CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı dövize endeksli mevduat hesabı uygulamasına ilişkin, “Faize kur garantisi verilir mi yahu? Yani döviz garantisi veriyorsun. E hani Türk lirası? Diyor ki ‘Eğer dolar daha fazla yükselirse meraklanma, ben farkı ödeyeceğim’ diyor. Kimin cebinden ödeyeceksin? Kendi cebinde mi ödeyeceksin? Hayır. Fakirin fukaranın cebinden ödeyeceksin. Böyle bir rezaleti Türkiye Cumhuriyeti tarihi görmemişti” dedi.
Ekonomik gelişmeleri, erken seçim tartışmalarını ve iktidarın politikalarını değerlendiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Kendisi bilir. Biz, erken seçimi, vatandaş daha fazla mağdur olmasın diye istiyoruz. Çünkü, gecikilen her günün topluma maliyeti, insana maliyeti, gençlere maliyeti, kadınlara maliyeti, ailelere maliyeti artıyor. Pahalılık var, zam var, zulüm var. İnsanlar perişan vaziyette. Böyle bir durumda ne yapılır? Sağlıklı işleyen bir demokraside halkın hakemliğine başvurursun. Kendisine güveniyorsa -ki o söylediğine göre kendisine güveniyor- o zaman sandığı koyar, oyu alır ve döner bana der ki ‘Bak Bay Kemal, ben sana demedim mi tekrar kazanacağım diye. Sandığı koydum ve kazandım. Sen de sesini kes’. Ben şimdi halkın sesini dillendiriyorum. Halkın sorunlarını dillendiriyorum. Halkın sorunu var, dertleri var, perişan vaziyette. Kara kış geldi; elektrik faturasını ödeyemeyen var, doğalgaz faturasını ödeyemeyen var, eğitim masraflarını karşılayamayan var. Dolayısıyla böyle bir tablo var. Biz, kendisine iyilik yapıyoruz aslında. Erken seçim kararı alır veya almazlar. Kendileri bilirler. Almazlarsa bu bizim lehimize. Almazlarsa bu perişanlık devam edecek yani, millet daha fazla görecek perişanlığı.
“ERDOĞAN’I ARTIK CİDDİYE ALMAK DOĞRU DEĞİL”
Bunun dışında Erdoğan’ı artık ciddiye almak doğru değil. Erdoğan, ülkeyi yönetemiyor. Yönetme gücü de yok. Yönetme kapasitesi yok. Yönetme bilgisi yok. Yönetme birikimi de yok. Bizi dinleyen vatandaşlar diyebilirler ki ‘19 yıl yönetti’. 19 yıl satarak yönetti. Cumhuriyet’in bütün kurumlarını tek tek PETKİM’den tutun, kağıt fabrikalarına kadar, bankalara kadar her şeyi sattı. Satarak memleketi götürdü. Bugünlere getirdi. Şimdi satacak bir şey yok. Şimdi BOTAŞ’ı satıyorlar. Tank Palet’i Katarlılara sattılar. Türkiye Varlık Fonu kurdular. Varlık Fonu içindeki firmaları satmayı planlıyorlar. Satarak yönetiyor. Bu şuna benziyor. Paranız yok, yeteri kadar geliriniz yok. Evde buz dolabını sattınız, çamaşır makinasını sattınız, televizyonu sattınız bir süre idare ettiniz. E sonra ne olacak? Nereye kadar götürecekler bunu? Götüremiyorlar. Kendisine iyilik yapıyoruz. Getirirsiniz sandığı, memleket nasıl yönetilir gösterelim. Huzur nasıl sağlanır gösterelim. Kamplaşma nasıl önlenir gösterelim. Bu memlekette barış nasıl olur gösterelim. Güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir gösterelim. Milletin iradesi nedir, iradeye saygı nasıl olur gösterelim. Yolsuzluklarla nasıl mücadele edilir gösterelim. Devlet nasıl saydam olur gösterelim. Bir ülkenin sorunlarını çözmek için nasıl adımlar atılır gösterelim. Bunların hepsini yapabiliriz. Yapıyoruz da zaten.
