Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in gündeme dair sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Gezi, Türkiye’nin yetişmiş genç kuşağının kendi ülkesine, doğasına, yaşadığı kente sahip çıkma mücadelesidir. Bir aydınlanma mücadelesidir. Gezi’nin bir başka özelliği de baskıcı rejime, diktatöre boyun eğdiren, diz çöktüren bir eylemdir" dedi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İdlib kriziyle ilgili “Bu güzel ülkeyi, bir terör örgütünün korucusu olma pozisyona getirmeyi Erdoğan nasıl hazmedebiliyor” diye soruyor. Darbe tartışmaları için “Ne darbesi Allah aşkına. AKP yeni bir mağduriyet alanı yaratmak istiyor” diyor. Kılıçdaroğlu, iktidar seçmeni dahil hiçbir ailenin eğitim sisteminden memnun olmadığını söylerken, bir kuşağın heba edildiğini belirtiyor. Yoksulluk içinse önemli bir iddia ortaya koyuyor: Çöp konteynırlarından beslenen on binlerce ailenin yüzde 90’ı geçmişte AKP’ye oy verenler...
- İdlib ile başlayalım: Tam savaş çıktı çıkıyor derken 5 Mart’ta da Putin, Merkel ve Macron ile liderler zirvesi yapılacağı haberi geldi. Bir yandan Soçi Mutabakatı’na dönüş sinyalleri veriliyor, bir yandan bu ay sonuna kadar süre tanınıyor... Türkiye Suriye’de sıkıştı mı?
Bizim orada gözlem noktalarımız var, bunların bir kısmı Suriye’nin kontrolüne geçen bölgeler içinde kaldı. Rejim kendi topraklarından teröristleri ayıklamak istiyor. Bütün dünya da bunların terörist olduğunu kabul ediyor. Türkiye ise Erdoğan’ın politikasıyla adeta, terör örgütlerini himaye eden bir ülke durumuna geldi. Bu güzel ülkeyi, bir terör örgütünün korucusu olma pozisyonuna getirmeyi Erdoğan nasıl hazmedebiliyor? Erdoğan, neredeyse Türkiye’yi HTŞ’nin hamisi durumuna getirdi. Dış politikada egemen güçlerin taşeronluğuna soyunursanız başınız beladan kurtulmaz. Erdoğan, bazen ABD’nin bazen Rusya’nın bölgedeki taşeronluğuna soyundu. Amerika, kendi askerinin ölmesini istemez ama bizim askerlerimiz ölüyor, şehit oluyor. Siyasi iktidarın, Suriye’deki iç savaşın başladığı tarihten günümüze, sürdürdüğü yanlış politikanın sonucu evlatlarımız şehit düşüyor. Acı olan bir başka gerçek ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, İdlib’de tam olarak ne yaşanıyor, bilmiyor. Askerlerimizin dahi nasıl şehit düştüğünü Rus kaynaklarından öğreniyoruz. Oysa tek bir Mehmetçiğimizin tırnağı dahi, Suriye’nin tamamından daha değerli.
- Erdoğan geçen hafta yaşananlar için ‘savaş’ dedi...
Yaşananlar savaş ise bundan milletimizin, milletimizin egemenliğini temsil eden TBMM’nin neden haberi yok? “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” diyoruz, bunu kalkıp açıklıyoruz, sonra da “HTŞ orada kalacak” diyoruz. Niye kalacak? Niye savaşıyoruz, hangi gerekçeyle savaşıyoruz? Türk ordusu ve Suriye ordusunun, Rus ordusunun savaşmasının mantıklı gerekçesi var mı? Ben Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve oradan göç istemiyorsam konuşacağım kişi bellidir. Suriye sınırı içinde kalmak koşuluyla siviller için olanakları yüksek kamplar yapılır. Bu kamplar için AB’den de destek alınır. Suriye ve Rusya’nın cihatçı gruplara yönelik saldırılarında neden taraf oluyorsun? Siyasi iktidarın acilen TBMM’ye bilgi vermesi gerekiyor.
