Karar yazarı Akif Beki: Batı değil ama Perinçekgiller çıldırıyor

Avrupa ve Amerika çıldırmadı ama Perinçekgiller çıldırıyor şimdi.

Seçim dolduruşlarının en unutulmazlarından biriydi. Soylu, şöyle müjdeliyordu:

“Gabar Dağı’nda petrol çıkıyor. Şimdi Amerika çıldırmaz mı, Avrupa çıldırmaz mı? Benzeri Suudi Arabistan’da da var. Çıktığı an traktörü çalıştırabilecek kabiliyeti var, gravitesi çok yüksek.”

Seçim bitti. Dağılan ekonomiyi toparlasınlar diye Avrupa’dan Mehmet Şimşek, Amerika’dan Hafize Gaye Erkan çağrıldı. Hazine ve Maliye birine, Merkez Bankası artık diğerine emanet.

Şimşek de Erkan da bu milletin öz evlatları. Bir umudumuz, bu ikilide. Yapsa yapsa onlar yapar; düze çıkarsa çıkarsa ekonomiyi, sokulduğu çıkmazdan onlar çıkarır diye.

Avrupa ve Amerika çıldırmadı ama Perinçekgiller çıldırıyor şimdi.

Perinçek, hayal kırıklığına uğramış. Çünkü iktidar, yerli ve milli reçetesini bırakıp muhalefetin vaat ettiği mandacı reçeteyi uygulamaya koyuyormuş.

Diyor ki Perinçek:

“Mehmet Şimşek, mandacıların âlâsı. Açıkladığı program, mandacıların programı. Uluslararası normalara uyacağız. ABD’nin ve dünya finans merkezinin koyduğu kurallara uyacağız. Bu mandacılık.”

Seçim ekonomisinin bittiğinden haberi yok galiba.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomide muhalefetin savunduğu modelle devam edecek.

Nedenini ise Mehmet Şimşek, Nebati’den görevi devralırken açıkladı: Türkiye’nin, rasyonel politikalara dönmekten başka seçeneği kalmadı.

Uluslararası itbara sahip bir finans yönetimine ihtiyaç olduğunu, seçim gecesi Erdoğan da ilan etmişti.

Oysa muhalefet, itibarlı yönetime ve rasyonel dünyaya dönüş vaat ettiğinde mandacılıkla suçlanıyordu.

Meğer doğru reçete onlarınkiymiş. Mandacılık filan da değilmiş.

Yanıltıldığı için kızıyor Perinçek ama oy veren herkes kızmıyor. İnandırıldığı modelden vazgeçilen iktidar seçmeni, yanıltılmaktan pek rahatsız değil.

Memnun görünen örtülü bir teyze, sokak röportajında tercihinin arkasında duruyordu. Şu gerekçeyle:

“Kılıçdaroğlu şurada konuşuyordu. Ben başa gelirsem gözlerinizi oyacağım, başörtünüzü indireceğim, camileri kapatacağım, sizi PKK’ya teslim edeceğim, dedi. Vallahi de dedi, kulaklarımla duydum. Buna kim oy verir, kendi ayağına sıktı.”

Acaba yanıltıldığının mı farkında değil, derseniz...

Anlatanların yalancısı olduğunu söylemiyor. Kulaklarıyla duyduğuna yemin ediyor.

Durduramadılar, Türkiye Yüzyılı başlayalı iki hafta oldu. Ama Türk lirasının düşüşü de durdurulamıyor.

O teyzeyi bulup, “peki Türkiye Yüzyılı’n nasıl gidiyor” diye sorsanız; umursayacağını bile sanmıyorum.

Çünkü yanıltıcı propaganda, ayrı telden çalmaya devam ediyor.

Daha üç gün önce “Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye küstah tehdit” yaygarası basıldı. Haberi okuyanlar, gerçekten küstah bir tehdide maruz kaldığımızı zannediyorlardır.

Küstahlık dedikleri, bize iletilen standart bir uyarı. Konu, Kavala ve Demirtaş davaları. AİHM kararlarına uymamakta diretirse Türkiye’nin, Avrupa Konseyi’nden ihracıyla sonuçlanabilirmiş.

Uyaranın AB olmadığını, Avrupa Konseyi’ninse kurucu üyesi olduğumuzu, Demirtaş ve Kavala’yla ilgili AİHM kararlarına uymadığımız için bu kararı aldıklarını, onlara bu hakkı ve yetkiyi bizim verdiğimizi, sözleşmemize ve kendi Anayasa’mıza uymamızı beklediklerini, bunun tehdit veya şantaja girmediğini... Gelin de anlatın!

Kurallı, öngörülebilir, muteber ve rasyonel bir yönetime döndüğümüzü gösterme fırsatı aslında. AİHM ve Avrupa Konseyi’ne bağlılık sözlerimizi yerine getirmenin tam sırası.

Dönmezsek ekonominin daha beter olacağını, ilgili ve yetkililerin beyanlarından da anlıyoruz.

Fakat yetkililer ne söylüyor, tamburaları ne çalıyor!

Yanıltıcı propaganda mağdurları, bir gün işe uyanıp Erdoğan’la Şimşek’i anladıklarında tamburacıların çekeceği var. Benden söylemesi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.