İnsanlığın büyük yazıcısı Stefan Zweig

Tahir Şilkan22 Şubat,  On iki Tarihsel Minyatür alt başlığını taşıyan kitabına "İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar" adını koyan Stefan Zweig'in 75. ölüm yıldönümüdür. Anımsatmak gerekirse, Zweig'ın, İnsanlıkla...

Tahir Şilkan

22 Şubat,  On iki Tarihsel Minyatür alt başlığını taşıyan kitabına "İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar" adını koyan Stefan Zweig'in 75. ölüm yıldönümüdür. Anımsatmak gerekirse, Zweig'ın, İnsanlıkla bağını kurduğu on iki tarihi olay; Büyük Okyanusun Keşfi, Bizans'ın Fethi, Georg Friedrich Handel'in Yaşama Dönüşü, Marselillaise Marşının Yazılması, Waterloo Savaşı, Marienbad Şiirleri, Eldorado'nun Keşfi, Dostoyevski& Bir Yiğitlik Anı, Okyanusu Aşan İlk Söz, Lev Tolstoy'un Tanrıya Sığınışı, Kaptan Scott'un Güney Kutbu İçin Savaşımı ile  Ekim Devriminin Lideri Lenin'in Mühürlü Trenle Rusya'ya Gidişi'dir. 

Zweig'a göre,  başka zamanlarda kendi halinde, peş peşe ve yan yana gelişen olaylar; her şeyi belirleyen ve her şeye karar veren o bir tek anlık zaman dilimi içine sıkışıverir: Tek bir evet, tek bir hayır; bir anlık erken davranma ya da bir anlık geç hareket etme, bu anı yüzlerce kuşak da geçse, asla geri getiremez ve bu yitirilen an, bireyin ve ulusların yaşamını ve hatta bütün bir insanlığın yazgısını belirler.

***

Stefan Zweig yirminci yüzyılın en büyük yazarlarından biridir. Viyana doğumludur. Varlıklı bir sanayicinin oğludur. Almanya, Avusturya ve Fransa’da eğitim görmüştür. Büyük emeklerle hazırladığı biyografiler, novellaları, öykü, roman ve denemeleriyle haklı bir üne kavuşan Zweig, şiir, deneme, roman, öykü, uzunöykü, yaşamöyküleriyle unutulmaz bir edebiyat dili yaratmıştır. Psikolojiye ve Freud’un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, yarattığı derinlikli karakter incelemelerinde kendisini gösterir.  

Henüz 61 yaşında intihar ederek yaşamına son veren Stefan Zweig, Türkçeye 20 yıl önce ilk kez çevrilen Günlüklerinde; yaşamı ile ilgili düşüncelerini, iç dünyasını bütün açıklığıyla ortaya koyar. Yazdıklarında derin bir insan sevgisi, barış ve insanlık olan Stefan Zweig, Avrupa'nın faşizmin saldırısı altında tam bir cehenneme dönüştüğü o yıllarda umutsuz, umarsız ve çaresizlik içindedir. Sığındığı her ülke ( Fransa, İngiltere) işgal, bombalama, nefret ve düşmanlıkla yaşanamaz, nefes alınamaz hale gelmeye başlar...

Stefan Zweig, 1930'lu yıllarda sürgündeyken yazdığı ancak hayattayken yayımlamak istemediği ve anadili Almancada ölümünden kırk yıl sonra 1982 yılında  yayınlanan Değişim Rüzgarı romanında; " insanın yaşamı boyunca sahip olduğu tek özgürlüğü, hayatına dilediği anda son verebilme özgürlüğü" olarak tanımladığı için, intihar ederek yaşamına son vermiş olmasında hiçbir şaşırtıcı yön yoktur. Günlüğüne eşi ile birlikte intihara giden süreci şöyle yazar : "...Karanlık bir gün...İtalya savaş ilan etti. Uzun zamandır biliniyordu bu ama insanların içinde az bir umut vardı.   Hiç isteğim kalmadı artık. Bu yaşamın düzelmeyeceğini biliyorum, mahvolmuş bir Fransa'yla yaşamanın --ya Alman ya da Yahudi olarak --bana düşman bir İngiltere'yle birlikte yaşamanın bir anlamı yok artık, edebiyat açısından da yapmak istediğim her şey yıllar boyunca bunlar üzerine yoğunlaşamadığım için engellendi ve altmış yaşında artık neredeyse toprağa gömülmüş  ve yarı yarıya bitmiş sayılır insan. Artık istemiyorum ve sadece bu isteği gerçekleştirmeye çekiniyorum, ancak dışarıdan bana kesin yardım gelecektir; çok zor günlerin geleceğini herkesten daha çok hissediyorum..." 

" ...Hep kendini bastırmak, hep kendini suçlu hissetmek zorunda kalmak, bu duyguya belki birkaç hafta katlanılabilir; ancak bir varoluş biçimi olarak dayanılacak şey değil bu. Hiç bu kadar kötümser, bu kadar çaresiz olmamıştım..."

Bu umutsuzluk ve mutsuzluk, Zweig'ın intihar ederek yaşamına son vermesi sonucunu doğuracaktır. Zweig,  ikinci karısı Lotte ile birlikte intihar ettiği  22 Şubat 1942'de ilk karısı Friderike'ye yazdığı veda mektubunda şunları yazar:

 " Petropolis( Brezilya'da son yaşadığı şehir) çok hoşuma gitti; fakat ihtiyacım olan kitaplarım yoktu ve ilk başta sakinleştirici etkisi olan yalnızlık beni dibe doğru çekmeye başladı; odak noktam olan eserim Balzac'ı iki yıllık huzur dolu bir yaşam ve tüm kitaplarım olmadan bitiremeyeceğim düşüncesi çok ağır geldi. Bir de doruk noktasına ulaşmayan şu savaş..."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.