GEZİ BİR DİKTATÖRE DİZ ÇÖKTÜRDÜ
- Osman Kavala’nın Gezi davasından beraat edip 15 Temmuz davasıyla yeniden tutuklanmasına ne diyorsunuz?
AK Parti iktidarda 17 yılı bitirdi, 15 Temmuz’dan sonra yapılan Yenikapı toplantısında “Camiye, adliyeye, kışlaya siyaset girmesin” dedim. Bu üç yere siyaset girerse beka sorunu çıkar, gerilim olur. 20 Temmuz darbesinden sonra üç yeri de siyasallaştırdılar, hâlâ devam ediyorlar. AK Parti’nin il, ilçe başkanlarını hatta AK Parti yönetimlerinde görev alan avukatları hâkim diye tayin ettiler. Gezi, Türkiye’nin yetişmiş genç kuşağının kendi ülkesine, doğasına, yaşadığı kente sahip çıkma mücadelesidir. Bir aydınlanma mücadelesidir. Gezi’nin bir başka özelliği de baskıcı rejime, diktatöre boyun eğdiren, diz çöktüren bir eylemdir. Osman Kavala ve benzerleri üzerinden intikam almaya çalışıyorlar. FETÖ’cülerin mağduru olmuş kişileri, bugün FETÖ ile ilişkili göstermek, kendi ayıplarının, yanlışlarının, “siyasi ayak” olma durumlarının üstünü örtmek için suçluyorlar. Fakat bunlar geçecek, Türkiye ilk seçimlerin ardından büyük bir hızla gerçek anlamda yargı bağımsızlığına kavuşacak. Kimse umutsuz olmasın.
- Yargının içinde bir kavga olduğunu düşünüyor musunuz?
Yargıda kavga yok. Yargıda, hukukun üstünlüğüne inanan ve buna göre karar vermek isteyen yargıçlar var, bir de siyasi otoritenin emrinde olan yargıçlar... Yargı böyle akıl almaz bir sürecin içinde… Yargının içinde hâlâ bugün gerçekten de yargıçlık, savcılık yapmak isteyen düzgün, ahlaklı insanlar var. Hukuk nedir, hukukun üstünlüğü nedir, bütün bunları içselleştiren, bu konuda eğitim alan, bu konuda dünyayı gözleyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarını düşünen, bu çerçevede bakan, demokrasi, özgürlükler penceresinden dünyaya bakan bir yargı camiası var. Bir de tümüyle Sarayın emrinde olan bir yargı camiası var. Zaten Türkiye ikiye bölünmüş durumda. Bir Sarayın Türkiyesi bir de halkın Türkiyesi diye. Sarayın hâkimleri var, bir de halkın hâkimleri. Sarayın işadamları var, bir de gerçekten alın teri döküp mücadele edip üreten, ihracat yapan ülkesine döviz kazandıran işadamları var.
- Bu kadar uzun süreli bir iktidarın, bunca yıpranmışlığa rağmen hâlâ yüzde 38 oya sahip olduğu görülüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki her yurttaşımızın siyasi tercihi kutsaldır. Ancak siyasi iktidarın seçmen gözündeki itibarı büyük bir hızla düşüyor. Dolayısıyla, “Yaşanan onca sıkıntıya rağmen siyasi iktidar neden şu kadar destek alıyor” gibi bir yaklaşım üzerinden tabloya bakmak doğru değil. Toplumu demokrasi, ekonomi, insan hakları, yargı bağımsızlığı ve üretim ekseninden kopararak inanç, etnik kimlik, yaşam tarzı eksenli bir siyaset tarzına oturtur ve buradan siyaset yaparsanız bu size bir dönem için iktidar sağlar. Bu şekilde bir siyasetin ülkeye maliyetini gösteren en iyi örnek Ortadoğu bataklığıdır. Aynı siyaseti Türkiye’de Erdoğan yaptı ve sürdürmeye çalışıyor.
- İnanç bağlamında mı söylüyorsunuz?
