“İfşa” tartışmalarında önemli karar: “Araştırılmasında kamu yararı var, tanığın beyanı şüphe için yeterli”

Yargıdan, kadınların taciz, istismar, tecavüz vb. konularda yaşadıklarını sosyal medyadan ya da farklı kanallardan “ifşa” etmesi konusunda önemli bir karar çıktı.

Yargıdan, kadınların taciz, istismar, tecavüz vb. konularda yaşadıklarını sosyal medyadan ya da farklı kanallardan “ifşa” etmesi konusunda önemli bir karar çıktı. Mahkeme, bu ve benzer olayların toplum yaşamındaki yeri-önemi dikkate alındığında, dava zamanaşımı süresi geçmiş olsa bile, isnat edilen fiilin araştırılmasında kamu yararı bulunduğuna hükmetti. Mahkeme, olayın yaşandığı tarihte, kadının, durumu bir başka arkadaşına anlatmış olmasını ve bu kişinin yeminli tanık ifadesini de şüphe oluşması için yeterli saydı. Mahkeme, bu gerekçelerle sosyal medyadan ifşadan bulunan kadına ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti. Karar, kadınların bu konuda en çok maruz kaldığı, “Neden yargıya gitmedin, neden o zaman söylemedin?” sorularına da yanıt niteliği taşıyor.

Sosyal medyada birkaç gün boyunca çok sayıda kadının yaşadıklarını “ifşa” ettiği süreçte, 2006’da, Ankara’nın önemli yayınevlerinden İmge Yayınevi’nde çalışan bir kadın da başından geçenleri paylaştı. Kadın, kitabevinde çalıştığı dönemde, patronu R.T.’nin tacizine maruz kaldığını, işten ayrıldığını ve yaşadıklarının etkisiyle farklı bir kente taşındığını söyledi.

Bu paylaşımın ardından aynı kişi hakkında çok sayıda paylaşım yapıldı. R.T. bunun üzerine suç duyurusunda bulundu. Hakaret suçundan yapılan suç duyurusunun ardından kadının ifadesi alındı. Dava, basit yargılama usulünce yürütüldüğü için duruşma yapılmadan karar verildi. Mahkeme, kadını 1300 TL adli para cezası ile cezalandırdı.

“Suçla yüzleşmek kolay değil…”

Çağdaş Hukukçular Derneği Kadın Komisyonu üyesi avukatlar, bu süreçte kadının avukatlığını üstlendi.

Basit yargılama usulü ile yürütülen davalarda çıkan karara itiraz edildiğinde, yargılama genel hükümlere göre sürdürülebiliyor. ÇHD Kadın Komisyonu da karara itiraz ederek, genel hükümlere göre yargılama yapılmasını istedi.

Dilekçede, şöyle denildi:

“Kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen, kişilik haklarını ve vücut dokunulmazlığını ihlal eden, bireysel olarak maruz kalınan bu türde haksız eylemlerin; toplumsal, politik ve sistem dâhilinde bir sorun olduğu açıktır. Bu suçların mağduru olup suçla yüzleşmenin ve soğukkanlılığın, eril tahakkümün söz konusu olduğu sistemde kolay olmayacağı anlaşılmalıdır.  Müvekkilin yargı merciilerinden önce kamusal alanda yıllar önce maruz kaldığı cinsel tacizi ve cinsel saldırıyı açıklamış olması, bu konuda bir cesarete ve dayanışmaya gereksinim duyduğunun göstergesidir.  “Kadının beyanı esastır” ilkesinden söz edilirken, yıllarca süren travmatik etkilerle beraber birçok bedelle karşı karşıya kalan kadının beyanından söz edildiği açıktır. Müvekkilimizin bedellerinin bir örneği de huzurda görülen, hakaret suçu iddiası ile tüm haksız eylemlerinin bertaraf edilmeye çalışılması ile mücadele etmektir.”

“Başkaları yaşamasın diye”

Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi, itirazı kabul ederek, genel yargılama usulüne geçti ve duruşma tarihi verdi. “Hakaret” suçundan yargılanan kadın, talimatla verdiği ifadesinde, şunları söyledi:

“Müştekinin bana yaptığını başkalarına da yapmasın diye bu twiti attım. Hatta başımdan geçen olayı samimi bulduğum birkaç arkadaşıma da anlatmıştım. Ama yetkili mercilere giderek şikâyette bulunmadım. İnsanların bana inanmayabileceğini düşündüm. Ancak aradan 15 yıl gibi bir süre geçtikten sonra bu twiti atınca ben sanık konumuna düştüm. Ben bu twiti attıktan sonra yine aynı iş yerinde çalışıp müştekinin tacizine ve istismarına maruz kalan diğer kadınlar tarafından tarafıma mesajlar atıldı. Aynı şeyi kendilerinin de yaşadıklarını söylediler. Onlar da bu olayları 20'li yaşlarda yaşamışlar. Benim diyeceklerim bunlardır, kastım başkalarının da bu adamın tacizine maruz kalmamalarıydı.”

