Kemal Anadol… 1973'te CHP Zonguldak Milletvekili ve sonrasında mücadeleyle geçen bir ömür. 12 Eylül sürecinde Barış Derneği davasından tutuklandı, kitaplar yazdı ve bu arada avukatlık mesleğini sürdürdü. Kemal Kılıçdaroğlu'nun 2010'da partinin başına geçmesinin ardından 2011'de aktif siyaseti bıraktı. Ancak… Üretmeye devam etti. Dün; Anadol'la CHP üzerine sohbet ettik. Şu tespitiyle röportaja başlamak istedi: “Hukuk fakülteleri 1'inci sınıf öğrencilerine bir madalyon gösterilir. Madalyonun bir tarafı yetki, diğer tarafı da sorumluluktur. Sayın Kılıçdaroğlu'nun istifasını istemek asla ona hakaret anlamına gelmez. Çağdaş dünyada seçimi kaybeden liderin ayrılması bir uygarlık, demokratlık, görgü ve en önemlisi sorumluluk göstergesidir. Buna ters bir uygulama antidemokratik bir görünüm sergilemekte ve kamuoyunda olumsuz etki yaratmaktadır.”
CHP'NİN SORUNU YAPISAL
“CHP'de bugün değişim tartışması var, duayen CHP'li Kemal Anadol değişim tartışmasına nasıl bakıyor?”
Anadol, “Değişim tartışması olumludur. Ama en tehlikeli yanı değişim kavramının içinin boşaltılmasıdır” dedi ve devam etti: “CHP'de değişim, kişilerin ve kadroların yer değiştirmesinden ibaret değildir; olmamalıdır. Aksi halde bunun adı eskiden beri olduğu gibi hizipler mücadelesinden ibaret kalır. CHP'nin sorunu yapısaldır. Değişim ancak bu yapının yenilenmesiyle gerçekleşir. Bu yapı tüzüksel ve programatik iki ana unsurdan oluşur.”
CHP'nin deneyimli ismine göre “saadet zinciri” kırılmalı: “Birinci sorunun çözümlenmesi, uygulanan saadet zincirinin kırılmasıyla olanaklıdır. Bu zincir, genel başkan ve yanındaki oligarşinin yerel seçimlerde belediye başkanlarını belirlemesi, onların da mahalle delege seçimlerinden başlayarak ilçe ve il kongrelerine uzanmasından oluşmaktadır. Seçilen kurultay delegeleri de genel başkan ve oligarşisini parti içi iktidara getirmektedir. Bu kısır döngü kırılmadıkça CHP'nin bugün içinde bulunduğu hantal durumdan ve aday fabrikası görünümünden uzaklaşması olanaklı değildir. Bu konuda yapılacak tek şey, partinin liste kavgalarından uzak, sakın bir ortamda seçimsiz tüzük kurultayı ile partinin demokratik bir yapıya dönüştürülmesidir. Gerçek demokratik bir yarış ancak bundan sonra yapılacak seçimli bir kurultayda oluşabilir.”
KILIÇDAROĞLU YÜZDE 40 DEMİŞTİ…
28 Mayıs gecesinden bu yana tartışılan isim Kılıçdaroğlu. “Kemal Anadol'a göre seçim sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu ne yapmalıydı?” diye sordum: “Sayın Kılıçdaroğlu 13 yılda 12 seçim kaybetti. Çağdaş, demokratik hiçbir ülkede tüm bunlara karşın koltuğunu koruyan başka bir ana muhalefet lideri bulunmuyor. En yakın örneğini Yunanistan'da gördük. Daha bu hafta Yunanistan ana muhalefet partisi SYRIZA lideri Aleksis Çipras, partisinin oy kaybı nedeniyle genel başkanlıktan istifa etti ve bir daha aday olmayacağını açıkladı. 2012'de PASOK Genel Başkanı Yorgos Papandreu, 2014'de İspanya Sosyalist İşçi Partisi lideri Alfredo Perez Rubalcaba, 2019'da İngiliz İşçi Partisi lideri Jeremy Corbin aynı uygulamayı yinelemişlerdir. Kılıçdaroğlu da genel başkan seçildikten sonraki günlerde de aynı şekilde düşünüyordu. 15 Haziran 2011 günü Bursa'da Olay TV programında ‘Genel Başkan olduğumda kendime bir hedef koymuştum. Sosyal demokrat oyların anlamlı bir biçimde artması lazım. Yüzde 40 olmazsa… Biz bu işi götüremedik diyeceğiz, beklediğimiz sonucu alamadık hadi eyvallah deyip bırakacağız' demişti.”
