştiriyoruz.
Kaybedecek 1 yılımız bile yok. Kalkınma modelimizi bir an önce hayata geçirmeliyiz... Özellikle kalkınmanın finansmanı en kısa sürede hayata geçirilmesi gereken bir konu olarak çözüm beklemektedir.
Vakit yok... Bilesiniz.