Karar yazarı Mehmet Ocaktan: Düşman icat etmekten bir kurtulabilsek

“Haysiyetsiz, namussuz, şerefsiz… Akbabalar, kanı bozuklar, işbirlikçi sefiller, müfteri, müfsitler, simsarlar, izansızlar, menfaatperestler, aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekârlar, mikroplar…"

Önceki gece deprem felaketinin yaralarını sarmak için başlatılan ‘tek yürek’ yardım kampanyasını izlerken, Türkiye’nin siyasi kavgalarla boşa harcadığı zamana, enerjiye bir kez daha hayıflandım.

Çünkü bu ülkenin insanları deprem dahil bütün felaketlerde tek yürek olup hem ayni hem de nakdi yardımlar konusunda üzerine düşeni yapabilecek bir erdeme sahip, yapıyorlar da zaten… Yeter ki engellenmesinler ve yapılanlar şov malzemesine dönüştürülmesin. Bu çerçevede kampanyayı içim sızlayarak izlediğimi belirtmeliyim. Zira bu kampanya ile bir kez daha ortaya çıktı ki insanlar iktidarın bir şekilde bulaştığı bu tür kampanyalara coşku ile katılmıyorlar.

Neredeyse Türkiye’deki bütün televizyon ve radyoların katıldığı organizasyonda sadece 115 milyar lira toplanabildi. Bunun da 86 milyarı devlet bankaları ve kamu kurumlarına ait. Merkez Bankası 30 milyar, Ziraat Bankası da 20 milyar lira bağışladı. Yani devletin ve milletin parasını bağışladılar. Oysa devlet zaten bu işleri yapmakla yükümlü, görevi o…

İktidar eliyle beslenen iş dünyasının belli isimlerinin verdiği paraları da çıkardığınızda geriye 15 milyar liralık bir meblağ kalıyor ki bu gerçekten hüzün verici. Ülkede büyük bir ekonomik potansiyele sahip olan geniş iş dünyasının, esnafın, sanatkarın, yani 85 milyonun gücü sadece 15 milyardan ibaret olamaz.
Peki neden?

Çünkü iktidar uzun süredir ülkenin yarısını parmak sallayarak tehdit ediyor, kutuplaştırıyor, ötekileştiriyor. AHBAP gibi pek çok sivil yardım ekiplerinin varlığından rahatsız oluyor ve onları şeytanlaştırıyor. Eğer şov derdine düşülmeyip AHBAP ve benzeri sivil kuruluşlar da kampanyaya dahil edilebilseydi çok daha büyük meblağlar toplanabilirdi.

Bu arada gecede yaşanan güzel görüntülerden birisi de muhalefet liderlerinin kampanyaya katılımıydı. Uzun zamandır, iktidar cenahı tarafından adeta düşman muamelesine maruz kalan, ötekileştirilen muhalefet partilerinin liderleri Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ali Babacan ve Gültekin Uysal televizyonlara bağlanarak birer maaşlarını bağışladıklarını açıkladılar. Keşke cumhurbaşkanı, daha felaketin ilk gününde muhalefet liderlerini toplayarak yaraları birlikte sarma adımı atabilseydi… Nitekim muhalefet liderlerini kampanyaya katılımı da gösterdi ki tarifsiz acılar yaşadığımız şu günlerde illa muhalefet üzerinden ‘düşman icat etme’ derdine düşmeden de güzel şeyler olabiliyormuş.

İnanıyorum ki ülkemizin bütün insanları, yıllardır hasretini çektikleri bu tabloyu gururla izlemişlerdir.

Çünkü maruz kaldığımız bu kara günler, ayrılıkların-gayrılıkların bir kenara bırakılarak yaraların sarılması için birlik olma günleridir.

Özellikle ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş olan iktidarların, bu tabloyu doğru okumalarında memleket için sayısız faydalar bulunmaktadır.

İktidara düşen kimseyi ayrıştırıp ötekileştirmeden, yardım için sahaya koşan yardım kuruluşlarını itip kakmadan, iktidar-muhalefet belediyeleri ayrımı yapmadan herkesi kucaklamaktır.

Maalesef depremin ilk gününden şu ana kadar yaşananlar hiç de umut verici değil. Zira iktidar daha depremin ilk gününde “Cumhur İttifakı olarak sahadayız” gibi bir ayıpla işe başladı, muhalefetle ve sivil yardım kuruluşlarıyla adeta bir kavga fotoğrafı ortaya koydu, muhalefet partileri ve belediyelerine karşı zehirli bir siyaset dili kullanmaktan çekinmedi.

Herkes elini vicdanına koysun, iktidar partisi ve ortaklarının deprem vesilesiyle kullandıkları şu kelimelerin ne anlama geldiğini dikkatlice düşünsün: “Haysiyetsiz, namussuz, şerefsiz… Akbabalar, kanı bozuklar, işbirlikçi sefiller, müfteri, müfsitler, simsarlar, izansızlar, menfaatperestler, aymazlar, asalaklar, alçaklar, sahtekârlar, mikroplar…"

Daha önce de farklı zamanlarda hatırlattığım bir örneği bu vesileyle tekrar hatırlatmakta yarar olduğu kanaatindeyim. Hz. Peygamber döneminde Vasiba adlı bir sahabe, Peygambere “İyilik nedir, kötülük nedir” diye bir soru sorar, cevap aynen şöyle: “Ey Vabisa! Kalbine danış, nefsine danış, iyilik gönlünü huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir; kötülük ise sana fetva verseler bile, gönlünü (kalbini, vicdanını) huzursuz eden ve içinde kuşku bırakan şeydir.”

Çok umutlu değilim ama iyilikleri çoğaltmaya en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde, umarım yönetme makamında olanlar, Hz. Peygamberin bu sözlerini bir kez daha düşünürler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.