İnanç bağlamında, etnik kimlik ve yaşam tarzı bağlamında toplumun ayrıştırılmasından bahsediyorum. Kişi işsiz, bildiği halde ya inanç ya da yaşam tarzı bağlamında aynı frekansta olduğu için oyunu kendi açlığı, kendi yoksulluğu üzerine kurmuyor ama başka bir şey üzerine kurdu ve o bağlamda gidip sandığa oy verdi. Ancak bu tablo artık değişiyor. Yurttaşlarımız bu tarz bir siyasetin devamından yana değil artık. Bu değişimin son örneğini 31 Mart yerel seçimlerinde gördük. Ülkemizin önemli bir bölümü demokrasiden yana tercihini yaptı. Biz dünya siyasi tarihine de örnek olacak şekilde bir diktatörü sandık yoluyla yendik. Sandık dışındaki tüm olasılıkları çöpe attık. Haliyle, siyasi tercihlerini uzun yıllar mevcut siyasi iktidardan yana yapmış olan vatandaşlarımız da dahil olmak üzere, milyonlarca vatandaşımız içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının, çocuklarının iyi bir eğitimden mahrum kalmasının nedeninin, dış politikadan toplumsal barışa kadar, yaşanan tüm sorunların nedeninin mevcut siyasi iktidar olduğunu görüyor ve çarenin evrensel standartlarda bir demokrasiye kavuşmak olduğunu biliyor.
- Darbe tartışmaları yeniden tedavüle sokuldu ve tartışma yine Kemalistler üzerinden yürütülmeye çalışıldı. Darbe tartışmalarını değerlendirir misiniz?
Ekonomi perişan vaziyette. Mutfaklarda gerçekten yangın var. İşsizlik almış başını gidiyor, Türkiye’nin gerçek gündemi bu. Darbe falan filan… Ne darbesi Allah aşkına? Bana kim çıkıp da darbeler bu ülke için yarar getirmiştir diyebilir? Tartışma tamamen AK Parti’nin gündemi saptırmak, yeni bir mağduriyet alanı yaratmak istemesiyle ilgili.
- Erdoğan grup toplantılarını sizden sonraya aldı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Uzun süredir değişmiş olan pozisyonumuz son iki haftada iyiden iyiye somutlaştı. Son iki haftaya baktığınızda görülen budur: son iki haftadır Erdoğan’la pozisyonumuz değişti. Eskiden o söylerdi biz cevap verirdik. Şimdi biz söylüyoruz o cevap veriyor. Grup toplantılarını dahi bu yeni gerçekliğe uygun olarak planlıyor. Ancak buna karşın söyleyebileceği yeni bir şey de yok. Sabah akşam “Acaba Kılıçdaroğlu ne diyecek, ben arkadan ne diyeceğim” diye düşünüyor. Peki, ne söylüyor? Hiçbir şey!
HİÇBİR DELEGEYE ’GEL ŞÖYLE OY KULLAN’ DEMEDİM
- Kurultay için geri sayım başladı, tabii tartışmalar da… Özellikle kendinize yakın delege seçilmesini istediğiniz iddiaları var...
Genel başkan olarak bugüne kadar örgütlere istediğim zamanı ayıramadım. “Şu kişi şu görevi üstlensin, şunlar delege olsun, şunlar kurultay delegesi olsun” diye de bir çalışmam olmadı. Hiçbir delegeye de telefon açıp, “Ya arkadaş kurultay var, gel şöyle oy kullan” demedim. Bu asla doğru değil. Demokrasiyi içselleştirmiş bir partiyiz. Şimdi havuz medyası eleştiriyor bizi. Bir dönüp baksınlar AK Parti’de demokrasi mi var Allah aşkına? Belediye başkanını tutup kulağından kapının önüne koydu, ses bile çıkarmadılar. Bir kişi de “Milletin oyuyla seçildi” demedi. Kulağından tuttu, kapının önüne koydu, istifa etmeyene de “İstifa etmezsen sana gösteririm” dedi, tehdit etti. Demokrasinin D’sini dahi bilmiyorlar. Bu süreç içerisinde en sağlıklı seçimleri yapan, yani demokrasiyi en sağlıklı şekilde hayata geçirmeye çalışan ise biziz. Elbette “Her şeyimiz mükemmel” demiyorum. Eksiğimiz, yanlışımız, kusurlarımız olabilir ama mümkün olduğu kadar en iyi şekilde örgütlerin seçim yapmasını istiyoruz.