“BİZ KAYSERİ’Yİ YÖNETİRSEK ÇOK DAHA FARKLI BİR KAYSERİ ÇIKACAK ORTAYA”
Kayseri’de toplantı yapmamızın nedeni, Kayserililerin bizim belediye başkanlarını görmelerini istedim. Bizim belediye başkanlarımızın hepsi başarılı. Onları fiziken de görsünler. Arzu ettikleri soruları sorsunlar. Nasıl yönettiklerini sorsunlar. Yönetmede bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadıklarını sorsunlar. Artı, genel ekonomik durumla ilgili, genel politik durumla ilgili sorular yöneltebilirler. Dolayısıyla belediye başkanlarımızla Kayserililer arasında sıcak samimi bir ilişki olsun istedim. Bu sadece merkez değil, bütün ilçelere gitti belediye başkanlarımız. Gezdiler, nabzı tuttular. Vatandaşı dinlediler. Karşılaştıkları sorunları dinlediler. Bu sorunları kendi bölgelerinde nasıl çözdüklerini anlattılar. İhalelerini nasıl yaptıklarını anlattılar. Millete nasıl her kuruşun hesabını verdiklerini anlattılar. Dolayısıyla Kayseriliye biz, Kayseri’yi yönetirsek çok daha farklı bir Kayseri çıkacak ortaya; çok daha dinamik, çok daha enerjik bir Kayseri çıkacak ortaya, bunu kendilerine ifade ettik. Son derece güzel ve başarılı bir çalışma oldu. Kayserili iş dünyası dışında, Kayseri’nin içindeki bazı özel gruplarla da biz toplantılar yaptık. Örneğin engelli aileleriyle bir toplantı yaptık. Yaklaşık bin küsur engelli ailesi gelmişti. Onların sorunlarını nasıl çözeceğimizi, aile destekleri sigortasının ne olduğunu, bu sigortanın neden bugüne kadar çıkarılmadığını, biz bu sigortayı çıkardığımız zaman her eve bereketin, huzurun nasıl geleceğini, sağ elin verdiğini sol elin nasıl görmeyeceğini, dolayısıyla inançlarımıza, insan onuruna yakışır bir uygulamayı nasıl yapacağımızı da anlattık. Bu bölüm biraz belediye başkanları toplantısının gölgesinde kaldı ama onun dışında Kayseri’de ciddi bir Ağrılılar, Karslılar var, Ardahanlılar var, Erzurumlular var. Onlarla da özel bir, onların talepleri üzerine onlarla da bir toplantı yaptık. Yaşadıkları sorunları anlattılar. Pek çok sorun var. Ben sanayi odası başkanlığını da ziyaret ettim. Ticaret odası başkanlığını da ziyaret ettim. Yönetim kuruluyla oturup konuştuk. Güzel sohbetlerimiz oldu. Aslında hepsi yaşanan sorunların farkında. Şöyle bir endişeleri var. Acaba CHP’nin yeterli kadroları var mı? Bu sorunları aşmak için. Onlara kadrolarımızı anlattım. Tabii bunlar çok fazla görünür olmadığı için vatandaşın kafasında şöyle bir soru; ‘Tamam, CHP’ye oy verelim de geldikleri zaman yeterli kadroları var mı?’ Var tabii niye kadromuz olmasın?
“BÜTÜN ENGELLEMELERE RAĞMEN HİÇBİR ŞİKAYET YAPMADAN ENGELLERİ AŞIP VATANDAŞA HİZMET GÖTÜRÜYORLAR”
Belediye başkanlarıyla vatandaşı yüz yüze getirmemin bir diğer nedeni de belediye başkanlarının kısa süre içinde yaptıkları çalışmalar, başarılı çalışmaları halk görsün, bilsin diye. Biraz da ona özen gösteriyoruz. Adana bunlardan birisidir. Mersin bunlardan birisidir. İstanbul, Ankara bunlardan birisidir. Dolayısıyla bütün engellemelere rağmen hiçbir şikayet yapmadan engelleri aşıp vatandaşa hizmet götürüyorlar. Bunu halkın bilmesini, öğrenmesini isterim. Bu çerçevede hareket ettiğimiz zaman daha güzel bir Türkiye her zaman inşa edilebilir.
