Türkiye her gün kadın cinayetleri ile kadınların ikinci sınıf insan sayıldığı uygulamalar ile sarsılırken, Kadıköy Belediyesi’nde çalışan bir grup DİSK Genel-İş üyesi kadın, sendikada varlıklarını duyurmak ve yönetimde yer almak için harekete geçti. Genel- İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No'lu şubeye bağlı belediye işçileri olarak toplu iş sözleşmesi çıkaracaklarını duyurdular.
TELE1 Haber Merkezi konuyla ilgili bilgilenmek için Kadıköy Belediyesi işçisi kadınlarla bir araya geldi.
Öncelikle sizleri tanıyalım.
Biz Kadıköy Belediyesi işçisi, aynı zamanda DİSK’e bağlı GENEL-İŞ üyesi kadınlarız. Geçen yıl sendikanın şube yönetimi seçiminde yine salt erkeklerden oluşan listeler hazırlandığını görünce sabrımız taştı ve buradaki sorunu görünür kılmak için salt kadınlardan oluşan Mor Liste ile seçime girdik. Seçimi mevcut kadro kazandı fakat bugün sözümüzü söyleyip sesimizi duyurma gücünü de biz kazandık. Şube seçimini takip eden temsilci seçimlerinde daha çok kadın aday oldu ve temsilci seçildi. Ben de o kadınlardan biriyim.
Şimdi de bir toplu iş sözleşmesi sürecindesiniz, öyle mi?
Evet. GENEL-İŞ Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube’ye bağlı Kadıköy, Ataşehir ve Kartal Belediyesi işçileri olarak ortak bir toplu iş sözleşmesi çıkaracağız. Karşımızda da işverenleri temsilen bir işveren sendikası var: Tunç Soyer’in yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğü Sosyal Demokrat Kamu İşverenler Sendikası (SODEMSEN).
Bu süreç sizi tekrar bir araya getirdi galiba?
Yok, zaten kopmamıza fırsat vermiyorlar. Kadına karşı şiddetin tahammül edilemez boyutlara ulaştığı bir dönemde zaten uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme girişimi bu sözleşmeye ayrı bir önem atfetmemize neden oldu elbette. Şube yönetiminden gelen TİS taslağını da görünce kolları sıvadık.
Neler yaptınız, nasıl ilerlediniz?
Sendika temsilcisi birkaç kadın, zaten sayımız çok değil, bir araya gelip duyduğumuz rahatsızlığı paylaştık ilk olarak. Taslakta ilk anda göze çarpan sorunlar vardı, cinsel taciz vakalarına beşte ikisi lütfen kadınlardan oluşan bir disiplin kurulunun bakması gibi. Bunun dışında farklı müdürlüklerde çalışan işçi kadınların sorunlarına, sıkıntılarına aşinaydık fakat bunlar erkek egemen sendika tarafından işçi sorunu olarak görülmüyor. Dolayısıyla haklarımızı bizden başka kimse savunmayacak. Koşulların iyileştirilmesi için işverenle müzakere masasına oturmadan önce, şubeden sendika genel merkezine gidecek TİS taslağında eklenmesi düzeltilmesi gereken maddeler vardı. Dedik ki bu durumla ilk defa biz karşılaşıyor olamayız, hem içinde bulunduğumuz durumu bir tarihsel bağlama oturtması hem de bize yol yöntem göstermesi için ilgili literatürü taradık. Yerli ve yabancı akademik makaleler, araştırma raporları, kanunlar, uluslararası sözleşmeler, tüzükler, toplu iş sözleşmeleri, Sayıştay raporları… Dahası hukukçulara danıştık.
Epey titiz bir ön çalışma yapmışsınız. Peki çıktısı ne oldu?
Kadın kotası. İşçi sendikaları ve konfederasyonları üzerine yapılan hemen hemen tüm araştırmalar, gerek istihdamda gerekse emek mücadelesinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için çözüm olarak kadın kotasına işaret ediyor. Diğer bir deyişle eşit temsil olmadan eşitlik olmayacak. Önce sendikada, konfederasyonda eşit olacağız ki işyerinde eşit olma talebiyle işverenin karşısına oturabilelim.