ÇÖPTEN BESLENENLERİN YÜZDE 90’I GEÇMİŞTE AKP’YE OY VERENLER
- CHP’nin her kesime ulaşması için epey zamandır çalıştığınız biliniyor... Ulaşabildiniz mi?
Toplumun tüm kesimlerine ulaşma hedefiyle başlattığımız çalışmaların miladı 16 Nisan 2017 referandumu kapsamında yürüttüğümüz kampanyadır. Kabul etmek gerekir ki örgütümüz de katılmasını istediğimiz kesimler de bu türden buluşmalara henüz hazır değildi. Fakat bu yeni kampanya tarzımızda ısrarlı davrandık. Örgütümüz de benimsedi, kentin kanaat önderlerinin katılımı da hızla arttı. Düzenlediğimiz toplantıların “CHP’yi rahatlıkla eleştirebildikleri, CHP’ye yönelik düşüncülerini özgürce ifade edebilecekleri toplantılar” olduğunu gördüler. Sanayicilerimiz, iş insanlarımız, muhafazakâr dünyanın önemli isimleri Türkiye’nin temel problemlerine ilişkin CHP’nin çözüm önerilerini bizzat benim ağzımdan dinleme şansı buldular. Öte yandan, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi sonrasındaki süreçte ortaya çıkan KHK mağduriyetlerini de demokrasi, insan hakları, adalet çerçevesinde değerlendirdik. Demokrasiyi, insan haklarını, adaleti merkeze alan çabalarımız sayesinde CHP’nin kapısından içeri girmemiş kişiler, bize mağduriyetlerini iletmeye başladılar. CHP’li olmayanların tamamına ulaştık dersek doğru değil tabii ki. Ama yanlış algıları büyük ölçüde kırmayı başardık. Hayatı boyunca CHP’nin önünden geçmeyen kişilere bile ulaşmaya çalıştık. Onlara sadece sorunları değil, bunları nasıl çözeceğimizi de anlattık. Dolayısıyla hep eleştiren CHP değil, her soruna çözüm üreten CHP noktasına geldik bu süreçte.
- Siz bu toplantılarda ne diyorsunuz?
“Tabii bizi rakiplerimiz anlatıyor, kabahat bizde, gelip size kendimizi anlatamadık ya da anlatmadık” diyorum. Tabii bu insanlar koşa koşa gelip bize oy verecekler demiyorum ama biz CHP’ye oy versin, vermesin, toplumun her kesimiyle sıcak, samimi bir bağ kurmaya çalıştık. Kişilerin, kimliğini, inancını, yaşam tarzını siyasete malzeme etmedik. Onların yaşam tarzları, inançları, kimlikleri, onların onurudur, istedikleri gibi yaşarlar. Şunu söylüyorum; sizin çocuğunuz işsizse ben çözmek zorundayım. Yoksulluk varsa, gidermek zorundayım, siyaseti bunun için yapıyorum. Vatanımızda hepimiz huzur içinde yaşayalım...
- İkna etmekte zorlandınız mı?
Hiç zorlandığım bir nokta olmadı. Onlara hangi konuyu nasıl düşündüğümüzü, yeri geldiğinde eksikliklerimizi de söyledim. Toplantıdan sonra çoğu “Biz CHP’yi böyle bilmiyorduk” dedi. Çünkü toplantılarımızın temel kuralı, tüm katılımcıların bana özgürce, istedikleri soruları sorabilmeleri esasına dayalı. Dolayısıyla karşılıklı bir samimiyet oluşuyor bu toplantılarda. Bu toplantılar bazen 3-3.5 saat sürüyor. Tabii biz de onlara soruyoruz “Neden bize oy vermiyorsunuz?” diye. Dolayısıyla bu toplantılar sayesinde birbirimizi karşılıklı olarak daha yakından, daha iyi tanımış oluyoruz. Bu toplantılar ağırlıklı olarak da basına kapalı oluyor, haliyle de daha rahat bir tartışma, tanışma ortamı sağlanıyor. Biz bu toplantıların sonunda, katılımcıların hemen politik tercihlerini CHP’den yana değiştirmelerini beklemiyoruz elbette. Bu politik tercih değişimi zaman içinde olur. Bizim için daha da önemlisi, CHP’yi tanımaları. Bu tanışma sürecinin meyvelerini de mutlaka alıyoruz, alacağız zaten. 31 Mart yerel seçim başarısı bu tanışmanın bir sonucudur. Ve şu da önemli tabii ki; katılımcıların büyük bir kısmı Türkiye’yi içinde bulunduğu derin krize sokanın, mevcut siyasi iktidar olduğunu kabul ediyorlar, toplantıların sonunda.
