Son bir hafta içinde birçok ilde ve nihayet İstanbul’da gerçekleşen yoğun kar yağışının afet adlandırmasını hak edecek seviyede etkileri oldu. 15 milyon nüfuslu mega kentimizde yaşananlar ise bir yandan burada yaşayanlar için çileye dönüşürken birileri için de politik enstrüman haline geldi.
“Ne olduğunu bilmiyoruz ama kesin bir şeyler oldu” denilerek tekrarlanan seçimden bu yana “özel hedef” durumunda olan İstanbul Belediyesi karla mücadelede başarısızlıkla suçlanıyor ama yalnızca D-100 Karayolu (E-5) ile 39 ilçedeki ana caddelerin sorumluluğu İBB'ye ait, ara yollar ise ilçe belediyelerinin yetki alanında. Kar yağışından en fazla etkilenen TEM otoyolu Karayolları Genel Müdürlüğü’nün, Kuzey Marmara Otoyolu da burayı işleten firmanın sorumluluğunda.
Belediye de Ulaştırma Bakanlığı da devlet kurumu. Ne var ki siyasi rekabetin işe karışması yüzünden devletin kurumları arasında gerekli koordinasyon sağlanamadığı için böylesi durumlarda soruna müdahale zorlaşıyor. Bu son olayda bunu bariz şekilde gözlemledik.
Diğer yandan, bizimle aynı zamanda komşumuz Yunanistan’da da yoğun kar yağışı ciddi sorunlara yol açtı, orada da otoyollar trafiğe kapandı. Uluslararası medyada okuduğumuz haberlere göre, söz konusu yolların işletmesini üstlenmiş olan özel firma -her şart altında bu güzergahı açık tutmakla mükellef olduğu için- olaydan zarar gören yolculara tazminat ödeyecekmiş.
Türkiye’deki özel şirketler de aynı taahhütte bulunarak “yap işlet devret” ihalesini alıyorlar ama onlardan hesap soran yok nedense.
Bunun yerine, yağan karın ve kapanan yolların hesabı siyasi rakiplere ciro edilmeye çalışıldı. Esas itibarıyla İBB’nin yetki alanındaki yollardan ziyade, Ulaştırma Bakanlığının ve özel şirketlerin sorumluluğu altında olan yollar kapalı kaldığı halde “İmamoğlu istifa” diye etiket açtılar sosyal medyada.
***
Bu olayda İmamoğlu’nun görevini bırakmasını gerektirecek derecede bir kusur, bir beceriksizlik gösterdiğini düşünüyorsak, söz gelimi yine kar sebebiyle yolların kapandığı Gaziantep’te veya başka şehirlerde belediyelerce yapılanları burada yapamadığına inanıyorsak, hep beraber istifasını isteyelim İBB Başkanının. (Bana sorarsanız, bu husustaki kusuru “Balıkçı” meselesinin yönetilmesindeki hatalar boyutunda değil.) Gelgelelim, İstanbul’da -üstelik büyük kısmının sorumluluğu kendisine ait olmayan- otoyollar kapandı diye belediye başkanı istifa edecekse, mesela ülkenin ekonomisini batıranların ne yapması lazım?
Dış politikadan, tarımdan, eğitimden, sağlıktan söz etmiyorum. Yalnızca ekonomiden söz etmek yeterli çünkü. Başkanlık rejimine geçtiğimiz gün 7 TL olan doların aradan dört yıl geçmeden 14 TL olmasına yol açan politikaların mimarları ve mühendisleri de istifa etsin mi?
Ama tabii milli paramızın pul olmasının sebebi liyakatsiz ama sadakatli kadrolar eliyle uygulanan akıl dışı politikalar değil… Dış güçlerin kur saldırıları… İstanbul Belediyesi de bu kadroların elinde olsaydı olan bitenin sebebi “dış güçlerin kar saldırısı” olacaktı herhalde. Ancak şimdiki belediye başkanı Millet İttifakından olduğu için başka argümanlar kullanılıyor mecburen. Zaten İstanbul’daki doğal afetten en fazla etkilenen, en uzun süre kapalı kalan yollar İBB’nin sorumluluğu altında değil.
Keza yoğun kar yağışı yüzünden kargo binasının çatısı çöken, pistleri kullanılamaz hale geldiğinden uçuşa kapatılan “yeni havalimanı” da belediyeye bağlı değil. Mahsur kalan yolcularını otellere yönlendirmek yerine üzerinde yatmaları için karton dağıtan THY de belediyeye bağlı değil. Metro erişimi bulunan eski havalimanını kapatıp şehir merkeziyle arasında raylı ulaşım hattı bulunmayan yenisini alelacele “hizmete alma” fikri de Millet İttifakının değildi.
Biliyorsunuz, “Almanlar bizi kıskansın diye” yaptırıldığı söylenen yeni havalimanı için seçilen bölge konusunda uzmanların “Hava şartları açısından uygunsuz” şeklindeki raporları dikkate alınmamıştı. Esasen havacılık uzmanları eski havaalanının -eğer gerekiyorsa- ilave pistlerle kapasitesinin artırılmasının mümkün olduğunu, yenisine ihtiyaç olmadığını da açıklamışlardı. Ama bu sesler “Türkiye’nin düşmanları böylesi büyük yatırımlar yapmamızı, güçlenmemizi istemiyorlar” naralarıyla susturuldu.
Şimdi “karla mücadele çalışmalarına el atsınlar diye” İstanbul’a gönderilen İçişleri ve Ulaştırma bakanlarının uçağı yeni havalimanına değil Yeşilköy’e inebildi. Bunun üzerine başka ne söylenebilir?
Bir başka ciddi sorun olan yönetimdeki şeffaflık eksikliği yüzünden yeni havalimanı inşaatı için harcanan paranın miktarını tam olarak bilmiyoruz ama gerek bu “yatırımın”, gerekse diğer illerde -gerçekten ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın- müşteri garantisi verilerek yap işlet devret yöntemiyle yaptırılan havalimanlarının, şehir hastanelerinin ve benzeri diğer tesislerin yapım ve işletme maliyeti hepimizin cebinden çıkıyor.
İstanbul’da yaşanan doğal felaketin, bir yandan da, bu konuların gündeme gelip tartışılmasına vesile olması gerekir.