İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Sözcü’den duayen gazeteci Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı. TBMM Bütçe Komisyonu’nda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ağzını bozarak, kendisine ‘nah oy alırsınız’ sözleri hakkında konuşan Çıray, “Muazzam bir kibirle karışık derin bir korku da hissettim” dedi. Çıray’ın yanıtlarından öne çıkanlar şöyle:
“AKP’NİN SEÇİM SLOGANI AMERİKA’DAN ARAK”
-Milli Savunma Bakanı olarak Hulusi Akar’ın bir bilançoyu çıkarmasını sağlayacak çok kritik sorular sordunuz. Bu sorulara tatmin edici herhangi bir cevap alabildiniz mi?
“Maalesef hiçbir cevap alamadım. Ben gelmeden önce yaptığı sunum, tek adam rejimini karakterize eden bir belagat ve propaganda yığınından ibaretti. Çünkü iktidarlarını olabildiğince sürdürmek için sahte bir gerçeklik inşa etmeye çalışıyorlar. Nitekim, ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganları da Amerikan Seçimlerinde kullanılan ‘Amerikan Yüzyılı’ sloganından araklanmış. Şimdi onun çerçevesine sun’i mi sun’i bir vizyon uyduruyorlar. Bu arada büyük büyük bedeller ödediğimiz kavgalıları ile de kim bilir ne tavizler vererek barışıyorlar. Böylece dışarıya da ‘ne isteyeceklerse verebilecek yegane aktör’ olduklarının mesajını veriyorlar. Tabii ki böyle bir ortamda değil savunma sanayiine ilişkin ayrıntılı sorularıma, ‘Altay Tanklarının’ akıbetine ilişkin sorumuzun cevabını dahi alamadım.”
“GÜÇ YOZLAŞMA EĞİLİMLİDİR”
-Sayın Çıray, medeni eleştiri ve tartışma üslubunuz son derece dikkat çekici. Muhataplarınızı incitmemeye özen gösteriyorsunuz lakin sözünüzü de hiç esirgemiyorsunuz. Nitekim Meclis’teki konuşmanızın daha başında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir öfke patlamasına maruz kaldınız. Ne yazık ki bu tür adaba aykırı tavırlar, siyasette çok yaygınlaştı. Size göre bunun sebepleri ne?
“Öfke patlaması da diyebilirsiniz, yirmi yıllık bir iktidarın ortaya çıkardığı kibir ve yozlaşmadan kaynaklanan saldırganlık da… Sayın Dündar, İngiliz tarihçi Lord Acton’ın çok ünlü bir sözü vardır: “Güç yozlaştırmaya eğilimlidir ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” Burada “mutlak güç” ten kasıt otokratik rejimlerden başlayarak faşizme uzanan çizgidir. İçinde yaşadığımız 16 Nisan “ucube” rejimi böyle bir çizginin üzerindedir. Halbuki demokratik parlâmenter rejimlerde, güçler ayrılığı, denge ve denetleme mekanizmaları ve özgür basın, yozlaşmayı sınırlar. İşte bu yüzden bizim İYİ Parti olarak, Sayın Meral Akşener liderliğinde görev edindiğimiz hedef, mutlak kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik parlamenter rejimi çağın şartlarına uygun olarak inşa etmektir. Buradaki “mutlak” tanımlamasının altını tekrar çizmek istiyorum.”
-Neden?
“Şimdi biz, Genel Başkanımızın liderliğinde büyük bir seçim zaferine imza atacağımıza inanıyoruz. Ancak Sayın Meral Akşener’in Başbakanlığında talip olduğumuz devlet gücü sadece yürütme, yani hükümetin icraatları ile sınırlı olacak. Biz, bu görev ve yetkileri nasıl kullandığımızın gerek Meclis, gerekse yargı tarafından kendi anayasal mekanizmaları içinde denetlenmesini istiyoruz. Yani Sayın Akşener denetlenebilir ve şeffaf bir Başbakan olmak istiyor. Madem güç, yani iktidar yozlaşma eğilimindedir, bu eğilimi engellemenin tek yolu mutlak kuvvetler ayrılığıdır. En etkili şekli ise Genel Başkanımızın ısrarla vurguladığı gibi; bunun güçlendirilmiş parlamenter sistemle tesis edilmesidir.”
“FETÖ İLE SAHTE MÜCADELELERİNİ İFŞA ETTİM”
-Peki Sayın Hulusi Akar’ın size karşı sergilediği hiddeti ve o akıl almaz küfre varan tavrı da bu çerçevede mi değerlendiriyorsunuz?
“Ben Akar’da muazzam bir kibirle karışık derin bir korku da hissettim. Kısaca Akar korkuyor. Çünkü, tutanakları okuyanlar, diğer sorularımla onların kof yerlilik ve millilik iddialarını, sözde anti- Amerikancı politikalarını ve FETÖ ile sahte mücadelelerini ifşa ettiğimi görecekler. Mesela bu ucube rejimin oluşmasındaki payını hatırlattım. 15 Temmuz hain FETÖ Darbesi ve isyan teşebbüsü esnasında TSK’nın başındaki kişi sizdiniz, dedim. Uğur Bey, Meclis’te Milletin vekiline efelenen Akar, asıl o gece efelenmeliydi. Buna rağmen bu meşum olayı aydınlatmak için kurulan Meclis FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu’nun davetine icabet etmediğini yüzüne vurdum.”
“HESABINI SORACAĞIM”
-Sayın Akar’a, “2003 yılı 4 Temmuz’unda Süleymaniye’de Türk Askerlerinin başına çuval geçirilmesi emrini veren Amerika Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno’dan 27 Ocak 2015 tarihinde bir liyakat nişanı aldınız. Sizin bu ödülü aldığınız sırada PKK’lılar İdil’de silahlarıyla geçit töreni yapıyorlardı. TSK’nın kurumsal onurunu yaralayan bu kişi aracılığı ile verilen bu nişanı neden kabul ettiniz?” diye sordunuz. Sizi bu soruyu sormaya yönelten temel etken neydi?
“Devlette çok üst düzey sorumluluk sahibi olanların devletin ve milletin itibarını korumak gibi bir görevleri vardır. Hulusi Bey gibi TSK’nın kurumsal onurunu en üst düzeyde temsil eden birinin, bu onuru zedeleyen bir eden kişiden herhangi bir nişan alamayacağını idrak edememiş oluşu, beni çok yaralamıştı. İtirazım ABD’den bir madalya almasına değil, gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin haysiyetini yaralayan bir cürmün sahibi olan “Çuvalcı Paşa”dan almasınaydı. Üstelik o ödülü aldığı esnada PKK İdlib’de silahlarla geçit töreni yapıyordu. PKK bu tür geçit törenleri yapıp, küstahça bir cesaretle hendek savaşları için valilerin kaymakamların, garnizon komutanlarının gözleri önünde hazırlıklarını sürdürüyordu. O dönemde açılan PKK hendeklerini kapatırken 793 şehit verdik.
Sonra da kendi Genelkurmay Başkanlığı döneminde en yakınına aldığı generaller, 15 Temmuz hain kalkışmasında FETÖ başrollerdeydiler. Kendisini esir aldılar. O gece vatandaşlarımız, kendilerini koruması gerekenleri korurken şehit oldular. Buna rağmen Bakanlığı döneminde bir FETÖ’cü generali Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat dairesine atamaları üzerine kendi kendime ant içtim ve dedim ki; şehitlerimiz adına Akar’dan bunların hesabını soracağım.”