''İftarlık Gazoz’un yönetmeni, mağdurların yanında mı karşısında mı?

Ali Rıza ÖzkanYaklaşık bir ay önce, İftarlık Gazoz filminin çalışanlarının sorunlarını dile getiren bir yazı yazdım. Filme emeklerini veren pek çok kişi bir yıldır alacaklarını alamıyordu. Öte yandan, filmin 3 patronundan...

Ali Rıza Özkan

Yaklaşık bir ay önce, İftarlık Gazoz filminin çalışanlarının sorunlarını dile getiren bir yazı yazdım. Filme emeklerini veren pek çok kişi bir yıldır alacaklarını alamıyordu. Öte yandan, filmin 3 patronundan birisi olan Elif Dağdeviren alacaklılara filmin zarar ettiğini ve bu yüzden ödeme zorluğu yaşadıklarını söylüyordu.

Ben de, “Cem Yılmaz da bu yazıyı okuyacak mı?'' şeklinde magazin bir başlık atarak şunu söyledim: “Soruyu dolaştırmadan soralım: Cem Yılmaz’ın oynadığı bir film zarar eder mi? Ya da, adının marka olduğu iddia edilen, ''marka nasıl oluşur’ konusunda konuşmalar yapan, reklam sektöründe en pahalı “isim'' olan birisinin ismi zarar eden bir filmle birlikte anılırsa bu ne anlama gelir?'' dedim. Ve ekledim: “Eğer, Elif Dağdeviren ve Muzaffer Yıldırım kendi anlaşmazlıklarını çalışanları mağdur ederek çözme (me) konusunda ısrar ederlerse, bu durumdan süreç içerisinde zararlı çıkacak olan Cem Yılmaz’dır. O nedenle, çalışanların bir beklentisi de, Cem Yılmaz’ın bu sorunun çözümünde aracı olmasıdır.''

Önce teşekkürü aktarayım
Cem Yılmaz bu yazıyı okur okumaz Elif Dağdeviren’i aradı. Aralarında sert bir konuşma geçti. Burada, detaylarına girmek istemiyorum. Ama, İftarlık Gazoz’un çalışanları, başta emeklerinin karşılığını hâlâ alamayanlar bilsinler. Cem Yılmaz tüm alacakların en kısa zamanda ödeneceği sözü almadan telefonu kapatmadı. 

''İftarlık Gazoz’ filminin mağdur çalışanları adına, ben Cem Yılmaz’a buradan teşekkür etmek istiyorum. Cem Yılmaz hem kendisine yakışanı yaptı, hem de durduğu tarafı dosta da düşmana da gösterdi.

Ancak, Elif Dağdeviren sözünü tuttu mu, diye sorarsanız, ne yazık ki, olumlu bir cevap veremeyeceğim. Küçük bir miktar ve sadece seçilmiş bazı kişilere dağıtıldıktan sonra, her şey eski durumuna döndü. Özür dilerim, eski durumuna döndü, demek yanlış bir ifade oldu. Anlatayım.

Eski durumu önceki yazımda şöyle ifade ettim: “Alacaklı emekçilerin bana anlattığı ve mantıklı gelen hikâye ise, ortakların aralarında filmin maliyeti konusunda anlaşmazlığa düştükleri ve o nedenle de çalışanların mağdur oldukları. Ancak, bu ortakların kendi kişisel sorunudur. Bu nedenle emekçi insanların mağdur edilmesi, kelimenin tam anlamıyla insafsızlıktır.''

Ve özenle bir ortağı tüm bu çirkinliğin dışında tuttum: “Yüksel Aksu filmin senaristi ve yönetmeni olarak yaratıcı emeğini koyan kişidir. O nedenle, üçüncü ortak olmakla birlikte, onu dışarıda tuttum. Ancak, kendisinden de tüm çalışanların beklentisini aktarmak isterim. O da, kenarda izleyen değil, sorun çözücü müdahaleci olmasıdır.''

Peki, Yüksel Aksu ne yaptı, dersiniz? Kenardan izlemeyi bıraktı, doğrudan müdahil oldu. Ama, ''İftarlık Gazoz’ filminde koydukları emekleri nedeniyle bir yıldır mağdur edilenlerden yana değil!

Yüksel Aksu’nun elini bağlayan mı var?

 ''Dondurmam Gaymak’ ve ''Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmleriyle Türk sinemasında ağır aksak da olsa, kendisine yeniden yer bulan yöresel filmler türüne yeniden nefes aldıran Yüksel Aksu, anlattığı hikâyelerin küçük adamların hikâyeleri olmasıyla da özellikle sevildi. Kaldı ki, zaten siyasi tercihleriyle de bilinen, kendisinden başka bir hikâye anlatması beklenmeyen bir yönetmendi.

