Kayseri’de görevli, 14’ü AKP, biri de MHP’den istifa eden 57 muhtar, CHP Parti Örgütü ve Örgüt Yönetiminden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın kurduğu İç Anadolu Masası ve Kayseri İl Örgütünün çalışmaları sonucunda CHP’ye katıldı.
Tören’de konuşan Kılıçdaroğlu Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi duruma değinerek, “Tarihimizde olmadığımız kadar kamplaştık ve kutuplaştık bu doğru değil.” ifadesini kullandı.
6’lı masa çalışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, “Bizim bir altılı masamız var. Her birimiz ayrı partiyiz, aslında. Her birimizin programı ayrı. Ama her birimizin bir ortak görüşü var. Türkiye’yi Aydınlığa çıkartmalıyız. Devletin geleceği tehlikede” dedi.
Kılıçdaroğlu, törende yaptığı konuşmada; şunları söyledi:
“Kimlik üzerinden siyasette doğru bulmuyorum: Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Tarihimizde olmadığımız kadar kamplaştık ve kutuplaştık. Bu doğru değil. Ben herkesin inancına saygı gösteririm. Allah ile kulun arasına benim girmeye hakkım yoktur. Bu yetki peygambere de verilmemiştir. Kimin inançlı, kimin inançsız olduğunu bir tek yüce yaratan bilir. Hiç kimsenin kimliğine benim itiraz hakkım yoktur. Çünkü hiçbirimiz anne babamızı seçme özgürlüğüne sahip değiliz. Ama annemizle, babamızla, atalarımızda gurur duyarız. Dolayısıyla kimlik üzerinden siyaseti doğru bulmuyorum. Yaşam tarzına saygı göstermek zorundayız. Herkesin yaşam tarzı kendisine aittir. Birlikte olmak zorundayız ve Türkiye’nin bu kutuplaşmayı aşması lazım. Çok büyük sorunlarımız var. Düşündüğünüzden çok daha büyük.”
“MEMLEKETİ AYDINLIĞA ÇIKARTMAK ZORUNDAYIZ”
“Dün Ağrı’daydım. Ağrının nüfusunun yüzde 54’ü, 24 yaşın altında. Her taraf genç, lakin hepsi işsiz. Ne olacak bu çocuklar? 1-2 fabrika varmış. Onlar da özelleştirilmiş ve sonra kapanmış. Herkes, ‘acaba yurt dışına kapağı nasıl atabilirim’ onun arayışı içinde. Oradan bir Kanada damarı bulmuşlar. 10 bine yakın Ağrılı Kanada’ya gitmiş oraya yerleşmiş lakin sonuçta bu memleket bizim memleketimiz. Birlikte, ortak; bu memleketi aydınlığa çıkarmak zorundayız.”
“NİYE SURİYE’NİN İÇ İŞLERİNE KARIŞIYORUZ”
“Bizim bir altılı masamız var. Her birimiz ayrı partiyiz, aslında. Her birimizin programı ayrı. Ama her birimizin bir ortak görüşü var. Az önce söylediğim görüş. Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak zorundayız, bir rayına oturtmak zorundayız. Devletin geleceği tehlikede. Bu olmaz. Biz bütün komşularla dost olmak zorundayız. Niye biz Suriye’nin iç işlerine karışıyoruz? Neden kavga ediyoruz Suriyelilerle? Kaldı ki Orta Doğu coğrafyasıyla biz akrabayız zaten. Akrabayız yani, orada Türkmenler yok mu? Var. Burada da Türkler var, akrabayız. Orada Kürtler yok mu? Var? Burada da var, akrabayız. Orda Araplar var. Burada da var, akrabayız. Geçen Düzce’deydim, orada söyledim, ezogelin çorbasını hepimiz seviyoruz, ezogelin kim? Bizim kızımız, nereye verdik? Suriye’ye gelin verdik. Hâlâ akrabalık var, hâlâ gidip gelenler var. Ailesinin bir kısmı burada bir kısmı orada. Barış varken, bakın Orta Doğu’da barışı sağlamak ne demek biliyor musunuz? Türkiye’nin çok hızlı büyümesi demektir, Türkiye’nin çok hızlı kalkınması demektir. Türkiye dominant ülke, dominant Türkiye. Biz ürettiğimiz malların tamamını Ortadoğu’ya satabiliriz. Orta Doğu’yu besleyebiliriz. Onlar da büyürler, biz de büyürüz. Bizim Avrupa Birliği’ne; tamam, demokratik standartlarını alalım. Güzel, lakin biz bütün mazlum ülkelere de örnek olmak zorundayız. Biz bağımsızlığımızı ilan ettikten sonra bütün mazlum ülkelere ülkeler de bağımsızlık ilan etti. Biz cumhuriyeti ilan ettik. Bütün o Müslüman ülkelerin tamamı cumhuriyeti ilan ettiler. Dolayısıyla biz onlara örnek olmak zorundayız.”