- Oy oranınız arttı mı?
Artıyor tabii, bu bizi mutlu ediyor. Oyu artırmak kolay değil. Yarın seçim olacakmış gibi 24 saat çalışıyoruz. Toplumu sağ-sol diye ayırmanın bugün için doğru olmadığını, demokrasiyi savunanlar ve savunmayanlar olarak ayrıştığımızı düşünüyorum. Demokrasiyi savunuyorsak o zaman tek adam rejiminin doğru olmadığını, bu rejimin Türkiye’ye yarar getirmediğini, tam tersine kaos getirdiğini görmeliyiz. Ekonomide ciddi sorunlar var, dış politikada açmazlarla karşı karşıyayız, eğitim iflas etti, üniversiteler bilgi üretemez noktaya geldi. Yurttaş, bunun faturasının doğrudan doğruya kendisine yansıdığını da gördü. Yoksulluğu, işsizliği gördü. Bir sürü laf ediyorlar, “İşsizliği önleyeceğiz” diye ahkâm kesiyorlar ama yok. Çöp konteynırlarından beslenen on binlerce aile var ve bunların yüzde 90’ı geçmişte AK Parti’ye oy verenler.
- Siz çöp konteynırı diyorsunuz, Diyanet pazara geç saatte gidilmesini öneriyor...
O, akşam saatlerinde pazara giderseniz daha ucuza alışveriş yaparsınız diye ifade etti. Ben o tartışmaya girmek istemiyorum. Hayatın şu gerçeği var, akşam pazar artıklarından geçimini sağlayan on binlerce aile var. Pazarcı tezgâhını akşam saatlerinde topluyor, çürükleri atıyor, ama bu atıklardan beslenen, çoluk çocuğunun rızkını buradan sağlayan on binlerce aile var.
BİR KUŞAĞI HEBA ETTİK
- Eğitim sistemini konuşalım istiyorum. Özellikle son zamanlarda cemaat ve tarikatların milli eğitime nüfuz etmesiyle ilgili ailelerin kaygıları var...
Hiçbir aile çocuğunun eğitiminden memnun değil. AKP seçmeni dahil. Eğitim sisteminin tam bir facia olduğunu görüyorlar. Bu eğitim sistemiyle Türkiye’nin çağı yakalaması mümkün değil. Eğitimin özünde yatan çocuğun merak duygusunu büyütmek ve o merak duygusuna yanıtlar aramasını sağlamaktır. İşin özünde yatan budur. Çocuk okuma-yazmayı öğrenecek. Sorgulayacak hayatı, meraklarını giderecek; ne kadar nitelikli, kaliteli sorular sorabiliyorsa o çocuk o eğitimden o kadar yararlanmış demektir. Eğitim sistemimiz 4+4+4 ile bir facianın içine sokuldu. Bakın bu sistem Milli Eğitim Bakanı ile görüşülmedi, eğitim şûrasında görüşülmedi, kalkınma planlarında yoktu. Bakanlar Kurulu’nda görüşülmedi. Beş AKP milletvekili bu teklifi verdi, hiçbiri eğitimci değildi. Eğitim politikasının nasıl bir felakete sürüklendiğini bununla gördük. Bir kuşağı heba ettik.
- Türkiye’nin en önemli problemi yoksulluk mu, demokrasi mi?
