Öncelikle Filenin Sultanları’nı tüm kalbimle tebrik ediyorum. Bütün Türkiye onları tebrik ediyor. Bu çağda milli saygınlık nasıl yükseltilir, bunun bir örneğini gösterdiler.
Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası finalinde bayrağımızı ve İstiklal Marşımızı yükselttiler, Türkiye’yi şampiyon yaptılar.
Ebrar demişti ya, “ben zirvedeyim”, bayrağımız zirvedeydi.
Maalesef çirkin davranışlar oldu. Şunu belirteyim; her insanın yaşam tarzı kendine… Herkes yaşam tarzında özgürdür. Spor müsabakalarının belli giysileri, formaları vardır. İsteyen girer, yarışır… Bayrağımızı yükseltirse büyük bir şeref kazanır.
O giysisi benimsemeyenler, kendi yaşam tarzlarında özgürdür fakat bayrağımızı zirveye çeken bir başarıyı alkışlamak, tebrik etmek “tek millet” olmanın gereğidir. Asgariden buna saygılı davranmak gerekmez miydi?
Ben alkışlıyorum. Milyonlarla birlikte tebrik ediyorum.
NEDEN DOLAR?
Gelelim KKM sorununa… Daha ilk icat edildiğinde, bunun eski “Dövize Çevrilebilir Mevduat” gibi bir bela olduğunu, kar topu gibi büyüyerek ekonominin sırtında ağır bir yük oluşturacağını tüm gerçek iktisatçılar söylemişti.
Bu gerçek iktisatçılar “bizden” olmadığı için uyarılarını iktidarda dinleyen olmadı. Hatta KKM’yi literatüre geçecek bir icat gibi gösterdiler. Hazine’ye Merkez Bankası’na hiç yük olmayacak diye açıklamalar yaptılar.
Şimdi Mehmet Şimşek bu ağır yükü “kademeli olarak” hafifletmek, sonunda kurtulmak istiyor.
Faiz çok yetersiz de olsa artırıldı ki, TL kıymetlensin, cazip hale gelsin diye… Ardından bankalara talimat verildi. KKM hesaplarını aşağıya çekmek ve TL’ye yöneliş sağlamak için, bankalar üzerinde baskı oluşturmak üzere “döviz mevduatına uygulanan mecburi karşılık oranları artırıldı” (20 Ağustos)
Çünkü “faiz sebeptir” dayatması yüzünden TL’yi değerlendirecek, TL’ye yönelişi sağlayacak bir faiz artırımı yapamıyorlardı.
Ama ne oldu? Dün açıklandı, vadesi dolan KKM’lerin yüzde 80’ni TL’ye gitmiyor KKM’de kalmaya devam ediyor, kalan yüzde 20’nin büyük kısmı dövize geçiyordu. (Reuters)
Ortodoks iktisadın yüzlerce senelik tecrübelerle oluşmuş genel kurallarını uygulamak yerine böyle “epistemolojik kopuş” icatlarıyla mesele çözmeye kalkınca, mesele çözülmüyor.
TL’NİN DEĞERİ
Temel mesele TL’nin değeriyle ilgilidir. TL aşırı değerli olursa ithalat artıyor, ihracat geriliyor, dış açık büyüyor.
Berat Albayrak'tan beri beş yıl süreyle “rekabetçi kur” diyerek TL’nin değeri aşırı düşürüldü. CB sisteminin uygulamaya konulduğu gün dolar 4.74 liraydı, diyelim 5 lira…
Bugün 26-27 bandında seyrediyor.
Şu habere bakınız:
“UBS ve Credit Suisse tarafınca yayımlanan Küresel Servet Raporu’na göre, Türkiye’nin serveti 9 yılda yüzde 55 eridi. Türkiye›deki hane halklarının toplam serveti 2022 senesinde Türk Lirası’ndaki değer kaybı sebebiyle bir önceki yıla göre 142 milyar dolar azaldı ve 1 trilyon 41 milyar dolara düştü. Son 9 yılda toplam servetteki düşüş miktarı 929 milyar doları buldu. Türkiye’nin küresel servet içindeki oranı ise 2022’de yüzde 0.2 seviyesine gerileyerek, 2001’den beri en düşük seviyeye ulaştı.” (18 Ağustos)
Yanlış iktisat politikalarıyla CB sisteminin faturasıdır bu.
ŞİMŞEK VE ERKAN
Heterodoks ekonomi tıkandığı için, ‘ortodoks’ Mehmet Şimşek ve Hafize Erkan göreve getirildiler. Merkez Bankası Başkan Yardımcılıklarına gene ortodoks iktisatçılar Osman Cevdet Akçay, Fatih Karahan ve Hatice Karahan atandı. Çok isabetli görevlendirmeler.
Fakat başka yok.
Bu kadar bir değişim, güven vermediği için TL’ye yöneliş olmuyor, yatırımcı sermaye gelmiyor. Körfez sermayesiyle 55 milyar dolarlık anlaşmalar imzalandı fakat nakit girişi yok.
Halbuki, merhum Kemal Derviş 14 Nisan 2001’de reform programını, IMF desteğini alarak açıkladıktan sonra 27 Nisan’da IMF ve Dünya Bankası, “10 milyar dolar ek kredi” açıklaması yapmıştı. O zamanki ekonomik hacmimiz için büyük para.
Bu mevzuda benim “Laf Dinlemedi, Merkez Bankası Nereden Nereye” kitabıma bakabilirsiniz.
Neden öyle olmuştu?.. Türkiye’de yapısal reformlar yapılıyor, en başka Merkez Bankası bağımsız hale getiriliyordu. Açıklanan politikalar bu reformlarla güven kazanmıştı.
2010’lu yıllarda Merkez Bankası’nın bağımsızlığını savunarak Erdoğan’la arası açılan Şimşek bugün bu konunda konuşuyor mu?
Netice: Kişiler elbet önemli fakat güven yaratmanın yolu kurallar ve kurumlardır.