Yüzde 51’le helalleşme vakti
2017’deki başkanlık referandumundan bu yana ülkede gerçekleşen en önemli sosyal değişim daha önceleri bugünkü iktidar partisinin de taban omurgasını oluşturan şehirli orta kesimin çöküşüdür belki. Özal’ın “orta direk” diyerek sahip çıktığı bu kesimin geliri artık “açlık sınırının altındaki” rakamlara kadar geriledi ve hem ekonomik hem de siyasi anlamda orta direk olma vasfını kaybetti.
Orta direğin devrilmesi toplumsal kaos alarmıdır. Doktor, mühendis, avukat, esnaf, memur... hem toplumdaki ekonomik düzenin hem de kültürel yapının bel kemiğini oluşturur. Eğitimli zümrelerin yurtdışını gözüne kestirmesinden doktorların şiddet mağduru haline gelişine kadar birçok gösterge meselenin boyutlarını resmediyor aslında.
Ancak bunları konuşacak halimiz yok şu anda. Toplumsal yapının çatırdayışını kulaklarımız duymuyor. Çünkü milli paramızın değeri her geçen gün daha da azalıyor, enflasyon hiç durmadan yükseliyor. Zamlar durmuyor, işsizlik artıyor, bir millet açlık sınırlarında yaşama kavgası veriyor.
Çünkü hem fiili olarak hem de resmi olarak Başkanlık rejimine geçtiğimiz 2017’den bu yana, yani bütün güç tek elde toplandıktan sonraki beş yıl içinde cebimizdeki paranın değeri tam beş kat azaldı.
Peki, böyle mi söylenmişti bize? Başkanlık rejimine geçildiğinde ortaya çıkacağı söylenen Türkiye tablosu bu muydu?
***
Bugünkü iktidarın halka belli birtakım vaatlerde bulunarak iş başına geldiğini unutuyoruz bazen. Yaşanan sıkıntıların aslında o vaatlerin tutulup tutulmamasıyla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz. Bunların vatandaşın da aklına gelmeyeceğini düşünüyoruz galiba.
Ancak seçmenin yarın sandık başına gittiğinde bu vaatleri hatırlama ihtimalini tamamıyla yok saymak doğru olmasa gerek herhalde. Mutlaka birinden biri düşecektir aklına. Mesela: Yetkiyi verecek, etkiyi görecektik. Gördük mü? Mesela: Türkiye uçacaktı. Uçtu mu? Mesela: Dünyadaki en büyük on ekonomiden biri olacaktık. Olduk mu? Mesela: Devlet daha hızlı yönetilecekti. Yönetildi mi? Mesela: Dövizle, faizle, şunla bunla nasıl mücadele edileceğini görecektik. Gördük mü? Mesela: “Türkiye temmuzda, en geç ağustosta şahlanacak”tı. Şahlandı mı? Mesela: Avrupa ve Amerika kıskançlıktan çatlayacaktı. Çatladı mı?
Gelinen nokta ortada. Cevaplar belli. Öyleyse 2017’deki referandumda çeşitli vaatlerle evet oyu vermeye ikna edilen yüzde 51’den şimdi bir özür dilenmesi, bir helallik istenmesi icap etmiyor mu?
Yüzde 49’dan bir şey istemeseniz de olur. Size onlardan bir fayda gelmesi mümkün değil zaten. O zaman bile hayır demişler, şimdi mi oy verecekler!
Ama “Böyle bir tek adam yönetimi akıl işi değil, ülkeyi felakete götürür” uyarılarına kulak tıkayıp sizin vaatlerinize inanarak o gün yolunuzu açan yüzde 51’e yakında tekrar işiniz düşecek gibi görünüyor. En geç 2023 haziranında...
***
Demek ki hiç değilse yüzde 51’e bir açıklama borcunuz var. Neden böyle olduğunu, nerede hata yapıldığını, niçin vaatlerin yerine getirilmediğini açıklama borcunuz...
Dış güçler saldırdı, Almanlar kıskandı, Ruslar kandırdı, Marketler zam yaptı, faiz lobisinin operasyonu, Lozan’ın gizli maddeleri… vs. gibi bahaneler ileri sürmek bu borcu ödemeye yetmez ama.
“Verin yetkiyi görün kurla faizle nasıl mücadele edileceğini” derken.. dış güçler yok muydu?” diye soracaklar çıkabilir çünkü… “Dünyadaki en büyük on ekonomiden biri olacağız” sözü verilirken.. faiz lobisi yok muydu? “Başkanlık sisteminde devlet daha hızlı ve daha verimli yönetilecek” vaadinde bulunurken.. Lozan’ın gizli maddeleri yok muydu? Bize o zaman niye söz etmediniz bütün bu engellerden? diye soracaklar çıkabilir...
Tercih edilen yönetim şeklinin ve sürdürülen siyaset anlayışının sonucu olarak ekonomide yaşanan felaketin suçlusu dış güçler, faiz lobisi veya bakkal ve manav ise bu da sizin sorumluluğunuzu ortadan kaldırmaz ki. Dış güçlerin veya bakkalın fiyatları arttırmasına engel olmak da sizin göreviniz. Ülkeyi yöneten sizsiniz. Ülke eğer sizin dediğiniz şekilde dış güçlerin saldırısına açık hale gelmişse bu da başkasının günahı sayılamaz.
Hasılıkelam, beş yıl önce dile getirilen vaatlerin hiçbirinin neden beş yıldır yerine getirilmediğini açıklayacak anlamlı ve anlaşılır bir sebep ortaya konulması gerekiyor. “Devletin çarkını kırdık ama bizden başkası da bunu tamir edemez, mecburen yine bize teslim edeceksiniz” diyerek milleti ikna edemezsiniz.
Başa gelen bunca felaketin sorumluluğunu bile üstlenme gereği duymaksızın milletten “biraz daha sabır” isteyemezsiniz. Milletle alay etmek olur bu.
Milletle alay etmek değil, milletten helallik istemek zorundasınız. En geç 2023 haziranına kadar...