Erdoğan’ın sözlerine geleceğim ama öncelikli olarak şunun altını çizmekte yarar var; ülkemizde anayasal kriz çıkmasının müsebbibi Anayasa Mahkemesi değil, Yargıtay’dır.
Oysa olay gayet basitti yapılması gereken de Anayasa’mızda yazıyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararını uygulayacaktı.
Ama öyle olmadı, bir anda mahkeme sanki böyle bir taktir yetkisi varmış gibi “karar verme yetkisi bizde değil Yargıtay’da” diyerek AYM’nin kararını Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararın kapağını açmadan dosyayı yerel mahkemeye göndermesi gerekirken, bir anda bir siyasetçinin kaleminden çıkmışçasına yazılmış bir metinle AYM’nin anayasaya aykırı davranıp yetkisini aştığını söyleyerek, ihlal kararına uymayı reddettiğini açıkladı. Bununla da kalmadı AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Yargıtay yargıçları bununla da kalmadı anayasal yetkilerini aşarak bir de TİP milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ye bildirimde bulunmuş oldu.
***
Kararı uygulanmayan, hatta teröristlere neredeyse ‘yardım yataklıkla’ suçlanma noktasına getirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri çıkıp da “AYM’nin kararlarında kimsenin takdir yetkisi yoktur” açıklaması bile yapmadı. Spekülasyon yapmak istemem ama ortaya çıkan fotoğraf TİP Milletvekili Can Atalay bahane edilerek yürütülen bir süreç olduğunu gösteriyor.
Oysa Anayasa’nın 138 ve 153. Maddeleri gayet açık değil mi? AYM’nin kararları tüm devlet kurum ve kuruluşlarını bağlıyor. Anayasa, AYM kararları üzerinde kimseye uymama hakkı tanımıyor. Eleştirebilirsin fakat uygulamak zorundasın. Anayasa Mahkemesi’ne had bildirmek, terör yaftası yapıştırmaya kalkışmak, anayasayı ihlal suçuyla suçlamak kimin haddine!
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkan yargı krizindeki -Yargıtay tek taraflı olarak bir kriz çıkardı, karşılıklı yürüyen bir polemik, tartışma yok- önce çıkıp Yargıtay’dan yana tavır alıp sonrasında ise bir hakemlikten bahsetmesi bir hayli tuhaf.
Ortada bir kavga yok; yani kavganın tarafları yok ki hakeme gereksinim olsun. Kavganın tarafları yok ki bir uzlaşma sağlansın.
Ama Erdoğan hakemlikten bahsediyor, hakemlikte cömert davranacağını da açıklıyor, diyor ki “Yasa dert değil, Cumhur İttifakı yasayı çıkartır.”
Neyin yasası çıkacak? Erdoğan nasıl bir yasa çıkartacak da “Anayasa Mahkemesi bunu ters yüz” etmeyecek?
Riyad dönüşünde gazetecilere verdiği mülakatta benim asıl bir hayli enteresan bulduğum Erdoğan’ın şu sözleri oldu. Sözleri baştan sona oldukça enteresan, okurken bir anda bir iktidar değişikliği falan olduğu hissine kapıldım.
Diyor ki:
“Bireysel başvuruyla ilgili olarak, bunu zamanında Anayasa Mahkemesinin çalışmalarına hız kazandırır diyerek çıkarttılar.”
Sahi Bireysel Başvuru hakkını zamanında kim çıkartmıştı?!
CHP iktidarı döneminde mi, yoksa merhum Bülent Ecevit’in başlangıcında olduğu koalisyon hükümet döneminde de mi çıkmıştı?!
Erdoğan keşke hangi iktidar döneminde olduğunu da açıklasaydı!
Yıllarca televizyonlarda, açıklama yaptığı her platformda bireysel başvuru hakkını Türkiye’ye kazandırmakla övünen, bireysel başvuru hakkının ülkemizde devrim durumunda bir kazanım olduğunu söyleyen, hatta kendisi de cumhurbaşkanı olarak iki kez bu haktan yararlanmak için AYM’ye başvuran, bireysel başvuru hakkını kullanan Erdoğan bugün neden böyle söylüyor peki?
Sizce?
Bireysel Başvuru hakkı Anayasa Mahkemesi’nin iş yükü azalsın diye mi getirildi?
Yoksa adil yargılanma usullerine göre yargılanmadığına inananlar dahil insan hakları ihlal edildiğini düşünen yurttaşlarımız ülkemizi AİHM’e müracaat edip devletimizi şikayet etmesinler, devletimiz milyonlarca dolar tazminat ödemek durumunda kalmasın, hak ve özgürlük ihlali yaşadığına inanan yurttaşlarımız kendi ülkemizde problemlerine çözüm bulabilsin diye mi Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru hakkı tanındı?
***
Devam edelim…
Erdoğan sözlerine şu ana kadar, daha, yeni öğrendiği bir bilgiyi paylaşarak devam ediyor:
“Şu anda bir öğrendim. Dedim ne kadar bireysel başvuru var? Yanıt 130 bin. Demek ki Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarını hızlandırma hedefini sağlamamış maalesef. Bunların üzerinde durmak, hayali davranmamak lazım.”
130 bin başvurunun olması Anayasa Mahkemesi’nin çalışmalarını hızlandırma hedefini sağlamadığını mı gösterir? Yoksa ülkemizde adaletin, hukukun, yargının ne durumda olduğunu mu?
Bu 130 bin, halen AYM’nın elindeki dosya sayısı!.. Başvuru hakkının tanınmasından bu yana toplam başvuru sayısı ise 650 bin! AYM Başkanı Sayın Prof. Zühtü Arslan açıkladı bunu.
650 bin kişi veya halen dosyası mahkemede bulunan 130 bin kişi hak ve özgürlük ihlali yaşadım, adliye mahkemelerinde adil yargılanma usullerine uyulmadı diye Anayasa Mahkemesi’ne gidip bireysel başvuru için müracaat etmişse. Bu Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünü değil, AK Parti iktidarının vebal yüküdür.
Günahıdır. Ayıbıdır.
Yargıtay’ın çıkardığı anayasal krizin tüm çıplaklığı ile ortaya koyduğu gerçek şudur, ülkemiz anayasası olan bir devlettir fakat anayasal bir devlet değildir. Anayasal bir devlet olsaydı ülkemiz Yargıtay anayasal yetkilerini aşarak böyle bir kriz çıkartamazdı.
İktidar yetkilerinin yargı krizini yeni anayasa tartışmalarına çevirme çabaları başka bir sürecin yürütülmeye çalıştığını gösteriyor. Bakalım ortaya ne çıkacak?