Türkiye’nin temel sorunlarından birincisi demokrasidir. Demokrasisi kökleşmemiş hiçbir ülke büyümemiştir, gelişmemiştir. İkincisi eğitimdir; eğitim topluma sınıf atlatır. Ama eğitimle geriye giden bir toplum oluştu. Dış politikadaki davranış biçimi önemlidir. Herkesle kavga içine giren bir Türkiye var bugün. Diğer sorunumuz toplumsal barışımızdır ki bunu kaybettik ve tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Ailelerin dağılması, uyuşturucu kullanma yaşının 10’a kadar düşmesi, suç oranlarının artması, kitleler halinde intiharların artması, iflasların artması bunu gösteriyor. 20 milyonu aşkın icra dosyası var. Hapishaneler tıka basa dolu. Akıl tutulması ve akıl dağılması süreci içindeyiz. Bu kaostan Türkiye nasıl çıkabilir, biz bunun üzerinde çalışıyoruz.
- Şöyle bir algı da var: Öyle bir erozyon söz konusu ki bugün CHP iktidara gelse eli kolu bağlanır...
CHP iktidara geldiği gün itibarıyla ülke rayını oturmaya başlar. Beş yılın sonunda da Türkiye’nin temel problemleri büyük ölçüde çözülmüş olur. Son derece nitelikli kadrolarımızla Türkiye’yi yönetmeye hazırız. Türkiye’yi yönetecek güçlü, donanımlı ekiplere sahibiz. CHP iktidarında Türkiye nefes alacak, buna inanıyorum…
- İlk ne yaparsınız?
Demokrasiyi savunan tüm siyasi partilerle birlikte demokratik parlamenter sistemi yeniden inşa etmemiz lazım. Bu eskiye döneceğiz anlamında değil, darbe hukukundan kesinlikle hukuk sistemimizi temizleyeceğiz. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de askerlerin getirdiği ve toplumu kıskaç içine alan düzenlemeler vardı, o düzenlemeleri kaldıracağız. Parlamentonun daha güçlü hale gelmesi lazım. Yürütme ile parlamento arasında hem sağlıklı bir işbirliği hem sağlıklı bir denetimin olması lazım. Güçler ayrılığı ilkesi bu bağlamda yeniden ele alınmalı. Yargının evrensel standartlarda, hukuk üretmesi, insan haklarına saygı göstermesi lazım. Ve güçlü sosyal devleti inşa etmemiz gerekir.
TEMEL STRATEJİ MİLLET İTTİFAKI’NI BÖLMEK
- Babacan’ın partisi CHP’den oy alır mı?
Hangi partinin, hangi partiden oy aldığına, alabileceğine yönelik bir tartışma yersiz. Bugünün gerçeği şudur: Benim ve CHP’li arkadaşlarımın yıllar öncesinden itibaren kararlılıkla dile getirdiği başlıklar, diğer partilerin de ana gündemi haline geldi. Bizim gündeme getirdiğimiz, “Şeffaflık, denetlenebilir olmak, liyakat, hak, hukuk adalet, ekonomide yapısal reformlar, barış eksenli bir dış politika, parlamenter demokrasi, Cumhuriyetimizin demokrasiye taçlandırılması” vb. başlıkları muhalefette yer alan diğer siyasi partiler tarafında da dile getirilmeye başlandı.
- İddia edildiği gibi bir üçüncü blok arayışı var mı?
Ben zaman içinde demokrasi için kurduğumuz ittifakın büyüyeceği kanısındayım. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de bize göre bir sağ-sol siyaseti yok. Demokrasiden yana olanlar - otoriter rejimden ve bu otoriter rejimin yarattığı popülizmden yana olanlar var. Temel ayrım bu. Sağ-sol ayırımının çok daha ötesinde öncelikle demokrasiyi hep birlikte inşa etmeliyiz, bu ortak payda üzerinde açacağımız yoldan bu ülkenin tüm demokratları yürümeli. Çok sık tekrarlıyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmalıyız… Erdoğan’ın temel stratejisi Millet İttifakı’nı bölmek, ittifakın daha da büyümesini engellemek. Ama demokrasi gibi insanımızın vazgeçemeyeceği bir çimento, ittifakın gün geçtikçe güçlenmesini sağlıyor. Bu da bir başka siyasal gerçek. Çünkü Millet İttifakı’nı oluşturanlar demokrasiyi savunuyorlar.
