İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, "Siyasetin dili, torba kanuna getirilen ilave bir sopayla kısılmak isteniyor. Yolsuzluklara bulaşmış kişi ve firmaların isminin zikredilmesi istenmiyor." dedi.
Tatlıoğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, altı siyasi parti liderinin dün bir araya geldiğini, seçim güvenliği, ekonomik kriz, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaş gibi gündemdeki konuların vurgulandığı ortak metin yayımlandığını anımsattı.
Gelecek seçimde, "yeni tek adam kim olacak?" ile güçlendirilmiş parlamenter sistemi arasında bir tercih yapılacağını iddia eden Tatlıoğlu, bütün partilerin bu konuyu önemsediğini belirtti.
Tatloğlu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yarın görüşmelerine başlanacak Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı KHK'de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni de değerlendirdi.
Teklifle Hazinenin elindeki son arazilerin de satışa çıkarıldığını ileri süren Tatlıoğlu, "Ne yazık ki Türkiye hem Merkez Bankası hem de Hazine anlamında çok ciddi bir nakit sıkışıklığına gelmiş bir fotoğrafa sahip. Bugünkü yönetimin, istikrarı dışlayan ve temel politik aklı umursamayan yönetim süreci, Türkiye'de yaklaşık 50 milyar doların üzerinde açık veren bir Merkez Bankası ve nakit ihtiyacını karşılamak için Hazinenin elinde kalan son arazileri de satma noktasına getirmiştir." diye konuştu.
- "Hükümet, 'yaptım oldu' anlayışıyla hareket ediyor"
Hükümetin "yaptım oldu" anlayışıyla hareket ettiğini öne süren Tatlıoğlu, "Biz olumlu bulduğumuz maddeleri destelediğimizi her fırsatta söylüyoruz. Ama Cumhur İttifakı ne yazık ki hiç bir uyarı ve katkıyı kabul etmeyerek, tamamına yakınını reddediyor. Bu toplumun önemli bir bölümünü reddetmek demektir. Milletimiz bunun maliyetini karşılamak zorunda kalıyor. İşsizlik ve enflasyonun artması, yatırım ortamının kalkması bu aklın neticesidir." ifadelerini kullandı.
Kur korumalı mevduat sistemine ilişkin görüşlerini paylaşan Tatlıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu, Merkez Bankası ile tapu arasında bir fark gözetmeyen anlayışın getirdiği noktadır. 30 milyar dolar artı rezervlerden eksi 55 milyar dolara getiren çizginin Türkiye'ye ilaveten yüklediği bir maliyet ve belirsizliktir. Bu belirsizlik Türkiye'nin sırtına ciddi maliyetler getiriyor ve itibarını zedeliyor. Türkiye'nin geçen haftalarda yaptığı dövizle borçlanmanın faiz oranı yüzde 8,60'tır. Bu oran bizim gibi ülkelerde görünmeyen bir faiz oranıdır.
Ödenen tutarlara baktığımızda yaklaşık 12 milyar liralık maliyet söz konusudur. Hesaplandığında yüzde 107'lik bir faiz söz konusudur. Yüzde 107 borçlanma, ihtiyacı karşılamak ve dövizini baskılayabilmek için ödenen bir faizdir. Dövizi olanlar, dövizlerini bozdurmaları ve banka sisteminde tutabilmeleri için 84 milyonun cebinden, ekmeğinden gelirinden kesilerek ödenen yeni bir faizdir."
Tatlıoğlu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile faiz sürecini akıl çerçevesinde yönetilmesi durumunda Merkez Bankası faizinin yüzde 14-15 bandında, Hazinenin borçlanma maliyetinin ise yüzde 16 civarında olacağını kaydetti.
Tatlıoğlu, "Bugün Hazinenin borçlanma maliyeti yüzde 27 görünüyor. Bankalarda kredi faizi ise yüzde 35 gösteriyor. Süreç doğru yönetilseydi enflasyon yüzde 20 civarında, döviz kuru ise 10 lirayı geçmeyecekti. Bu Erdoğan ve ekibinin Türkiye'ye maliyetidir." ifadelerini kullandı.
Kanun teklifinde şirketlerin marka değerine zarar veren açıklamalara ilişkin getirilen düzenlemeyle ilgili soruya Tatlıoğlu, "Siyasetin dili, torba kanuna getirilen ilave bir sopayla kısılmak isteniyor. Yolsuzluklara bulaşmış kişi ve firmaların isminin zikredilmesi istenmiyor. Türk Ticaret Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda zaten firmaların itibarlarını zedeleyici açıklamalarla ilgili hükümler var. Bu ilave düzenlemeler, mahşerin beş atlısı üzerinden muhalefeti terbiye etmek üzere getirilen bir düzenlemedir." karşılığını verdi.