İmamoğlu ile gerçekleştirdikleri programda sorduğu sorularla tepki toplayan Habertürk yazarı Nagehan Alçı, konuya ilişkin bir köşe yazısı yazdı. Alçı, "Ben tarafsızlık yalanına hiçbir zaman sığınmayan siyasi felsefesi açık bir gazeteciyim." dedi. Alçı, Binali Yıldırım ile yayın yaparsa ona da tüm bu soruları soracağını söyledi.
Nagehan Alçı, Habertürk'te "Ekrem İmamoğlu’na zarar veren azgın azınlık" başlığıyla yayımlanan yazısında "Ekrem İmamoğlu ile pazartesi akşamı Habertürk TV’de yaptığımız yayın, tıpkı geçen seneki Muharrem İnce yayını gibi çok izlendi ve çok konuşuldu. Hâlâ da konuşulmaya devam ediyor" ifadesini kullandı.
Alçı şöyle devam etti:
"Ekrem Bey yayın boyunca öğrencilik yıllarında yaptığı kaleciliğinden gelme reflekslerle topların çoğunu iyi çıkardı bence ancak bazılarını da taca attı.
Ülkemizdeki Kürtlerin ve Alevilerin kalbinde yara olan Dersim katliamına dair net tavır almayışının Sayın İmamoğlu’na özellikle Kürtler nezdinde puan kaybettirdiğini düşünüyorum.
Ayrıca sadece Kürtler ve Aleviler bağlamında değil, dindar kesimde de Dersim katliamı hep utanç ve hüzün ile anılan bir kıyımdır. Tunceli kelimesi de bu felaketin acı hatıralarını akla getirir.
İslami literatürde Dersim mezalimi olarak geçer ve lanetle anılır 1938 faciası.
Bu ülkede sadece sağ ve sol ulusalcılar Dersim'de yapılan zulmü meşru bulurlar ve Tunceli ismini tutkuyla savunurlar.
Bence hem Sayın İmamoğlu'nun hem de genel olarak bugünkü Türkiye siyasetinin en büyük problemi sosyal medyada hakim olan bu sağ ya da sol ulusalcı kitlenin boyunduruğu altına çabucak girmek.
Bir CHP'li olarak Ekrem Bey tam böyle bir sıkışmışlık içinde. O yüzden Dersim ve Heybeliada sorularımda topu taca attığını düşünüyorum.
Peki sadece İmamoğlu mu bu gergef durumunu yaşıyor?
Özellikle AK Parti’nin kimi çevreleri de sağ-ulusalcı zihniyet tarafından teslim alınmış bir görüntü veriyorlar. Açıkçası bu da İmamoğlu'na tersten fayda sağlıyor.
Bahsettiğim ulusalcı kitle aslında toplumda ufak bir azınlığa tekabül ediyor ama sosyal medyada çıkarttıkları gürültüyle Türkiye'nin sessiz çoğunluğunu bastırıyorlar.
Siyasetçileri ve gazetecileri bu yolla esir alıyorlar. Oysa sandıkta bu azgın azınlık değil sessiz çoğunluğun söylediği geçerli.
Eğer Kürtlerin ve dindarların bir kısmı oy vermeseydi Ekrem İmamoğlu İstanbul'da yüzde 49 oy oranına asla ulaşamazdı.
Kendine Kemalist ya da ulusalcı diyerek Dersim katliamını ölümüne savunan bu azgın azınlık aslında bunu biliyor ama onların gözünde Kürt vatandaşlarımızın hassasiyetleri yok. Hiçe sayıyor, inkar ediyorlar bunları. Kibirleri gözlerini kör etmiş. Son dönemdeki havadan etkilenerek Kürtlerin oylarını çantada keklik sanıyorlar.
Ben de Ekrem İmamoğlu yayınında işte bu sessiz çoğunluğun sesi olmaya çalıştım. Onların hassasiyetlerini ifade ettim.
Sadece soru sormadım, ayrıca o konularda tavır koydum. İmamoğlu’ndan da özgürlükçü bir tutum almasını bekledim. Bu konudaki detaylı değerlendirmemi ayrıca yazacağım.
Sağ ve sol ulusalcıların sorularımdan rahatsız olmaları benim için bir gurur vesilesi. Memnun olsalar üzülürdüm.
Türkiye’nin kangren olmuş birçok meselesini bu faşizan zihniyetin yarattığını düşündüğümü herkes biliyor. Ben tarafsızlık yalanına hiçbir zaman sığınmayan siyasi felsefesi açık bir gazeteciyim.
Binali Yıldırım ile yayın yaparsam da tüm bu soruları aynen Binali Bey’e de soracağım.
Dersim’den Heybeliada’ya 27 Mayıs’tan tutuklu gazetecilere kadar bunlar temel özgürlük meseleleri.
Jean Paul Sartre’in söylediği gibi ‘Tarafsızlık sahtekarlıktır”. Herkesin bir tarafı var. Kimi bunu dürüstçe ortaya koyar, kimi ise sahtekarca ikili-üçlü oynar.
Hele özellikle kamusal aydın kimliğindeki köşe yazarları ve yorumcular için tarafsızlık iddiası büyük bir yalan bence.
Artık tüm siyasal kesimler de 'tarafsız gazeteci' sözünün içinin boş olduğunun farkına vardılar. Bu olumlu bir gelişme.
Mühim olan siyasal tavrı ve tarafı net olmak ama zıt görüşteki bir siyasetçiye karşı da adil ve dürüst davranabilmektir.
Benim böyle bir insan olup olmadığımı hem Kemal Kılıçdaroğlu’na hem Muharrem İnce’ye hem de Ekrem İmamoğlu’na sorabilirsiniz."