Yazar: Rüzgâr Peyami
Emile Durkheim, intiharı toplumsal bir olgu olarak konumlandırıyor. Ekonomideki dalgalanmaları örnek gösteren Durkheim, siyasal, ailevi ve dinsel yapıda meydana gelen değişikliklerin ‘anomali’ yaratacağını ve bu durumun da intihar vakalarını tetikleyebileceğini ortaya koyuyor.
İntiharın toplumsal boyutunun yanında, Albert Camus bireysel yanına odaklanıyor Sisifos Söyleni’nde. Camus, gerçekten önemli olan tek felsefi sorun olarak konumlandırdığı intihara dair, “Hiç kimsenin varlık bilimsel bir kanıt uğruna öldüğünü görmedim” diyor ve Galilei’yi örnek göstererek “Önemli bir bilimsel gerçeğe varmış olan Galilei, bu gerçek, yaşamını tehlikeye sokar sokmaz, büyük bir rahatlıkla dönüverdi ondan. Bir bakıma iyi de etti. Uğrunda yakılıp ölmeye değmezdi bu gerçek. Dünya mı güneşin çevresinde döner, güneş mi dünyanın çevresinde, hiç mi hiç önemi yok bunun” diyor.
Zira Camus’ye göre, güneşin ve dünyanın hareketi üzerinde bir kontrolümüz olmamasına rağmen yaşamlarımız üzerinde söz hakkımız vardır. Camus, intiharı “Çabalamaya değmez demektir” sözleriyle özetliyor.
Peki Işıl Özgentürk’ün Cumhuriyet’te çıkan yazısı neden toplumda infial yarattı?
Öncelikle Batman’daki durumu ortaya koymak gerekiyor. Handiyse 20 senedir Batman’daki kadın intiharları önemli bir sorun olarak kerelerce incelenmiştir. Üniversite yıllarımda bölgede araştırma yapmış olan hocamdan duymuştum ilk kez Batman’daki kadın intiharlarının fazlalığını. Dünyada erkekler kadınlara göre 3 kat daha fazla intihar ediyor. Türkiye’de ise bu oran 2018 yılında 4 kat olarak kayda geçmiş durumda. Ne var ki, Batman’da durum bunun tam tersi. Batman’da kadınlar erkeklere göre 3 kat daha fazla intihar ediyor.
Bunu hem ekonomik hem tarihsel hem toplumsal hem de bireysel ölçekte çok uzatmadan incelemeye ve anlatmaya çalışacağım…
Batman’da petrol odaklı ekonominin gelişmeyle birlikte, özellikle 1985 sonrası köyden kente ciddi bir göç yaşandı. Bununla birlikte bölgede muhabirlik yapmış olan bir meslektaşım, Hizbullah’ın Batman’daki köy baskınlarının da köyden kente göçte önemli bir rol oynadığını anlattı.
Köyden kente göç sonrası, kadınlar ‘seçeneksiz’ olmadıklarını gördüler. Orada o zaman değin bilmedikleri bir dünya vardı. Hayat orada akıyordu ancak bu kadınlar toplumsal baskı nedeniyle o hayata ulaşamıyorlardı.
Bu noktada Shakespeare’in Hamlet’indeki Ophelia karakterine bir parantez açmak gerekiyor belki de. Ophelia, Hamlet’e aşık bir kadın olarak, toplumun kendisinden imkânsız beklentiler içerisinde olmasından ötürü baskıyı daha fazla kaldıramayarak kendini nehre bırakıyor. Genel kanının aksine -dikkatlice okunursa- Ophelia'yı intihara sürükleylen sebep Hamlet'e olan aşkı değil; toplumun ona bir kıyafet gibi giydirdiği beklentilerdi. Ophelia, Hamlet’in yirmi sahnesinden yalnızca beşinde var olabiliyor ve geri kalan on beş sahnenin yalnızca ikisinde bahsi geçiyor. Varlık gösterebildiği sahnelerde ise delirene dek mutlak bir sessizliğe gömülmüş olarak karşımıza çıkıyor Ophelia.
Tarihsel olarak bölgedeki siyasetin de intiharlar üzerindeki etkisi yadsınamaz. Dönemin Batman Valisi, daha sonra karşımıza İçişleri Bakanı olarak çıkan Efkan Ala, 2005 yılında OHAL sayesinde intiharların azaldığını ileri sürmüştü. Oysa sosyal bilimlerde önemli bir düstur vardır, “Korelasyon her zaman nedensellik anlamına gelmez” denir.
