Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçen cuma ‘Türkiye Yüzyılı’ adlı vizyon toplantısına davet edilen ‘muhalif’ gazeteciler içerisinde ben de vardım.
İlkin herhangi bir basın etkinliği olarak gördüğüm için gitmeyi kabul ettim.
Ardından…
Bu davetin açılım olduğu yazılıp çizildi.
AK Parti’nin kovdurduğu, susturduğu ve ekmeğe muhtaç ettiği muhalif gazetecilerden bazılarını yeni seçim stratejisi çerçevesinde, vizyonunda dekor olarak kullanmak istediğini fark edince etkinliğe katılmaktan vazgeçtim.
Erdoğan’ın vizyon belgesi açıklamasını televizyonda izlerken, haklı olduğumu gördüm.
Bakanlar ve milletvekilleri tribünleri doldurmuş, salonun orta yeri ise üniformalı gaziler ve sporcuların yanı sıra ‘muhalif’ gazetecilere de yer ayrılmıştı. Gazeteciler Erdoğan’ın maiyetine dönüştürülmüştü adeta.
İktidar bu yolla muhaliflerini makbul ve müzmin diye ayırıyor. Makbul olanlar Erdoğan’ı soru sormadan dinleme lütfuna kavuşurken, müzminler ise arkadan kelepçeli şekilde gözaltına alınıyor.
Bir kereye mahsus kaldırılan akreditasyon, bugün hala sürüyor.
RTÜK’ün giyotini muhalif televizyonlara inip kalkıyor.
AK Parti Türkiyesinde gazeteciler açısından dün ile bugün, bugün ile yarın arasında değişen hiçbir şey yok.
Halk TV her an kararabilir örneğin.
Sözcü yine basılabilir.
Evrensel’in ilanı kesilebilir.
Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ı eleştiriyor
AK Parti’nin kimi ‘muhalif gazetecileri’ davet etmesi ne kadar içten bir çağrı ise Erdoğan’ın ‘Türkiye Yüzyılı’ndaki konuşması da o kadar içten bir sesleniş!
Metin 36 sayfa.
Süreye vurduğunuzda 1 saat 40 dakika.
Hem konuşmayı dinledim.
Hem metni okudum.
Erdoğan, konuşmasında bir kez olsun “Bay Kemal” demedi.
“Zillet” diye heyheylenmedi.
Gezi’ye dokunmadı.
FETÖ’den gidip PKK’dan çıkmadı.
Altılı Masa’nın altındaki yedinciden söz etmedi.
Toplumsal barış mesajı verdi.
Şöyle dedi:
“Bugün burada…
Yıllarca ülkemizi kutuplaştıran, insanımızın birliğinin, beraberliğinin, kardeşliğinin ürünü olan muhabbet iklimine zarar veren tüm tartışmaları, tüm ayrışmaları bir kenara bırakmanın ahdi için bir araya geldik.”
Sanırsınız Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ı eleştiriyor.
Çünkü Türkiye’de muhabbet iklimine zarar veren bir tartışma varsa, Erdoğan’dan ötürü…
Bir ayrışma varsa Erdoğan yarattı.
Akşener’in uğradığı linci “Daha dur, bunlar iyi günler” diye alkışlayan…
Gezi Parkı’ndaki kadınlara “Sürtük” diye hakaret eden…
Sezen Aksu’yu dilini koparmakla tehdit eden…
AK Parti’ye katılan İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve eşine çocuk yapma tavsiyesinde bulurken, “Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane çocuğu var” diyerek, HDP’lileri teröristlikle suçlayan…
Diyarbakır’da Selahattin Demirtaş için “Bu adam Kürt değil” diyen kendisi değilmiş gibi!
Hortum Süleyman iktidarda
Erdoğan, aynı konuşmasında ‘Türkiye Yüzyılı’nı şu sözlerle açıklıyor:
“Türkiye Yüzyılı,
Kimlik siyaseti yerine birlik siyasetini…
Kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme siyasetini…
İnkar siyaseti yerine kucaklama siyasetini…
Tahakküm siyaseti yerine özgürlük siyasetini…
Nefret siyaseti yerine sevgi siyasetini ikame etmenin adıdır.”
Bir kesim hariç…
Eşcinseller!
