Karar yazarı Ahmet Taşgetiren: MHP için dönüm noktası mı?

Şimdi, MHP etrafında bir cinayet işlendi. MHP’nin yan kuruluşu Ülkü Ocakları’nda 10 yıl başkanlık yapmış bir kişi, yine Ülkü Ocakları iltisaklı kişilerin karıştığı bir cinayetle gün ortasında öldürüldü.

Ak Parti kurulurken, Abdullah Gül’ün, “Dışarda konuşamayacağımız hiçbir şeyi içerde konuşmayalım” gibi bir uyarıda bulunduğunu biliyorum. Bu, bir anlamda Nizam – Selamet – Refah çizgisinin cemaat türü yapılanmasına yönelik özeleştirinin ifadesiydi. Ak Parti bir süre öyle yürüdü, şimdi gelinen noktada, o hassasiyet korunabiliyor mu, soru.

En son Cemaat olayında, kamuoyu önünde savunulamayacak işlerin mahrem ortamlarda yapılıyor olmasının sancıları yaşandı. Cemaat yapıları sağlıklı değerlendirmeler yapmadıkları taktirde, benzeri olayları daha pek çok göreceğimiz muhakkak.

Bunları MHP içindeki sıkıntıları değerlendirmek için hatırlattım. Benzeri sıkıntılar HDP’de var. Partide hangi otorite etkili sorusu net cevaplanmayınca her ortamda “Nereden emir alınıyor?” sorusunun gündeme gelmesi kaçınılmaz oluyor.

Şimdi, MHP etrafında bir cinayet işlendi. MHP’nin yan kuruluşu Ülkü Ocakları’nda 10 yıl başkanlık yapmış bir kişi, yine Ülkü Ocakları iltisaklı kişilerin karıştığı bir cinayetle gün ortasında öldürüldü.

Belli ki olayın kol kırılır yen içinde kalır gibi bir muamele görmesi mümkün değil. T 24’ten Candan Yıldız ve Hazar Dost’un haberine göre, bir dönem MHP Bursa İl Başkanlığı Yardımcılığı görevinde bulunan, eski emniyet mensubu, Turan Sancağı Teşkilatı Başkanı Halit Gökhan Gül“Olayı duyduğumda ilk düşündüğüm şey teamülün yıkılması oldu. PKK bile ateş edemez eski Ülkü Ocakları Başkanı’na. Bir Ocak başkanı hata yapar, çağrılır, dövülür, falakaya yatırılır. Bunlar Ocak kültüründe vardır. Ama silah olmaz” dedi.

Silah oldu.

Ve MHP liderliği bir süre sustu. Tabii ki herkes konuştu. MHP’ye eleştirel yaklaşanlar da konuştu – açık siyasi zeminde bu kaçınılmaz- MHP içinden de tepkiler oldu. Bursa’da cenaze kaldırılırken toplanan binlerce insan, bozkurt işaretleriyle haykırırken, besbelli bir öfkeyi de yansıtıyorlardı.

Ne isteniyordu?

10 yıl liderlik yapan bir ülkücünün neden katledildiği öğrenilmek isteniyordu.

“Eli öpülerek” hakimiyetine teslim olunan Lider ne yapacaktı?

“Lider. Teşkilat. Doktrin” ise her şeyi belirleyen, doktrin ne diyordu, lider ne yapacaktı, teşkilata düşen neydi?

Mesela Lider, katledilen eski Ülkü Ocakları Başkanı’nı neden görevden aldığını “O benim sırrım” diye açıkladığında herkesin gönlünün durulması mı gerekiyordu?

İşte teşkilattan biri “çağrılır, dövülür, falakaya yatırılır”ı anlıyordu, “Bunlar Ocak kültüründe vardır” diyordu, “….ama silah olmazdı.”

Şimdi MHP içinde Bahçeli’nin “O benim sırrım” dediği şeyi irdelemeyecek pek çok insan vardır. Bir kısmı “Dur bakalım ne olacak?” diye bekleyecektir, bir kısmı “Liderin bir bildiği vardır” diyecektir, bir kısmı da “Ne yapsam, nereye gitsem” diye saçını başını yolacaktır.

Bu sancılar yaşanır bu tür yapılarda…

Kimisinde jeton hemen düşer, kimisinde yıllar sonra…

Ben derim, insanları normalleştirmek lazım. Sokaklarda milyonlarca insanın selam durduğu liderlerin milletlerine ağır bedeller ödettiği bir gün anlaşılıyor, ama hep geç oluyor.

Dağda iç infazlar olmuştur, onları tel’in etmekte tereddüt etmeyiz. Ama ovadaki yapılarda sancılar pek göze çarpmaz.

Dostoyevsky’nin Cinler romanında örgüt içi infazlar da anlatılır. Oradaki Lider’in (Neçayev) her yaptığını, arkadaş infazlarını bile onaylayan, “Erkel tiplemesi”ni bir yazımda anlatmıştım.

Örgütlerin – kapalı yapıların cinayetlere, ağır toplumsal bedellere yol açmadan normalleşmesi temenni edilen bir şeydir. Herkesin silahlı olduğu bir ortamda bunun kolay olmadığı da bellidir.

Sayın Bahçeli, ülkücüleri sokaktan çeken lider olarak bilinir. Ama işte sokakta cinayet işlendi ve bir ülkücü, üstelik dün ülkücülere ağabeylik yapan bir ülkücü, geride yetim çocuklar, yüreği yanık bir eş, evladını çocuk yaşlarda Ocağa teslim eden ve bugün cesedini alan anne-baba bırakarak göç etti.

Bu işin, Meclis grubunda öfkeli konuşmalar yaparak bitmeyeceğini bilmek zor değil. Üstelik “Sırrım” sözcüğü her türlü ihtimali açık bırakmışken…

Bana göre Türkiye’nin en acil gündemi “Normalleşme”dir. Ne denebilir ki herkes kendisine, içinde bulunduğu yapının ne kadar “şeffaf” olduğuna baksın!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.