Erzurum'daki Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu'nda iki çocuğun tecavüze, beşinin cinsel istismara, 14'ünün şiddete maruz kalmasına ilişkin Halk TV'deki yayınlarımız gazetecilik ödüllerine boğulması gerekirken, tam da AK Parti Türkiyesine yaraşır şekilde cezalandırıldı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) dün Halk TV, KRT ve Tele 1'e bir aylık reklam gelirinin yüzde 2'si oranında para cezası verdi.
RTÜK, ilk kez Halk TV'ye yaptırım uygulamıyor.
Sudan bahanelerle milyonlarca TL ödedik.
Yine öderiz.
Canımızı acıtan, miktar değil.
Denetim görevini yerine getirmeyerek tecavüz ve işkenceye yol açan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) şikayeti üzerine cezalandırılmış olmak, canımızı acıtıyor.
Beş yayın
DİB'in RTÜK'e yolladığı şikayet dilekçesinde, Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 8 Şubat 2022'de yayın yasağı alındığı kaydediliyor. Yasağa rağmen Halk TV'nin 11-17 Şubat arasındaki beş programında yayınlara devam edildiği belirtiliyor.
Bu yayınlar arasında mağdur ailelerle yapılan söyleşi bile var.
11 Şubat'taki 'Perdenin Önü Arkası' adlı programdaki açıklamalarım suç gösteriliyor.
Gizliliği ihlal ettiğim, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiğim, iftira attığım iddia ediliyor.
Aynı konuşmada üç suç birden işlemişim.
Halbuki Erzurum Olayı'na ilişkin ilk iki yazımı 4 ve 8 Şubat günü, yani yayın yasağı alınmadan yazdım. www.halktv.com.tr sitesinde 4 Şubat'ta 'Kuran kursunda yedi çocuk hem istismar edilmiş hem de sopayla dövülmüş' ve 8 Şubat'ta 'Kuran kursunda yedi çocuğa tecavüzde utandıran ceza: Bir maaşın sekizde biri' başlıklı yazılarım çıktı.
9 Şubat itibariyle ihlal edilecek gizlilik kalmamıştı.
Erzurum Başsavcılığı, çocukları değil, Diyanet'i korumak için yasağı getirdi.
Her harfi belgeli
Diyanet'e iftira attığım iddiasını ise hayli gülünç buluyorum.
Çünkü yazılarım şu evraklara dayanıyor:
1- Erzurum Başsavcılığı'nın tecavüzcü H.A. hakkındaki iddianamesi.
2- Müdür N.K. ve temizlikçi U.G. hakkında 14 çocuğu karşı işkence suçundan açılan davanın iddianamesi.
3- Diyanet'in 10 Aralık 2021 tarihli idari soruşturma raporu ve ekleri.
4- Tecavüze uğrayan iki çocuğun avukatı Ahmet Kılınç'ın 17 Aralık 2021'de Erzurum Başsavcılığı'na sunduğu işkence iddiasını yönelten dilekçesi.
Değil bir cümlemin...
Bir harfimin bile iftira içerdiğini iddia edemezsiniz.
Hocaefendiler, Allah aşkına söyleyin, yazdıklarımın hangisi iftira?
Tecavüzcü H.A.'nın kaçak olarak çalıştırılması mı?
Beş ay boyunca iki çocuğun tecavüze ve beşinin cinsel istismara uğraması mı?
14 çocuğun sopayla, rahleyle, Atatürk posterinin çerçevesiyle, yumrukla ve tekmeyle dövülmesi mi?
Ödüllendirir gibi müdüre aylığın sekizde biri maaş kesme cezası verilmesi mi?
Tecavüze göz yuman diğer görevlilerin işlerine iade edilmesi mi?
Bu iddialar ya doğrulandı.
Ya da şu an yargıda...
Evet, örtbas etmek istediniz
Dilekçede "Müftülükler, dolayısıyla Diyanet, konu ile ilgili hiçbir işlem yapmıyor ve olayı örtbas ediyor algısı yaratılmaya çalışılmıştır" deniyor.
Evet, Diyanet etkin bir işlem yapmadı.
Aileleri tarafından hafız olarak yetişmeleri için teslim edilen çocuklara karşı bakım ve denetim yükümlülüklerini yerine getirmedi.
Diyanet şu sorulara yanıt vermeli:
Yurt denetlendi mi?
Denetlediyse tecavüzcünün kaçak çalıştığı fark edilmedi mi?
Fark edildi de göz mü yumuldu?
Diyanet ilk tahkikatta, Müdür N.K.'ye aylığın sekizde biri ceza verirken, altı memuru göreve iade etti. 8 Şubat'taki köşe yazımdan sonra bu kişiler yeniden açığa alındı. Palandöken Müftüsü de koltuğundan oldu.
Eğer yazmasaydım...
Halk TV, utancı dile getirmeseydi...
Ne Müdür N.K. ve temizlikçi U.G.'ye işkence davası açılacaktı.
Ne müftü ve yedi kamu görevlisi açığa alınacaktı.
Evet, örtbas etmek istediniz.
Ve suçüstü yakalandınız.
Sizinle derdimiz var
Dilekçede, "Hem yayın yasağının ihlal edilmiş olması, hem haksız ithamlarla halkın kin ve düşmanlığa tahrik edilmesi, hem de devlet kurumuna karşı iftiralarda bulunulması mağdur çocukların üstün yararından daha farklı şeylerin hedeflendiğini ortaya koymaktadır" deniyor.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden DİB'in kifayetsiz kadrolarıdır. Dini kurumlar ve din adamlarına yönelik saygı ve güven yerle bir olduysa, müftülüğün sorumsuzluğundan ve örtbas etme girişimi yüzünden...
Neymiş hedefimiz?
Bizi iktidara ihbar mı ediyorsunuz?
Sizin Allah gibi korktuğunuz iktidardan, bizim de korkarak yazı yazmayacağımızı mı düşünüyorsunuz?
Öyleyse çok yanılıyorsunuz.
Allahtan gayrısından korkmuyoruz.
Erzurumlu çocukların tecavüze ve işkence uğramasına yol açan kim varsa, onlarla bir derdimiz var.
Buna siz de dahilsiniz.
İncinen biri varsa...
Dilekçede, "Bu yayınlar fazlasıyla incitici, saygınlığı zedeleyici, rahatsız edici olduğu gibi tahrik edici ve şiddet kışkırtıcılığı içermektedir" deniyor.
İncinen birisi varsa, Diyanet ya da müftülük değil, tecavüze uğrayan ve işkence gören çocuklardır.
İnciten, Diyanet'tir.
Saygınlığı zedelenen de aileleridir.
Onlar tarikat ve cemaat yurdu yerine daha güvenli diye Diyanet'e ait kursa çocuğunu teslim etmenin ödülünü, iyileşmesi yıllar sürecek bir travmayla aldılar. Toplum bundan daha acı nasıl tahrik edilebilir, nasıl kışkırtılabilirdi ki?
Asıl rahatsız edici olan, Erzurum Müftülüğü'nün aylarca ailelere telefon açmamasıdır. Halk TV'nin yayınları üzerine aileler müftülüğe davet edilerek özür dilendi.
Biz haber verme ve bilgilendirme görevimizi...
Türk halkına karşı sorumluluğumuzu yerine getirdik.
Ne yani, susacak mıydık?
Örtbas etme girişimine boyun mu bükecektik?
Asla!
Bir adım bile geri adım atmayacağız.
Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan tecavüz davasının 30 Mayıs'ta görülecek ilk duruşmasında adliyede olacağız.
Diyanet'i de bekliyoruz.