“PANDEMİ SÜRECİNDE HÜKÜMETİN YAPAMADIĞINI YAPTIK”
Pandemi sürecinde hükümetin yapamadığını yaptık. Emin olun. Beş maskeyi dağıtamadılar. Biz sadece kendi beldelerimizde değil, yakın belediyelerden, AK Partili belediyelerden de talep geldi, biz onlara da maske gönderdik. Dezenfektan gönderdik. Hatta çok uzak yerlerdeki belediyelerden de talep geldi, biz onlara da yardım ettik. Onların yapamadığını yaptık. O nedenle dedim ki, ‘Oturun kalkın, CHP’li belediyelere dua edin’. Hiç değilse maske, dezenfektan sorununu çözdük. Ayrıca yardım yapılması gerekiyordu ailelere, yardım kampanyaları açıldı. Fakat bu yardım kampanyalarını yasakladılar. Onun üzerine askıda fatura uygulaması başladı. Doğrudan doğruya vatandaş, borçlu olan vatandaşın borcunu ödemeye başladı. Biz bunların hepsini yaptık. Bu tabii belediyeciliğin sosyal yönü. Ben ayrıca belediye başkanlarımıza, ‘Bulunduğunuz beldede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek; bir anne, bir baba çocuğunu yatağa aç yatırırken hangi duyguları hissediyorsa aynı duyguları hissedeceksiniz. Dolayısıyla her evde şöyle veya böyle ne sorun varsa sorunun giderilmesine yönelik çabanız olacak ve o çabayı harcayacaksınız’... Şunu da söyledik tabii; ‘Yapılacak olan yardımları vatandaşın onurunu zedeleyecek şekilde, çok görülür yapmayacaksınız. O kişinin yoksulluğunu teşhir edemezsiniz’. Yani sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Bizim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız süt dağıtma sözü vermişti. Aylardır süt dağıtıyordu. Erdoğan dedi ki ‘Hani süt dağıtma sözü vermiştiniz, niye yapmıyorsunuz? Oysa aylardır yapıyorduk. Ama onların yaptığı gibi yapmıyorduk. Onların yoksulluklarını teşhir etmiyorduk. Aynı zamanda yatırım da yapıyoruz biz. Aynı zamanda bir şey daha yapıyoruz. Geçmiş belediyelerin yüklemiş olduğu borçları da ödüyoruz. Yani borçlanma yetkisi vermiyorlar. Hem yatırım yapılıyor hem sosyal belediyecilik yapılıyor hem de borçlar ödeniyor. Dolayısıyla üçlü kıskaç içinde şikayet etmeden, halka doğruları söyleyerek, kararlı, azimli, adımlarla mesafe alıyoruz. Şunu da yapıyoruz, onu da ifade edeyim: Belediye başkanlarımızın performansını genel merkez olarak da ölçüyoruz. Yani kabulü var mı? Oylarda düşme var mı? Hiçbir belediye başkanlığımızda böyle bir sorun yok. Kabul var, halkla kucaklaşma var. Dolayısıyla herhangi bir sorun yok. Tabii şikayet gelir mi? Elbette gelir. Diyelim ki Adana, koca Adana, metropolde herkese aynı anda ulaşamazsınız ama, iki gün gecikme olur, üç gün gecikme olur. Şikayet geldiği zaman bazen genel merkeze gelir bazen doğrudan belediyeye gelir, biz süratli bir şekilde ona müdahale ederiz.
“EMEKLİLERİN DURUMU PERİŞAN”
Bizim belediyelerde 4 bin 500 lira olacak asgari ücret. Emeklilerin durumu perişan. Emeklilere iki maaş ikramiye veriliyor ama ikramiyede ciddi bir artış yapılmadı. Hala sabit tutuluyor. Ufak tefek artışlar oldu ama bunlar da emeklilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan bir hayli uzak. Buna benzer pek çok şey var. Biz, taşeron işçilere de kadro verilmiyordu, önce bu taşeron işçileri örgütledik, dernek kurdurduk sonra bunların sözcülüğünü üstlendik. Bunlarla toplantılar yaptık. Kadro verilmesi için baskı kurduk. Onlara da kadro verdiler. Tabii biz emeklilere en az asgari ücret düzeyinde iki maaş ikramiye verilmesini istedik. Elin oğluna dünyanın parasını ödüyorsun da sıra emekliye gelince mi para yok? Asgari ücretliye de komik rakamlar veriyorlardı, bizim baskılarımız üzerine şimdi 4 bin 250 lira yaptılar. O bile düşük. Yıl başında 384 dolardı, şimdi 270 küsur dolara düştü. Bütün bunlara rağmen para var, imkan var. Bütün mesele şu, parayı yerinde ve doğru kullanacaksınız, savurganlık yapmayacaksınız. Bunu yaptığınız zaman herkes kazanır. Bunun aslında dünyada bilinen formülü şudur; bir aylık alıyorsan, enflasyon varsa enflasyon artı büyümeden pay… Bu yapılabilir mi? E dünya böyle yapıyor. Demokrasisi gelişmiş ülkelerin tamamında bu kural var. Enflasyon almış başını gidiyor, enflasyonun yarısını veriyorsun. Böyle olunca kişi, arzu ettiği geliri elde edemiyor. Hem diyeceksiniz ki ‘Ekonomi şaha kalktı’; emekliye, işçiye memura gelince diyeceksiniz ki ‘Size veremiyorum, ekonominin durumu kötü’. E şaha kalktık diyen sensin. O zaman vereceksin.