Kadın kotası, konuya aşina olmayan pek çok insana itici gelen bir terim.
Öyle maalesef. Tıpkı “Kadının beyanı esastır” gibi sıkça çarpıtıldığına tanık oluyoruz. Kota olunca liyakat olmazmış gibi yansıtılıyor. En çok da ömrü boyunca sınırsız bir “erkek kotası”ndan faydalandığı gerçeğiyle yüzleşmek istemeyen, dahası mevcut erkek egemen iş dünyasında herkesin enformel ilişkiler yoluyla değil de liyakatle bir yerlere geldiğini varsayan erkekler tarafından… Kadın kotasını bir ayrıcalık talebi gibi görmek ve göstermek bu erkeklerin işine geliyor çünkü eşit olmanın, kendi ayrıcalıklarını kaybetmek anlamına geldiğinin farkındalar. Erkeklerin hep sahip oldukları için farkına bile varmadıkları ayrıcalıkları budandığında ve kadınlar eğitimler ve mentorluk yoluyla görevlere hazırlandığında kadın kotasının etkisi daha iyi görülecek. Kadınların ev işlerinden dolayı bunlara vakit ayıramadığına “üzülen” erkekler de kendi evlerinde misafir olmadıklarını anlayıp ev işlerinin ve ev içi bakım hizmetlerinin sorumluluğunu eşit paylaştıklarında üzülmelerine gerek kalmayacak. Bugün dünyada pek çok işçi sendikası ve konfederasyonu kadın kotası uyguluyor çünkü üye tabanları hızla eriyor ve bu onlar için en temelde bir hayatta kalım meselesi. Yani kadın istihdamı ve sendikalaşma oranı artarken temsil oranının 19. yüzyıldaki gibi kalması kabul edilemez. Demokratik kitle örgütleri zaman içinde kaybettikleri itibarlarını, güvenilirliklerini ve meşruiyetlerini kadın kotası yoluyla yeniden sağlıyor.
Peki sendika bu talebinize nasıl yaklaştı?
Yaklaşmadı. Doğrudan yok saydı. Hiçbir taslağa dahil edilmedi, dolayısıyla işverenle oturulan müzakere masasında da olmayacak. Onun yerine kadın komitelerinde ısrar edildi.
Kadın komiteleri de kadın temsili sayılmaz mı?
Bizim bilmediğimiz istisnalar elbette vardır fakat kahir ekseriyetle erkek sendika yönetimleri tarafından atanmış kadınlar tarafından kurulan ve o yönetimlerin “Bakın kadınlar da var” demelerine olanak sağlayan, 8 Mart’tan 8 Mart’a etkinlik düzenleyip arada da ölçüyü kaçırıp feministlik yapmadan birkaç beylik laf etmesine izin verilen yapılanmalar genelde. Varlıkları ironik bir şekilde kadın temsilinin yokluğuna işaret ediyor. Ben derdimi, talebimi, fikrimi örgüt içinde özgürce ifade ediyor olsam, tüm temsil ve karar alma mekanizmalarında erkeklerle eşit oranda yer alıyor olsam niye ayrıca gidip “kadın kolları” kurayım? Nitekim bu alanda yapılan araştırmalar da bunu destekler nitelikte. Yapılan pek çok akademik çalışma, Türkiye’de sendika içi demokrasinin çok sorunlu olduğunu ve bununla bağlantılı olarak kadın komitelerinin kasti işlevsizliğini ortaya koyuyor. Tabandan yükselen sendikal kadın hareketlerini etkisizleştirip bastırma işlevleri haricinde işlevsiz tabii, haksızlık etmeyelim.
Kadın kotası mücadelesi daha uzun soluklu olacağa benziyor. Diğer talepleriniz neydi?