“MUHTARLAR NE KADAR GÜÇLÜYSE DEMOKRASİ O KADAR GÜÇLÜDÜR”
“Muhtar arkadaşlar olarak sizin pozisyonunuz daha farklı. Sizler toplumun kanaat önderisiniz. Seçilmiş kişilersiniz, vatandaşın en rahat ulaştığı, seçilen kişi sizsiniz. Bakana ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz; diğer seçimle gelen pek çok kişi… Belediye başkanına rahat ulaşamaz lakin muhtarın kapısı açıktır. Kapıyı çalar, içeri girer, varsa derdini anlatır. Sizin o açıdan güçlü olmanız lazım. Kendi tarihimizi iyi bilmemiz lazım. Bu topraklarda yapılan ilk seçim, Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. 1833. Yani milletvekili olmadan siz vardınız. Dolayısıyla 1833 yılında muhtarlık kurumu oluşturulmuşsa ve o tarihte bir muhtar seçimle gelmişse, sizin güçlü olmanız lazım. Siz ne kadar güçlü olursanız, demokrasi de o kadar güçlü olur. O nedenle muhtarlık kurumunun güçlenmesi lazım. Artı, sosyal yardımların muhtarlar eliyle dağıtılması lazım. Benim inancım böyledir. Çünkü bir mahallede, bir köyde kimin fakir kimin zengin olduğunu en iyi muhtar bilir. Onunla ilgili bir hikâye anlatayım. Sencer Ayata diye bir hocamız vardı. ODTÜ’de. Türkiye’de yoksulluk araştırması yapılacak. Dünya Bankası’yla anlaşıyorlar. Diyorlar ki ODTÜ’den sosyolog Sencer Ayata var, ‘siz yapın.’ Seçiliyor. Protokol yapılıyor, iyi de Sencer Ayata, ODTÜ lojmanlarında oturuyor. Kim yoksul, nereden bulacak yoksulları? Birisi diyor ki, ‘mahallenin muhtarını ya da mahallenin bakkalına bulacaksın; kim yoksuldur, kim değildir, onlar size ev ev verirler. Onlar sizi görüştürürler’ O da gidiyor, mahallelerin muhtarını buluyor, muhtar anlatıyor; şu evlerde fakirlik var, gidin onlarla görüşün. Hatta bir mahallenin bakkalı da diyor ki, ‘hangi evde bu akşam tencere kaynamaz ben onu da bilirim, o eve ben bir paket makarna gönderirim’ diyor. Dolayısıyla bu gerçeğin bilinmesi lazım ve muhtarlık kurumunun güçlendirilmesi lazım. Dünyanın değişimine Türkiye’nin de ayak uydurması lazım ve teknolojisini geliştirmesi lazım. Bu da çok önemlidir.”
“HATAMI RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRSİNİZ”
“Siyasette olmazsa olmaz bir kural vardır. Siyasetçi millete hesap vermek zorundadır. Çünkü sizin paranızı vatandaşın parasını harcıyor. Ben kendi cebimden para harcamıyorum. Sizin ödediğiniz vergileri ben harcıyorum, iktidar olduğunda harcayacağım. O zaman size hesap vermek zorundadır siyasetçi. Milletin parasını harcıyorsan, millete hesap vereceksin. Partiye geliyorsunuz, benim başımın üstünde yeriniz var. Ve ben eleştiriye açık bir insanım her şeyi ben bilirim demem en doğruları ben söylerim de demem. Dolayısıyla eksiğim, hatam varsa rahatlıkla söyleyebilirsiniz, rahatlıkla tartışabiliriz. O nedenle beni evde en çok eşim eleştirir. ‘Şurada hata yapıyorsun’ der, bazen düşünürüm ‘ya doğruyu söylüyor galiba biz burada hata yapmışız.’ Dolayısıyla o çerçevede bakmak lazım. Atalardan kalan güzel bir sözümüz var. Akıl akıldan üstündür diye öyle düşüneceğiz, tartışacağız ve kararımızı ona göre vereceğiz.”