CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık raporunda Hazine'nin altın madenlerini Türkiye Varlık Fonu'na devretmesini eleştirdi ve AKP'nin 23. yıl dönümündeki vaatlerini sorguladı.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda gündemdeki mevzularla ilgili görüşmelerini ifade etti.
ERDOĞAN TOPRAK’IN DEĞERLENDIRMELERINDEN ÖNE ÇIKANLAR ŞU ŞEKILDE:
"Hazine’nin 2016 senesinde el koyduğu Koza İpek Holding bünyesindeki Türkiye’nin en büyük altın madenleri Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye Varlık Fonu’na (TVF) devredildi. Hisseleri borsada işlem gören altın işletmeleri, TBMM ve Sayıştay denetimi dışına çıkartıldı. TVF’nin kuruluş amacı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT), kamu işletmelerinin verimli çalıştırılıp karlarının artırılmasıydı. Millete ait kamu varlıkları yanında el konulan özel altın madenleri ve 20-30 senelik arama-işletme ruhsatlarının TVF’ye devirle Cumhurbaşkanı’nın kişisel inisiyatifine geçmesi siyasi ve ekonomik açıdan sorgulanmalıdır. Bu varlıkların zengin Körfez emirlerine satılmayacağının güvencesi millete verilmelidir.
MEHMET ŞİMŞEK’İN İSTİFA İDDİALARI
Kamuoyunu Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in istifa etmeyeceğine ikna telaşındaki iktidar, tüm iletişim kanallarını seferber etti. SPK ve savcılar harekete geçirildi. Halkı yoksullaştıran programa tepkiler karşısında panikleyen iktidarın vaadi ise emeklilere ücretsiz şezlong ve plaj şemsiyesi. Ülke ekonomisini çökertip orta direği yok ederek kitleleri yoksulluk paydasında buluşturan programın gerçek mimarı, bu uygulamalara onay veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Emekliler Yılı’nda yoksulluğa mahkum ettiği 16 milyon emekliye ‘bedava şezlong ve plaj şemsiyesi’ vaadiyle adeta alay ederken, halkın problemlerine ne kadar uzak olduğunu sergilemektedir.
AKP’NİN KURULUŞUNUN 23. YIL DÖNÜMÜ
AKP’nin resmî web sitesinde parti programındaki vaatler ve hedefler ile 23. senesinde geldiği nokta, toplumun büyük bir aldatma planına kurban edildiğini sergiliyor. Muhafazakâr demokratlık, AB’ye üyelik ve tam demokrasi vaadinden tek kişi otokrasisine varan eksen kayması, AKP’de sözün bittiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanlığının yazlık ve kışlık sarayları, birbirinden lüks kamu binaları her gün bütçeden milyarlar götürüyor. 4-5 maaşlı liyakatsiz bürokratlar ve danışmanların kamu kadrolarına doldurulduğu, ‘itibardan tasarruf olmaz’ denilerek VIP uçak filoları ve kuş sütü eksik saray sofralarıyla anılan bir Cumhurbaşkanı ve AKP ülkeyi yönetiyor. AKP zenginleri ve müteahhitleri devlet ihalelerini, kamu arazilerini, sahilleri, rantı paylaşırken, milletin yu zde 90’ı açlık ve yoksullukla baş başa bırakılıp ‘sabret, şükret’ deniliyor. Kâğıt üzerinde boş ve asılsız vaatler metnine dönüşen AKP programı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm söylediklerini tekzip ediyor.
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARININ ASIL AMACI
İktidar ittifakı, siyaseti gerip yeni anayasa tartışmaları başlatarak ekonomik krizi gündemden düşürmeyi amaçlıyor. Her gün yeni bir anayasa teziyle ortaya çıkıp, muhalefete ve seçilmiş siyasilere ayar verme çabası yanında, ittifakın küçük ortağının AYM ve parti kapatma çağrılarını yeniden ortaya atması bunu teyit ediyor. Bu mevzuda görev üstlenen Cumhurbaşkanı Hukuk Politikaları Başdanışmanı, anayasanın ‘değiştirilemez-değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelerini tartışmaya açarak gündem belirleme çabasında. Atanmış bir danışmanın anayasa mevzusunda AKP’nin önde gelen hukukçularıyla polemiklere girmesi, muhalefet liderlerine ayar vermeye çalışması bulunduğu konum ve unvan itibarıyla kabul edilemez bir durum. Daha önce de Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasındaki hukuki anlaşmazlık sürecinde Yargıtay’dan yana tutum takınarak ‘milli yargı’ tartışması başlatan bu başdanışman, kendisini TBMM’nin ve seçilmiş siyasilerin üzerinde konumlandırarak Cumhurbaşkanı adına siyasi rekabet yürütüyor
Artık her insanın kanıksadığı terör ve terörist ithamlarıyla muhalefeti hedef alan küçük ortağın parti kapatma çağrıları, AYM’yi kapatma ya da lağvetme söylemleri, anayasa ve hukuk devletinden rahatsızlık duyduğunu gösteren ifadeleri nafile çabalardır. Ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme yanaşmayan, siyasi gerilim ve korku ikliminden beslenen bu yaklaşımın her mevzuda yok etme, kapatma, ortadan kaldırma çağrıları yapması, TBMM’yi demokratik siyasete engel görmesi, toplumsal barış ortamında var olamama korkusunun sonucudur. Önümüzdeki süreçte iktidar ittifakının radikal kutuplaşma üstünden gerilim politikalarına döneceği gözlenmektedir. Ancak bu yaklaşım halkta karşılık bulamayacak, yapılan siyasi hesaplar boşa çıkacaktır.