Mesleğe kabul edilen hâkim ve savcıların kura töreni bu yıl de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın himayesinde dün Beştepe’de yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan mesleğe yeni başlayan hakim ve savcılarımızı adalet teşkilatının son durumu hakkında bilgilendirdi. Personel sayısı ne kadar, AK Parti iktidara geldiğinde adalet teşkilatında kaç personel vardı, bugün bu sayı kaçı buldu… Adalet kurumlarının binaları AK Parti iktidara geldiğinde ne durumdaydı, şimdi nasıl modern mekanlara kavuşuldu… Adalet kurumlarının modern ve fonksiyonel mekanlara sahip olması mevzusunda iktidar olarak gösterdikleri hassasiyetleri söyledi. Hakim ve savcılar için konforlu çalışma alanları inşa edildiğini…
Ve tüm bunların yanında iktidar olarak "yargının bağımsız ve tarafsız hareket edebilmesinin yasal ve anayasal altyapısını" oluşturduklarını ve "yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının" adalet için nasıl bir öneme sahip olduğunu anlattı… Ve medeniyetimizin temel direğinin adalet olduğunun altını kalın kalın çizdi. Adalet olmadığında devletlerin nasıl da çöktüğünü bir kez daha söyledi…
Devletin başı olarak, yeni mesleğe başlayan hakim ve savcılarımıza adaleti yerine getirmeleri mevzusunda tavsiyelerde bulunmuş oldu. Hazreti Mevlana’nın adaleti tarif ettiği "adalet her şeyi yerli yerine koymaktır" sözüne referans vererek yeni yargıçlarımızdan adaleti, hakkı, hukuku yerine getirmelerini istedi.
Bakıldığında ortaya çıkan tablo ne güzel değil mi?
Devletin başı mesleğe yeni başlayan yargıçlardan durum ne olursa olsun adaleti yerine getirmelerini istiyor!..
Ama bunu da kendi makamında istiyor… Adaletin mutlak surette yerine getirilmesini isteyen bir lider yargıçların basit bir kura törenini bile yürütme erkinin makamında gerçekleştirir mi?
Adı üstünde mesleğe kabul töreni.
Daha basitleştirerek, hatta, olayın tam olarak ne olduğunu yazalım…
Meslek öncesi eğitimlerini başarıyla tamamlayan, HSK İkinci Dairesi tarafınca mesleğe uygun olduğuna karar verilen hakim ve savcı adaylarının nerede görev yapacaklarını öğrendikleri; senelerce Adalet Bakanlığı’nın bir konferans salonunda yapılan, ilgililerinin ve yakınlarının katılmış olduğu, geçmişte mevcut Adalet Bakanının dahi çoğu kez katılmadığı, ilgilenmediği bir törenden bahsediyoruz.
Ama son birkaç senedir tuhaf bir şekilde, bu tören, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine uygun olarak, Adalet Bakanlığı binasında veya Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun kendi binasında veya herhangi bir yargı kurumunun binasında yapılması gerekirken, en yapılmaması gereken yerde, Beştepe’de yapılıyor.
Ve bismillah, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nden ilk cübbelerini teslim alan hakim ve savcılarımız daha adliyenin yüzünü görmeden, siyasi iktidarın yüzünü görüyorlar, partili cumhurbaşkanından dinledikleri tavsiyeleriyle mesleğe adımlarını atıyorlar.
İktidar yetkilileri istedikleri kadar "yargı hiç bu kadar bağımsız olmadı" açıklamaları yapsınlar, böyle bir yargı sisteminin bağımsız ve tarafsız olması mümkün mü?