Tanık da iddiaları doğruladı

Duruşmada, 2006’da kadının yaşadıklarını anlattığı bir arkadaşı tanık olarak dinlendi ve yeminli ifadesinde iddiaları tekrarladı.

Savcının görüşü: Dava açmaktan farklı değil

Esas hakkındaki görüşünü açıklayan savcı, “sanığın başından geçtiğini iddia ettiği olayın dava zaman aşımı süresi içerisinde yetkili adli mercilere iletmesi halinde nasıl ki sanık hakkında salt bu müracaatı nedeniyle iftira suçundan kamu davası açılamayacak gibiyse sanığın suça konu paylaşımı nedeniyle de hakaret kastı ile hareket ettiğinin iddia edilemeyeceği, bu itibarla atılı suçun unsurları itibarı ile oluşmadığı anlaşılmaktadır” ifadesini kullandı.

“İspat mümkün değil ama…”

Mahkeme, yargılama sonunda önceki kararını kaldırarak, kadına ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti.

Gerekçeli kararda, benzer olaylar için örnek teşkil edebilecek yorumlar yapıldı. Kararda, “2006 yılında başından geçen ve katılan tarafından kendisinin iş yerinde taciz edildiği yollu beyanda bulunduğu, olaydan hemen sonra adli mercilere şikâyette bulunmadığı, sanık savunmalarında derhal şikâyette bulunmamasının nedenlerini aksi ortaya konamayacak şekilde izah ettiği görülmüştür.”

Kararda, dava zamanaşımı süresinin de twitlerin atıldığı tarihte dolmuş olduğunun altı çizildi. Türk Ceza Kanunu’na göre, iddialarla ilgili ispatın kadın tarafından yapılması gerektiği ancak olayın ispatının mümkün olmadığı vurgulandı.

“Kamu yararı var”

Kararda, ispatın mümkün olmamasına karşılık, araştırma yapılmasında kamu yararı bulunduğu belirtilerek şöyle denildi:

“Ancak sanığın beyanına konu olayın niteliği ve bu ve benzer olayların toplum yaşamındaki yeri-önemi dikkate alındığında isnat edilen fiilin araştırılmasında katılan vekili tarafından rıza verilmese dahi kamu yararı bulunduğunun kabulünün gerektiği…”

Tanık anlatımı şüphe için yeterli

Mahkeme, bununla yetinmedi ve olayı görmeyen ancak olayın kendisine anlatıldığını söyleyen tanığın beyanını şüphe oluşması için yeterli olduğuna belirtti. Kararda, şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesi uyarınca, ceza verilmesine yer olmadığı vurgulandı.

R.T. bu karara itiraz etti ve davayı istinaf mahkemesine taşıdı. Buna karşılık ÇHD’li avukatlar da “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı yerine davanın beraatle sonuçlandırılması için istinaf mahkemesine başvurdu

ÇHD Kadın Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, “Hukukun uygulayıcısı olan yargı mekanizması nezdinde ifşa mücadelesinin meşruiyeti her ne kadar görünmez olsa da bu mücadele yerel mevzuat ve uluslararası sözleşmeler nezdinde hukuki zemindedir. İfşa hareketi mücadelesi İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaktadır. Buna karşın Türkiye’de ve tüm dünyada ifşa eylemleri neticesinde süregelen ataerkil yargı mahkumiyetlerinden sonra takipçisi olduğumuz bu süreç sonunda hükmedilen karar, ifşa hareketi mücadelesinin hukuki zemindeki meşruiyetinin yargı mekanizması nezdinde kabulü niteliğinde olmuştur. Bu emsal karar, kadınların kazanımıdır” denildi.

İmge Kitabevi’nden “Karar lehine değil aleyhine” açıklaması

İmge Kitabevi’nden yapılan açıklamada ise kararın sosyal medyada belirtildiği gibi kadının lehine olmadığı, beraatine değil ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği, bu nedenle de karara itiraz ettiği kaydedildi.  Açıklamada, R.T.’nin de kararı istinaf mahkemesine taşıdığından söz edilmezken, yapılan açıklamaların yargılamayı etkilemeye teşebbüs niteliğinde olduğu savunuldu. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.