KURULUŞ FELSEFESİNE DÖNMEK
Deneyimli bir isim olarak Anadol'a “Değişim tartışmalarındaki aktörleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yönelttim: “Türkiye'nin ve CHP'nin önce kurtarıcılardan kurtulması gerekmektedir. CHP dünyada örneğine az rastlanan bir partidir. Birkaç kez küllerinden doğmasını bilmiştir. Yeter ki kuruluş felsefesine ve ilkelerine inanan kadrolarca güven altına alınsın. Bu da yeniden yapılanmanın ikinci unsuru olan program çalışmasıdır. Vereceğim en somut örnek ortanın solu hareketidir. Ecevit bu hareketin içinden çıkmıştır. Onun için parti içi iktidara talip kadroların ülkeye ve dünyaya vereceği ideolojik mesajlar önemlidir. Mesajı net olmayan kadrolar ancak hizip biçiminde nitelenebilir ve kısa sürede tek adam yönetimine dönüşür. Hem tüzüksel hem de programatik açıdan, 15 yıla yakın uygulama sahiplerinin bizatihi kendileri değişim konusu iken değişim şampiyonluğuna soyunmaları yanıltıcı ve üzücüdür.”
‘Değişim' kelimesi başkalaşmaya, dönüşmeye savruldu
Kemal Anadol, “CHP'nin bugün bulunduğu siyasi hattı nasıl görüyorsunuz?” soruma şu çarpıcı yanıtı verdi: “CHP bugünkü görünümünden kurtulmalı bir an önce kuruluş ilkelerine dönmelidir. Kemalist ideolojinin egemen unsurları olan devletçilik ve halkçılık temelinde, planlı karma ekonomi ile ulusal çıkarlara ve tam bağımsızlık ilkesine dayanan bir dış politika amaçlamalıdır. Laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu konuda verilen ödünler ve makas değişiklikleri CHP'ye oy veren seçmeni etkilemektedir. Son seçimdeki görüntü budur. Küresel kapitalizm dünyadaki varlığını acımasızca sürdürmektedir. CHP olarak buna karşı emeğin, ortaya çıkan yeni sınıf prekaryanın hakkını savunan bir konumda olmalıyız. CHP seçmeni ile CHP'yi yönetenler arasındaki ideolojik çelişki kesinlikle giderilmelidir. Altı Ok içindeki devrimcilik ilkesi ‘değişim' sözcüğünün çok üstünde bir anlam taşımaktadır. Değişimin zamanla başkalaşmaya, dönüşmeye savrulduğunu ibretle gördük.”
“İnönü, Parti Meclisi'nde karar almadan Ukrayna'dan yana tavır almazdı”
“Kemal Anadol'un CHP'si ile bugünkü CHP arasında nasıl bir fark var?” dediğimde Anadol net yanıt verdi: “1973 ve 1977'de iki kez CHP milletvekili seçildim. 12 Eylül'den önceki SPK (Siyasi Partiler Kanunu) bugünkünden daha ileriydi. Yargı denetiminde ön seçim zorunlu idi. Parti genel merkezlerine sadece yüzde 5 kontenjan hakkı tanınmıştı. CHP parlamenterleri olarak grupta, hükümetteki kendi bakanımız hakkında güvensizlik önergesi verebiliyorduk. Somut bir örnek: Sayın Kılıçdaroğlu'nun yurt dışı gezilerinde söylediği (Ukrayna'dan yana olmak, NATO'nun genişlemesine katkıda bulunmak) gibi partiyi bağlayıcı beyanlar, İsmet İnönü'nün Genel Başkanlığındaki CHP Parti Meclisinde görüşülmeden söylenemez.”