Evet, bu daha başlangıç… Taleplerimizi özelden genele üç basamak halinde oluşturduk. Kadın kotası sonuncu basamaktı. İlk basamak, işçi kadınların gündelik çalışma koşullarını doğrudan iyileştirmeye yarayacak taleplerdi. İkincisi ise İstanbul Sözleşmesi’nin toplu iş sözleşmesinde tanınması ve sendika ile işverenin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada ortak sorumluluk sahibi olduğunu kabul etmesiydi. Bu talebimiz 4 Eylül’de yapılan müzakere görüşmelerinde kabul edildi. İlk basamak taleplerimizin hemen hepsi hazırladığımız haliyle madde madde mevcut taslakta yer aldı. Dolayısıyla, kadın kotasının aksine işverenle müzakere etme imkânı bulacağız. İşçi kadınların 8 Martlarda ücretli izinli sayılması ve ayda bir gün regl izni kabul edileceğini öngördüğümüz ve olumlu bulduğumuz gelişmeler. Bunların ötesinde, istihdamda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik taleplerimiz. Örneğin sahada çalışan kadın arkadaşlarımıza iş giysisi olarak erkek giysileri ve ayakkabıları değil, kendi bedenlerine uygun iş giysileri verilmesini istiyoruz. İşçi eşittir erkek anlayışıyla daha fazla devam edilemez. Esasen diğer taleplerimiz de bu anlayışa karşı ve istihdamda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik: Eşit işe ücret, kadın erkek tüm çalışanların 0-6 yaş aralığındaki çocuklarına ücretsiz, nitelikli ve erişilebilir kreş hizmeti, 40 gün babalık izni, çocuk bekleyen partnerine doktor kontrolünde eşlik ettiğini belgeleyen erkek işçiye yarım gün izin. Dahası toplumsal cinsiyete dayalı şiddet suçlarının doğru tanımlanması, cinsel tacize ve aile içi şiddete indirgenmemesi ve bu suçların çoğunluğu erkeklerden oluşmayan disiplin kurullarında değerlendirilmesi.
Son olarak, taleplerinizin kabul edilip edilmeyeceğine dair bir öngörünüz var mı?
Doğrudan maddi karşılığı olan taleplerin biraz dirençle karşılaşacağını öngörüyoruz. Ücretsiz kreş hakkı bunların başında geliyor. Bu aslında İş Kanunu tarafından kamu özel ayırt etmeksizin, 150’den çok kadın çalışanı olan tüm işverenlere yüklenen bir yükümlülük, aynı zamanda kadın istihdamını engellemeye yönelik politikalar tarafından gasp edilmesi zamanla kanıksanmış bir hak. Çocuk bakımı yalnızca kadının görevi olmadığı için biz bu hakkın hayata geçirilmekle kalmayıp genişletilmesini ve erkek işçilerin de çocuklarını kapsamasını istiyoruz. Kabul edileceğine dair umudumuz da var çünkü sosyal demokrat belediyelerin kadını eve hapsetmeye yönelik karanlık politikaların taşıyıcısı olmayı kabul etmeyeceklerine eminiz. Aksi takdirde burada ciddi bir çelişki var demektir. Umutluyuz çünkü çalışanı olduğumuz Kadıköy Belediyesi bu açıdan başlı başına model bir yerel yönetim olma iddiasına sahip; ilerici, eşitlikçi, özgürlükçü. Tabii Türkiye’de istihdamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda yalnızca Kadıköy Belediyesi değil tüm sosyal demokrat işverenler ve Arzu Çerkezoğlu başkanlığındaki Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu da tarihi bir sorumluluk taşıdığının bilincinde olmalı. Bugün Kadıköy Belediyesi dahil olmak üzere sosyal demokrat belediyeler de, DİSK de İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıyor. Bununla kalmayıp, İstanbul Sözleşmesi ile hedeflenen toplumsal dönüşümün istihdam ve emek mücadelesi alanındaki lokomotifi olmalarını bekliyoruz.