Siyasetçilerin ne söylediklerine değil, yargının bağımsız ve tarafsız olmasını belirleyen şartlara ve ilklere bakmak gerekiyor. O şartlar yargıda var ise, yargı bağımsız, tarafsız ve adildir. Yargının bağımsızlığını belirleyen ilkler yoksa "yargımız bağımsız ve tarafsızdır" sözleri hamasetten, siyasi popülizmden öteye geçemez. O ilkelerin hepsi "Türk Yargı Etiği" bildirgesinde yazıyor. O kurallardan biri de yargıçların hukuka göre karar vermeleri yetmez diyor, hakimlerin hukuka göre karar verdiğini, bağımsız, tarafsız olduğunu, adaletle hükmettiğini kamuoyuna da göstermesi gerekir diyor. Kamuoyunun yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna inanması gerekiyor. Dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafınca açıklanan, Adalet Bakanlığı’nın resmi web sitesinde yer alan "Türk Yargı Etiği" bildirgesinde yazıyor, bakın, diyor ki: "Yargıya güvenin sağlanması ve sürdürebilmesi için bağımsız olmak kadar, bağımsız görünmek de önemlidir, yargıçlar tarafsız hareket etmekle yetinmez, objektif bir bakış açısıyla tarafsızlıklarına ilişkin her türlü kuşkuyu bertaraf edecek bir duruş sergilerler." Aynı ilkeyi güçlü ifadelerle vurgulayan AYM ve AİHM kararları da mevcut. Yine soralım, mesleğe kabul edilen hakim ve savcıların kura töreninin yürütme erkinin mekanı olan Beştepe’de yapıldığı bir ortamda yargının hangi bağımsızlığından ve hangi tarafsızlığından söz edilebilir? Erdoğan Beştepe’de düzenlenen "adli yıl açılış", "adli yıl kapanış", "mesleğe başlama" gibi törenlerde yargıçlara devamlı adaleti yerine getirmelerini tavsiye ediyor. Yargıçlara kimseden emir almamalarını, etkilenmemelerini söylüyor, adaletin olmadığı devletlerin nasıl da çöktüğünü anlatıyor, adaletin öneminin altını çiziyor… Sanki Erdoğan adaleti istiyor da hakim ve savcılar Erdoğan’ın bu talebini yerine getirmiyorlar gibi bir tablo ortaya çıkıyor! Ama durumun öyle olmadığı ortada elbet. Yargıçlar Erdoğan’ı dinliyor, fakat adaleti yerine getiren yargıçların başlarına gelenleri de görüyorlar. Yargı bağımsız olsaydı, örneğin Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin hakimleri gerçekten adaletle hükmetmiş olsalardı Kobani Davasında cezalar yağar mıydı? Yasin Börü’nün katili diye iktidar kanadında senelerdir linç edilen, iktidarın seçim dönemlerinde miting meydanlarında yuhalattığı ve senelerdir cezaevinde yatan, Yasin Börü’nün ölümünden sorumlu tutulduğu için sanık sandalyesine oturan Selahattin Demirtaş hakkında mahkeme bu suçlamalardan beraat kararı verdi fakat tahliye de etmedi… Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin hakimleri resmen "yüzlerce klasörlük Kobani dosyasında suç bulamadık, mesele yok, devletin birliğini bozmaktan ceza veririz" dediler Selahattin Demirtaş’a! Bu davanın siyasi olduğu yolundaki yaygın kanaat, yalnız mahkumiyetlerin niteliğinden değil, yargıya olan güvenin düşüklüğünden geliyor. Güvensizliğin baş sebebi de siyasetin yargı üstündeki gölgesi… Gösterilmesi gereken tarafsızlık ve bağımsızlığın gösterilmemesi. 10 yıl önce 2014 senesinde meydana gelen hadiseler için savcılık makamı bekledi, bekledi, iddianamesini altı yıl geçtikten sonra 2020 senesinde Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu. Mahkeme 30 Aralık 2020 senesinde önüne gelen 3 bin 530 sayfalık, yüzlerce klasörlük iddianameyi birkaç gün içinde okuyarak davayı kabul etti. Ve sonuç ortada. Sonuç ortada fakat Adalet Bakanı Yılmaz Tunç Kobani Davası sonuçlarına bakınca "bağımsız ve tarafsız yargı"yı görüyor değil mi? Aksi yönde bir açıklama yapacak hali yok elbet. Ne söylemesini bekliyoruz ki? Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da sık sık "benim yargıya, yargı görevini yapanlara inancım tamdır" açıklamaları yapardı. Erdoğan’ın gene de sık sık söylediği bir doğru var ve bu doğru kendisini ve kendi iktidarını ilgilendiriyor. Dün de söyledi, adalete güveni sağlam tesis etmeden ekonominin düzelmesi mümkün değil, ekonominin hızlı bir şekilde düzelmesinin yolu adaletin tesisinden geçiyor. 11 ay oldu Mehmet Şimşek ekonomi koltuğuna oturalı fakat düzelmiyor işte. Ekonominin düzelmesinde attığı tüm adımlar bir arpa boyu yol aldırmıyor. Hızlı mesafe için adaletin tesis edilmesi gerekiyor ülkede. Bu kararı verecek olan da Erdoğan’ın kendisi…