Zira Batman’da Kadınlar Ölüyor kitabını yazan gazeteci Müjgan Halis, aynı dönemde intiharların azalmadığını belirterek, “Yakın bir arkadaşımın kızı, kendisine gelinlik seçtikten iki gün sonra Hasankeyf’te intihar etti” demişti. Halis, köyden kente göçle birlikte başlayan uyumsuzlukların o yıllarda hâlâ devam ettiğini söyleyerek feodalizmin devam ettiğini belirtiyor. “Batman sokakları 20 yıl önce de kadına yasaktı, hâlâ yasak” diyen Halis, Hizbullah terörünün bitmesiyle birlikte dinsel baskının siyasal alana sirayet ettiğini işaret ediyor.
Benzer bir yorum da eski Batman Baro Başkanı Sabih Ataç’tan geliyor. Ataç, Hizbullah terörünün ardından Batman’da İslâmi derneklerin çoğaldığını söylüyor. Ancak Ataç, Hizbullah terörünün bitmesiyle intiharların azaldığını söylemesine rağmen Halis Hizbullah’ın güçlü olduğu dönemde intiharların az olduğunu, asıl intiharların arttığı dönemin 2000 sonrası olduğunu vurguluyor.
Şimdi bir de o dönem Batman Barosu ve Batman Valiliği tarafından yayımlanan intihar istatistiklerine göz atalım…
Valilik raporuna göre 2001-2006 yılları arasında 306’sı kadın olmak üzere 449 kişi intihar girişiminde bulundu. Sadece 2006 yılının ilk 5 ayında 6’sı kadın 8 kişi intihar etti. Yine bu dönemde çoğunluğu kadın olmak üzere 29 kişi intihar teşebbüsünde bulundu.
Batman Barosu’nun raporuna göre ise; intihar eden kadınların yüzde 75’i 1985 sonrası köyden kente göç eden ve gecekondularda yaşan kadınlardan oluşuyordu.
Batman Bölge Hastanesi adına araştırma yapan Nazlı Görmenli Kurt ise ilin tek bölge devlet hastanesi olmaları nedeniyle intihar vakalarının ekseriyetinin hastanelerine başvurduğunu belirterek, 15-24 yaş arası evli kadınlarda intihar ve intihar teşebbüsü riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç kısmında yazanlara dokunmadan paylaşıyorum:
Kadınların genç yaşta yaşlı insanlar ile evliliğe zorlanması, eğitim düzeyinin düşük olması, aile içi şiddet, kadınlara uygulanan baskıcı tutum genç kadın nüfusunu intihara sürüklemektedir.
İşte Batmanlı kadınlarda da Ophelia benzeri bir yok sayılma ile sessizlik durumu mevcut.
Peki sorumuza geri dönelim, Işıl Özgentürk’ün yazısı neden toplumda infial yarattı?
Çünkü bilimsellikten uzak, ‘bir öğretmen arkadaşının’ ifadelerine dayanan, fakir ve yüzeysel bir yazıydı. Ortada bu konuya dair yapılmış onlarca araştırma varken, bir arkadaşın ifadeleriyle çok ciddi bir toplumsal olguya dair yorum yapmak Işıl Özgentürk’ü topun ağzına koydu. Özgentürk, tembelliğinin kurbanı oldu.
Batmanlı kadınlar, Durkheim’ın bahsettiği üzere toplumsal anomalinin bir sonucu olarak ve Camus’nün bahsettiği üzere “Çabalamaya değmez” diyerek üzerinde söz hakları olan tek şey olan ‘yaşama’ dair bir karar vererek intihar ettiler. Özgentürk’ün bahsettiği ise doğruydu, buradan bir kurtuluş olarak iki seçenek gören kadınlar; ya intiharı ya da bölgedeki devlet memurları, askerler ile evlenerek kaçma yolunu seçtiler. İ.E.’nin intihar notundaki ‘evlenme vaadi’ vurgusu bu noktada önemli bir belirleyen.
Evet, Işıl Özgentürk ciddi bir tembellikle facia bir yazıya imza atmıştır; ancak hayır, gün gibi ortada olan gerçekler de “Aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın” denilerek gözardı edilemez.
Özgentürk haklıydı ama tembelliği onu haklılığına rağmen özür dilemeye itti.