Türkiye’de son on yılda siyasetin DNA’sıyla fazla oynandığı için ne yazık ki siyaset kurumunun itibarı da büyük ölçüde zaafa uğramış bulunuyor.
Doğal olarak böyle bir ortamda ülke sorunlarını çözecek dirayetli iktidarların iş başına gelmesi mümkün olmadığı gibi sağlıklı bir siyasi hayatın oluşması da imkansızdır.
Bu açıdan 14 Mayıs seçimleri, Türkiye’nin değişimi ve dönüşümü için hayati bir öneme sahipti. Ama bu değişim adımı atılamadı ve toplumu adeta bir tükenmişlik sendromuna mahkum eden umutsuzluk iklimi hepimizi içten içe tüketmeye devam edecek.
Niyetim geriye dönüp 14 Mayıs analizi yapmak değil elbette ama bugünü değerlendirebilmek için seçim verilerine de ihtiyacımız var. Hepimizin bildiği gerçeği bir kere daha tekrar etmek gerekirse iktidar cenahı kazandı, Millet İttifakı ise kaybetti. Yapılan hiçbir yorum ve analiz bu gerçeği değiştiremez.
Dolayısıyla tek tek bütün Millet İttifakı partilerinin bundan sonraki süreçte siyasette güçlü bir aktör olabilmeleri, dahası varlıklarını sürdürebilmeleri için güçlü bir iç sorgulama yapmaya şiddetle ihtiyaçları var.
Ama ne yazık ki şu ana kadar hiçbir muhalefet partisi henüz bir sorgulama niyeti ortaya koymuş değil.
Mesela muhalefetin ana kumanda masasında bulunan CHP’de parti içindeki farklı bloklardan ‘değişim’ sesleri yükseliyor ama yönetimde henüz bu seslerin duyulduğuna dair en küçük bir işaret gözükmüyor.
İYİ Parti’de geçtiğimiz hafta büyük kongre yapıldı ve hafızalarımızda genel başkan Meral Akşener’in, parti içi dahil farklı kesimlere yönelik yüksek perdeden ayar veren konuşmaları dışında pek bir şey kalmadı.
Kuşkusuz seçim sonunda biraz da haksızlık boyutuna ulaşan eleştirilerin hedefinde DEVA, Saadet ve Gelecek Partisi var. Elbette bu partiler de eleştiriden münezzeh değil, dolayısıyla onlar da eleştirilecekler.
Herkesin de altını çizdiği gibi keşke bu üç parti ittifakın içinde farklı bir ittifak oluşturabilselerdi ama yapamadılar. Bu partilerin hiç değilse biri, mesela DEVA kendi logosuyla seçime girip yüzde 2 oy alsaydı, ilerisi için güçlü bir umuda dönüşebilirdi, ama ne yazık ki bu cesareti gösteremedi.
Şimdi bu üç parti son günlerde Meclis’te bir grup kurup kuramayacaklarını tartışıyor. Bunun için de üretilen formül bir çatı partisi… Herkesin partileri yerli yerinde duracak, her partiden 7’şer vekilin katılımıyla kurulacak yeni çatı partisiyle parlamentoda üç parti meclis çalışmalarında etkin olmaya çalışacak.
Her ne kadar konuşulurken kulağa hoş geliyor olsa da bu durum, kelimenin tam anlamıyla bir çadır tiyatrosu görüntüsü arz ediyor. Yani her parti yerli yerinde duracak ama ortaya karışık bir de ‘Çadır Partisi’ kurulacak. Doğrusu bu formülü üretenlerin zihin dünyalarının nasıl çalıştığını çok merak ediyorum.
Açıkçası sormak gerekiyor, ne yapacak bu çadır partisi?
Herhalde Meclis komisyonlarında görev alacaklar, bir de parti liderli her Salı dönüşümlü olarak nutuk irat edecekler… Eğer siyaset sadece bir gösteriden ibaret sanılıyorsa söylenecek hiçbir şey yok. Ancak unutmamak gerekiyor ki toplum bu tür sahicilikten yoksun komedi görüntülerinden hiç hoşlanmaz.
Neyse DEVA Partisi çadır görünümlü grup kurma işinde yer almayacağını açıkladı da bu komedi işinden kurtulduk. DEVA Partisi’nden yapılan açıklama aynen şöyle:
“Mecliste grup kurmanın önemli olacağı vurgulanmış, ancak söz konusu modelin vatandaşlarımızca doğal karşılanmayacağı, zihin karmaşasına yol açacağı, yönetişim sorunları çıkaracağı ve partilerin kendi öz kimliklerinin gelişimini engelleyeceği gerekçesiyle uygun bulunmamıştır.”
Keşke DEVA ve Gelecek Partisi, kimsenin derdine merhem olmayacak olan bu “Çadır Partisi” gibi boş işleri bir tarafa bırakıp, enine boyuna tartışarak ve de fedakarlık göstererek tek bir parti haline gelebilseler…
İnanıyorum ki böylesine hayırlı bir çaba hem siyasetin hem de Türkiye’nin geleceği açısından taktire şayan bir fedakarlık örneği olacaktır.