''İftarlık Gazoz’ ise, yerel hikâyelerin nasıl büyütülebileceği konusunda çok önemli bir denemeydi. Bu konuda, mutlaka yapımcı ve yönetmenlerin üzerine düşünmesi, analizler yapması gerekir. Ancak, konumuz Yüksel Aksu’nun nasıl zeki ve üretken bir yönetmen olduğu değil.

Konumuz, Yüksel Aksu’nun “arkadaşlar ben de mağdurum, sizler durumunuzu ortaya koyan basın toplantısı yapın, ben de sizi desteklemek üzere, katılacağım'' dedikten sonra, ne yaptığı! 

Bir örnek verelim: Yüksel Aksu filminin ortağı Elif Dağdeviren’in düzenlediği Antalya Film Festivali’nde konferans verdi! Evet, kendisini de mağdur ettiğini iddia ettiği ortağının düzenlediği bir organizasyonda yer almak, nasıl anlamlandırılmalı?

Üstelik, Yüksel Aksu bu konferansta, yeni dönemin Sinan Çetin’i olmaya aday bir şekilde, gişe filmi yapmayanlara çemkiriyordu! Aksu’ya göre “Hiç kimsenin gitmediği sinema filmi eşittir yüksek sanat, kalabalıkların gittiği ise arkaik diye bir denklemden söz edemeyiz.'' Sinema yapımcıları, yönetmenleri veya yazarları arasında böyle bir tartışma mı vardı? Birileri kimsenin gitmediği filmleri göklere çıkarıp, gişe filmlerini yerin dibine mi batırmıştı? Hayır. Böyle bir durum yoktu.

“Bir sektör çalışanı olarak alarm veriyorum. Sinema sanatı sadece festival filmleri olarak anılan kategoriye ya da bağlama sığmayacak kadar geniştir'' diyen Aksu’ya göre seyirci “Bulmaca çözmemeli. Yönetmen ve senaristlerin, psikologların bile çözemeyeceği iç dünyalarına kafa yormamalı.''

Nereden nereye! Aksu’nun görüşleri tanıdık. Ne zaman ki, sinemada “gişe'' bir yönetmenin diğerleri ile kendisi arasında bir farklılık öznesi olur, o zaman biliriz ki, yönetmenimizin falında bir yolculuk çıkmış! Sinan Çetin bunu Türkiye’ye öğretti.

Hadi, uğurlar ola, demiyorum, elbette!

Yahu, kardeşim, tek bu film gerçekleşsin diye, hem de kendi cebinden para harcayarak, senin başarını isteyen insanlar senin gişe filmlerine övgü düzmeni değil, bir yıldır süren mağduriyetlerini gidermeni bekliyor.

Cebinde tek kuruşun olmadığında, elinde bu filmin senaryosunun taslağı ile geldiğinde, “seninle her şeye varım, yeter ki, bu film çekilsin'', diyen arkadaşına alacakları ödenmediği için haciz geldi, haberin var mı? Ona da gişenin kutsallığı hakkında söylev çekecek misin?

Kamuoyunda şüphe yaratmayacak açıklıkla ifade et ki, filmin yapımcılarından birisi olarak, insanların daha fazla mağdur edilmemesi için ne yaptığını herkes bilsin. İflas ettiysen, çık onu da açıkla. Ama, post-prodüksiyon, kurgu, uygulayıcı yapımcı, araba kiralama firması, seyahat acentası, müzik telifi, Ula esnafları senden net, açık bir tutum almanı bekliyor. Bu kadar insan, aileleriyle birlikte 3 yapımcının hoyratlığı yüzünden acı çekmek, hacizle boğuşmak zorunda mı?

Ya mağdurlardan yanasın, ya da karşısında. Sen neredesin, Yüksel Aksu?

">

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür Sanat Haberleri

Anthony Hopkins, "The King of Covent Garden" Filminde Handel'i Canlandıracak
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2024 Yılında Sinema Sektörüne 34,5 Milyon Lira Destek Sağlıyor
Taraklı'daki 508 Yıllık Yunus Paşa Camii: Osmanlı'nın İzinde
Erdemli'de Tömük Atölyesinde Kadınlar ve Çocuklar İçin Ücretsiz Bağlama Kursu
'Ölümlü Dünya 2' Netflix'e geliyor