MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin grup konuşmalarını canlı olarak epeydir izlememiştim. 14 Kasım’daki son grup konuşmasını izledim. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’a yönelik kükremesini dinlerken, bir de salonun birden bire ayağa kalkıp coşkun alkışlarına şahit olunca, kendimi 2013 – 2015 arası grup toplantılarında buldum.
Bilmem sayın Cumhurbaşkanı da seyretmiş midir sayın Bahçeli’yi? Seyretseydi belki o da kendisini 2013 – 2015 nutuklarını dinlerken ve kurşun gibi ifadeleri bağrına saplanmış hissederken bulacaktı …
Hakaretleri ayrıştırmak kolay değil Bahçeli’nin sözlerinde… 201+3’te “Sayın Erdoğan ya Kandil yetiştirmesidir ya Türk düşmanıdır ya da Türk milletinin kanını içmeye yeminli çevrelerin özel ve gönüllü görevlisidir” demiş örneğin.
2014’teki bir konuşmasında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına karşı çıkarken şunları söylemiş: “Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz…..Tekeden süt sağılmaz, TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz. Türklüğü reddeden, TC’yi silen, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir inkârcıdan Türkiye’ye Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz, olamayacaktır”
Sonra tehditler gelmiş: “Erdoğan elinde fırsat varken nereye giderse gitsin, bir yerde duracak. Korku panik içerisinde olacak, benden hesap sorulacak korkusuyla yaşayacak. Allah nasip ederse tek başımıza iktidar olduğumuzda Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 sülalesinden hesap soracağım…”
Bahçeli için Öcalan ve PKK o dönem Erdoğan’a yönelik en kolay suçlama alanı: “Öcalan canisiyle ve başkanlık sistemini kurma hedefine sabitlenen Erdoğan, geri dönülmeyen bir mecra ve maceraya sapmıştır””Erdoğan ve AKP milli güvenliğimiz için en az PKK kadar tehdittir.” “ AKP artık hem HDP hem PKK’dır. AKP ve HDP sandığa gömülmezse Türkiye gömülecektir. Yıkım yakındır görünüz…”
Bahçeli bu sözleri unutmuş mudur yoksa hafızasının bir yerlerinde zamanı gelince piyasaya sürülmek üzere saklı tutmakta mıdır bilinmez, fakat, “Fiili olanı hukuki hale getirelim” diyerek Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne sevk eden ve yüzde 50 artı 1 kıskacı ile yönetime ortak olan Bahçeli, şu sıralar, Erdoğan’a saydırdığı üslupta Anayasa Mahkemesi ve Mahkeme’nin Başkanı Zühtü Arslan’a saydırmaktadır.
Klişeler birbirine çok yakındır.
“Anayasa Mahkemesi adalet ve hukuk düzenin safrası ve sancısıdır….”Kafası zehirlenmiş Anayasa Mahkemesi Başkanı……Anayasa Mahkemesi Başkanı zillet ittifakının yüksek yargıya yuvalanmış hastalıklı koludur……. Bu kişinin haddini ve hududunu çok açık şekilde aştığını düşünüyoruz. Türk devleti ile uğraşma, cesaretin var ise Kandile git. Mahkeme Başkanı objektifliğini ve tarafsızlığını kaybetmiş, Türkiye’nin yeni yönetim sistemiyle milli birlik ve kardeşliğine cephe almıştır. Geldiğimiz bu aşamada karşımıza iki seçenek çıkmaktadır: Ya Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalıdır.”
Bu, boy hedefi ithamlardan ayrı, Bahçeli’nin konuşmasındaki asıl sorunlu alan Zühtü Arslan’ın 61’inci yıl konuşmasına yönelttiği eleştirilerdir. Bunlar, Bahçeli’nin nasıl “Tek boyutlu bir Türkiye” tasavvur ettiğinin de göstergesidir. Bahçeli AYM Başkanının bu konuşmasını “millet varlığına ağır saldırı, çok tehlikeli sözler” olarak niteliyor.
AYM Başkanı “Toplumsal düzeyde bizim gibi olmayanlarla, bizden farklı düşünen ve yaşayanlarla sağlıklı bir ilişki kurmak durumundayız” demiş. Bahçeli “Başkan bununla neyi kastetti?” diye soruyor.
Başkan, “Öteki olarak gördüklerimizin ontolojik varlığını kabul etmedikçe bu sağlıklı ilişkiyi kurma imkânı da yoktur” demiş. Bahçeli “Başkanı’nın varmak istediği yer neresi?” diye soruyor.
Başkan “Kendimize hak gördüğümüzü ötekine de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü yalnız kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız” demiş. Bahçeli “Başkan’ın dilinin altında eveleyip gevelediği asıl düşüncesi, asıl maksadı nelerden ibaret?” diye soruyor.
Başkan “Demokratik Cumhuriyet’in geleceği hukuksal ve siyasal düzlemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve bu kapsamda yargı bağımsızlığının tam manasıyla hayata geçirilmesine bağlıdır” demiş. Bahçeli, AYM Başkanı’nın bu sözlerle “PKK’dan HEDEP ve CHP’ye kadar zillet ve ihanet cephesine merhaba verdiğini” ifade ediyor ve bunu “uzaktan bakınca anlamayacak kadar saf mı duruyoruz?” diye soruyor. Bahçeli’ye göre “Demokratik Cumhuriyet kavramını kullananlar şer cephesi” ve o bunu biliyor.
Bahçeli’nin AYM başkanı’na yönelik son sözleri “Kafası zehirlenmiş” …. “zillet ittifakının yüksek yargıya yuvalanmış hastalıklı kolu…” Son çağrısı da şu: “Türk devletiyle uğraşma, çok cesaretin var ise Kandil’e git! Mahkeme Başkanı objektifliğini ve tarafsızlığını kaybetmiş, Türkiye’nin yeni yönetim sistemiyle milli birlik ve kardeşliğine cephe almıştır.”
Nasıl, siz de Bahçeli’nin Erdoğan’a yönelik sözleriyle AYM Başkanına söyledikleri arasında benzerlik buldunuz mu?
Bahçeli’nin son sözleri nasıl “Tek boyutlu bir Türkiye” tasavvur ettiğinin göstergesi… “Öteki”yi kabul etmeyen, “Öteki”ne hak tanımayan, farklı düşünme ihtimalini dışlayan, adaleti ve özgürlüğü herkes için hak olarak görmekten ve Cumhuriyet’in demokratik nitelik kazanmasından rahatsız olan bir çizgi…
Bu çizgi bugün iktidarın ortağı.
Ve Bahçeli’nin böyle bir profil çizdiği hadisede Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hakem konumu” edinmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da meseleyi getirip Anayasa değişikliğine bağlıyor Bahçeli de…
Nerede örtüşüyor bu iki çizgi, bence bunun netleşmesi lazım. Bir yanda “hakem olma” iradesi, diğer yanda devletin bir anlamda hukuk devleti olduğunun göstergesi olan temel bir kurumuna ağır saldırılar….
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti, şu yaşanan vakada çok ağır bir yükü sırtlandığının farkında mı?