Erdoğan, başörtüsüyle ilgili anasaya değişikliği tekllifini bu hafta meclise getireceklerini belirtirken, “Ayrıca aile kurumumuzu sapkın akımların tehdidinden koruyacak bir Anayasa değişikliği hazırladık” diyor.
Erdoğan, hem nefret yerine sevgi siyaseti ikame ettiklerini ileri sürüyor. Hem de seçimde muhalefeti aile düşmanı ve LGBT yanlısı göstermek üzere eşcinsellik nefretini körüklüyor. Nasıl ki eşcinselliği İstanbul Sözleşmesi ile olunabilen bir yönelim sayıyorsa, anayasa değişikliğiyle de dolaylı şekilde suç kapsamına almayı planlıyor.
Cinsel yönelimlerinden ötürü baskı altında olan eşcinseller bu sürecin sonunda, yaşadıkları evlerden atılacak, işlerinden edilecek, belki de sokaklarda şiddetin hedefi olacak.
Hortum Süleyman, şu hal karşısında katıla katıla gülse yeridir.
Beyoğlu Emniyet Müdürüyken travestileri hortumla dövdüğü için adı ‘Hortum Süleyman’a çıkan Süleyman Ulusoy, bu şöhretinden ötürü 15 yıl önce MHP’den milletvekili adayı bile olamamıştı. Şimdi anayasa değişikliği kabul edilirse devlet, elinde hortumla eşcinsellerin kapılarında gezecek.
Hortum Süleyman iktidarda!
Durun durun…
Bundan daha gülüncü var.
Erdoğan, bir yandan ‘Türkiye Yüzyılı’nın kutuplaştırma yerine bütünleştirme siyasetinin adı olduğunu söylüyor.
Diğer yandan Kanal İstanbul’un ‘Türkiye Yüzyılı’ için verdikleri sözlerden biri olduğunu belirtiyor.
Halbuki AK Parti’nin seçmenleri dahil, toplumun çoğunluğu Kanal İstanbul’a soğuk bakıyor.
Bu olsa olsa…
Devlet hazinesini Beşli Çete’nin cebiyle bütünleştirme siyaseti olabilir.
Bir de ‘kucaklama’ siyaseti demiyorlar mı?
Kahkaha atasım geliyor.
Artık nasıl bir kucaklama ise…
Prompter’dan çıktığı an
Erdoğan, muhalefetin Kanal İstanbul’a dair itirazlarının haklı olduğunu ve toplumda karşılık bulduğunu bildiği için konuşmasının bu anında ashabı bozuluyor.
Prompter’dan çıkıyor.
Doğaçlama şekilde konuşmaya devam ediyor.
95 saniye boyunca şunları söylüyor:
“Muhalefet ne diyor, Kanal İstanbul’a karşı çıkıyor. Siz zaten bugüne kadar neye karşı çıkmadınız ki? Her atılan adıma karşı çıktınız. Çünkü dikili bir taşınız yok ya. Biz ‘Kanal İstanbul’u yapacağız’ diyoruz. Onlar diyor ki ‘Olmaz.’ Ya yapacağız. Bak, köprünün temelini attık Kanal İstanbul’da. Şu anda o yürüyor. İnşallah yakında da Kanal İstanbul’un çalışmaları başlayacak ve İstanbul Boğazı’nı çevre tehdidinden kurtaracağız. Neyle? Kanal İstanbul’la. Ama bu muhalefetin kafası basmaz. Anlamaz bunlar anlamaz…”
Erdoğan, 1 saat 40 dakikalık konuşmasında bir kez metinden çıkıyor.
O da bu 95 saniyelik bölümde.
Bu bölümde iki kez “Muhalefet” diyor.
‘Birlik’, ‘bütünleştirme’, ‘kucaklama’ ve ‘özgürlük’ sözcükleriyle bezenen Türkiye Vizyonu’nun ucuz sıvası pul pul dökülüyor.
Ne beraberlik kalıyor, ne muhabbet iklimi.
Çünkü vizyona giren değil, gerçek Erdoğan konuşuyor.
Erdoğan’ın arzuladığı ‘Türkiye Yüzyılı’ aslında bu 95 saniyede saklı.
Halkın itirazlarına rağmen verimli tarım alanlarını inşaata açarak, Hazine garantileriyle doğmamış bebekleri borçlandırarak ve iktidarının ömrünü uzatmak.
Muhalefete hakaret etmek.
Erdoğan’ın vizyonu tam olarak budur.