İşte Selahattin Demirtaş’ın ilk köşe yazısı

Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde ilk köşe yazısını kaleme aldı.Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde ilk köşe yazısını kaleme aldı. Demirtaş,...

Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde ilk köşe yazısını kaleme aldı.

Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde ilk köşe yazısını kaleme aldı. Demirtaş, Suriye’deki gelişmelere ayırdığı köşe yazısında, “Türkiye Suriye’deki hatalı stratejisinden vazgeçerse her şey Türkiye’nin lehine döner” dedi.

Türkiye’nin Kürtler ve Şam ile diyalog seçeneklerini devreye sokması durumunda mevcut durumun tersine döneceğini ifade eden Demirtaş, “AKP bu stratejik değişikliği yapar mı peki? Maalesef bu pek mümkün görünmüyor. Erdoğan dönülmez akşamın ufkunda artık. En büyük fırsat, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’de kendisine sunulmuş, ama o, ne yazık ki bu fırsatı elinin tersiyle itmişti. AKP iktidarı yanlış politikalarını değiştirmiyor ama bu hataların faturasını en ağır şekilde ödeyen halk AKP’yi iktidardan indirecek. Bunu ilk seçimde göreceğiz” görüşünü savundu.

"Suriye konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “tüm diyalog kapılarını kapatmakla ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamaktan uzak görünüyor” diyen Demirtaş, “Oysa Suriye Kürtlerinin Türkiye’ye yaptığı diyalog ve barış çağrısı -iç ve dış politikadaki bağnazlık bir kenara bırakılabilirse- birçok olumlu gelişmeye kapı aralayabilir” ifadesini kullandı.

Demirtaş'ın yazısı şu şekilde:

Rusya’nın İdlib’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) doğrudan saldırı düzenlemesi, Vladimir Putin’den Recep Tayyip Erdoğan’a gönderilmiş, adrese teslim bir mesajdır. Bilindiği üzere Türkiye, İran ve Rusya’nın açıktan, Suriye yönetiminin de dolaylı partneri olduğu Astana ve Soçi süreçlerinin temel amacı, bu ülkelerin Suriye’de işbirliği içerisinde ve koordineli şekilde hareket etmesini sağlamaktı. Ancak masadaki güçlerin, bu işbirliğinden hedefledikleri amaçlar hiçbir zaman aynı olmadığından bunun stratejik bir ortaklığa dönüşmeyeceği de açıktı.

Erdoğan, Suriye İç Savaşı’nın en başından itibaren iki temel amaçla hareket etti. Birincisi, Suriye’de Kürtlerin kazanımlarına engel olmak, ikincisi ise Selefi gruplar aracılığıyla iç savaşa dahil olarak Şam’da İhvancı bir iktidar kurulmasını sağlamak. Rusya, İran ve Şam rejiminin temel amacı ise Selefi grupları yok etmekti. Bu ülkeler de Kürtlerin kazanımlarından hoşnut değiller ama IŞİD’e karşı muazzam bir direniş sergileyen Kürtleri ilk etapta karşılarına almamayı taktik açıdan uygun gördüler. Yani Astana-Soçi ortaklarının, masada uzlaşmaz çelişkilerle oturdukları biliniyordu. Tabii tüm taraflar, Batı’ya, özellikle de ABD’ye karşı denge unsuru oluşturabilmek için masayı dağıtmamaya özen gösteriyordu.

Peki bu hassas ve kırılgan durum nereye kadar sürdürülebilir? Sonsuza kadar değil herhalde. Çünkü Suriye’de siyasi çözüm, bir şekilde devreye girmek zorunda. Cenevre sürecinin şu veya bu şekilde nihai bir çözüm kararıyla tamamlanması gerekiyor. Ancak Cenevre süreci ağır aksak ilerliyor. Bunun temel nedeni, Erdoğan’ın Kürtlerin Cenevre’de masada olmasına karşı sert tutumu ve İdlib’deki gruplara verdiği destekteki ısrarıdır.