MİLLİ KURTULUŞ TARİHİMİZE İHANET
- ‘Her an seçim olacak gibi çalışıyoruz’ diyorsunuz, erken seçim bekliyor musunuz?
Beklemiyorum. Çünkü erken seçime karar verecek tek bir kişi var. O da Erdoğan… “Parlamento oturacak, erken seçim kararı alacak” hayır, hayal bu. Parlamentoda AKP ve MHP çoğunluğu var, onlar Erdoğan ne derse “evet” diyorlar. Dolayısıyla Erdoğan erken seçime gidelim dediği zaman parlamentodan erken seçim kararı çıkar. Parlamento tek adam rejimiyle beraber gücünü büyük ölçüde yitirmiş bir kuruma dönüşmüştür. Yani Gazi Meclis, Milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclis olmaktan çıkmış, bir kişinin üzerinde tahakküm kurduğu bir Meclis haline dönüşmüştür. Aslında bu bizim milli kurtuluş tarihimize de ihanettir. O Meclis ki Mustafa Kemal’e başkomutanlık yetkisini bile üç ay süreyle veriyor, Kurtuluş Savaşı’nı yönetiyor. O Meclis maalesef bugün bir kişinin iki dudağı arasında yönetilen bir kuruma dönüştü.
CNN TÜRK CHP’YE KUMPAS KURUYOR
- MHP Genel Başkanı sizi çok eleştiriyor ama siz cevap vermiyorsunuz. Bir nedeni var mı?
Sayın Bahçeli ile özel bir tartışma alanına girmek istemiyorum. Sayın Bahçeli Erdoğan’ı dinliyor, Erdoğan’ın söylediklerini dile getiriyor. Dolayısıyla ayrıca Sayın Bahçeli’ye cevap vermeyi çok doğru bulmuyorum. Bizim muhatabımız Erdoğan.
- Bir de CNN Türk boykotu var…
BOYKOT DEMİYORUZ, CNN TÜRK’E ÇIKMAMA KARARI ALDIK.
- Çıkan partililerin ihracını istediniz. Bu demokratik mi?
Biz CNN Türk’ün yayın politikasına müdahale etmiyoruz. İstedikleri gibi yayın yapabilirler. Biz çıkmama kararı aldık. Çünkü yayın politikası ile CHP’ye kumpas kurulduğu kanısındayız. Biz bunu uygun görmedik, dolayısıyla çıkmama kararı aldık, yoksa CNN Türk istediği gibi yayın yapabilir. A Haber’e de çıkmıyoruz. A Haber istediği gibi yayın yapıyor. Arkadaşlarımızın çıkmasıyla ilgili ihraç istemimizin arkasında, CNN ile ilgili kararımızın MYK kararı oluşu var. Eğer bir partilimiz “Ben MYK kararını tanımıyorum” diyorsa o partili değildir, o zaman partiden ayrılması lazım. Partiden ayrılıp istediği televizyon programına ya da kanalına çıkabilir.
ATATÜRK’ÜN MİRASINI YOK ETMEK İSTİYOR
“İş Bankası meselesi darbe dönemlerinde CHP’nin hep yaşadığı bir gerçektir. Kenan Evren ve arkadaşları ne yaptıysa Erdoğan da aynı şeyi yapıyor. Biz de yargıya başvuruyoruz. Ben “Hiç kimsenin mal ve can güvenliği yok” derken kıyameti koparıyorlardı. Gerçekten yok. Bu ülkeyi kuran insanın iradesini dahi yok sayıyorsanız, herkesi yok sayarsınız. Erdoğan, Atatürk’ün mirasını bir şekilde yok etmek istiyor. Bütün amacı bu…”
YARIŞMA GÜZELDİR
- İstanbul ve Ankara belediye başkanları karşılaştırılıyor. Kimi Mansur Yavaş’ı kimi Ekrem İmamoğlu’nu beğeniyor. Bu kıyaslamaya nasıl bakıyorsunuz?
Yarışma her zaman güzeldir. Belediye başkanlarımız verdiği hizmetlerle birbirini aşmaya çalışıyor. Şu anda gayet iyi gidiyorlar.