Oysa İdlib çözülmeden ve Kürtler masaya oturmadan Cenevre’den sonuç almak imkansızdır. Putin Erdoğan’dan, İdlib’deki gruplara silah bıraktırmasını defalarca talep etti. Çünkü Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) dahil tüm silahlı grupların Türkiye’nin açık desteğiyle ayakta durduğunu bilmeyen yok. Zaten Erdoğan da bunu inkar etmiyor. Daha birkaç gün önceki bir açıklamasında, İdlib’dekilerin terörist olmadıklarını, vatanlarını savunan direnişçiler olduklarını söylemedi mi? Oysa tüm dünya bu grupları terörist olarak tanımlıyor. Zaten bu gruplar El Kaide ve IŞİD varyasyonlarından başka bir şey değil aslında. Astana ve Soçi’de Erdoğan’dan bu gruplara birkaç ay içerisinde silah bıraktırması açıkça istenmişti. Ama Erdoğan bunu yapmadı ya da yapamadı ve kendisine verilen süre çoktan doldu. Suriye yönetiminin Rusya destekli operasyonları da ondan sonra yoğunluk kazandı. Şimdi Erdoğan’a, sınırı açarak yüz binlerce silahlı çeteyi aileleriyle birlikte Türkiye’ye almayı dayatıyorlar. Aksi taktirde hepsini yok edeceklerini açıkça söylüyorlar. Erdoğan ise tam bir sıkışmışlık içerisinde, çaresizliği yaşıyor. Yıllardır desteklenen bu çetelere ne söz geçirebiliyor ne onlardan vazgeçebiliyor ne de sınırı açıp onları Türkiye’ye alabiliyor. Türkiye bu gruplardan desteğini çekerse Suriye sahasındaki biricik enstrümanını da kaybetmekle kalmayacak, bu çetelerin öfkesiyle bütün Türkiye şehirleri, Allah korusun, hedef haline gelebilecek.

Durum giderek ağırlaşıp derinleşirken her saniye Türkiye’nin aleyhine ilerliyor. Tam da Doğu Akdeniz ve Libya meselesinde Rusya ile karşı karşıya geldiği zamanda Erdoğan, Putin’in öfkesini kabartacak şekilde, askeri destek paketiyle birlikte Ukrayna’yı ziyaret ediyor. Tesadüfe (!) bakın ki, Erdoğan daha Ukrayna’ya hareket etmeden TSK birlikleri İdlib’de Rusya ordusu tarafından vuruluyor. Şimdi bu, Erdoğan’a açık bir mesaj değil de nedir?

Peki Türkiye bu cendereden kurtulabilir mi? Elbette bu mümkün ve son derece kolaydır. Türkiye Suriye’deki hatalı stratejisinden vazgeçerse her şey Türkiye’nin lehine döner. Yani oradaki çetelere verilen her türlü destekten (ÖSO dahil) vazgeçip Kürtlerle diyalog, Şam’la diyalog seçeneklerini devreye sokarsa mevcut kaotik durum bir anda tersine döner. Suriye’de siyasi çözümün kapıları da sonuna kadar açılır.

AKP bu stratejik değişikliği yapar mı peki? Maalesef bu pek mümkün görünmüyor. Erdoğan dönülmez akşamın ufkunda artık. En büyük fırsat, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe’de kendisine sunulmuş, ama o, ne yazık ki bu fırsatı elinin tersiyle itmişti. AKP iktidarı yanlış politikalarını değiştirmiyor ama bu hataların faturasını en ağır şekilde ödeyen halk AKP’yi iktidardan indirecek. Bunu ilk seçimde göreceğiz.

Erdoğan halen tüm diyalog kapılarını kapatmakla ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamaktan uzak görünüyor. Oysa Suriye Kürtlerinin Türkiye’ye yaptığı diyalog ve barış çağrısı -iç ve dış politikadaki bağnazlık bir kenara bırakılabilirse- birçok olumlu gelişmeye kapı aralayabilir.

* Yazı önceki gün İdlib’de yaşanan çatışmadan önce kaleme alınmıştır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.