“BUNLARIN HİÇBİRİSİ MİLLİYETÇİ DE DEĞİL, ÜLKÜCÜ DE DEĞİL”
Devleti yönetenler vatandaştan topladıkları vergilerin hesabını vatandaşa vermezlerse orada bir şeyler var demektir. Her şeyi dolar garantili yapıyorsun. Niye dolar garantisi kardeşim, bir de diyorsun ki ‘Ben milliyetçiyim’. Bu nasıl milliyetçilik ya? Amerikan dolarını resmi para yaptın sen. Türk lirasını pula döndürdün. Sonra ortalıkta geziyorsun ‘Ben yerliyim, ben milliyim’. Bana bir tane Allah’ın kulu gösterir misiniz ya? Hem yerli hem milli olacak, ama Amerikan doları geçerli para olacak. E hani Türk lirası, hani Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası? Hani bu bankanın itibarı? O nedenle bizi dinleyen bütün ülkücü kardeşlerime seslenirim, bunların hiçbirisi milliyetçi de değil, ülkücü de değil. Ülkücü, milliyetçi, kendi parasının hakkını korur. Biz onu yapmak istiyoruz.
“FAİZE KUR GARANTİSİ VERİLİR Mİ YAHU? KENDİ CEBİNDEN Mİ ÖDEYECEKSİN”
Hepimiz, bu ülkenin fakiri fukarası ona çalıştı. Allah aşkına, faize kur garantisi verilir mi yahu? Yani döviz garantisi veriyorsun. E hani Türk lirası? Diyor ki ‘Eğer dolar daha fazla yükselirse meraklanma, ben farkı ödeyeceğim’ diyor. Kimin cebinden ödeyeceksin? Kendi cebinde mi ödeyeceksin? Hayır. Fakirin fukaranın cebinden ödeyeceksin. Böyle bir rezaleti Türkiye Cumhuriyeti tarihi görmemişti. Çözemiyorlar. Sorunu çözemiyorsun, sorun yaşayanları dinlemiyorsun, her şeye tek başına karar veriyorsun. Bu devlet böyle gitmez kardeşim. Getir sandığı, hakeme başvuralım yahu. Hakeme başvurmaktan korkuyor. Öyle bir noktaya geldi ki hakemden de korkuyor. Hakem millettir. Milletin ferasetine güveneceksin. Millet bizi ana muhalefet yaptı diye biz millete kızdık mı? Hayır. Takdiridir yapar. Ama şimdi millet diyor ki ‘Sizi iktidar yapacağız’ diyor. ‘Siz Türkiye’yi daha iyi yöneteceksiniz’ diyor. Korkusu da ondan zaten. ‘CHP gelirse ne olur? CHP gelirse ne olur?’ Huzur gelir, barış gelir her şey gelir memlekete. Çünkü CHP her şeyin hesabını verir. Biz böyle yetiştik. Bizim insanımız üretmeli, alın teri dökmeli, biz ona destek vermeliyiz. Yahu Adana en önemli kentlerden birisidir. Çiftçi ekemiyor artık. Gübre fiyatlarına bak. Hadi ben doğruyu söylemiyorum, e git çiftçiyle konuş. Enerji ne oldu bir bak bakalım. Bu zammı kim yaptı, bir bak bakalım. Şimdi kalkmış başka bir şey söylüyorsun. Demokrasiyi savunuyoruz. Onun için sandıktan korkmamamız lazım.
“BİRİLERİ VURGUN YAPTI”
Birileri vurgun yaptı. Doları 18 liraya kadar çıkardılar. Sonra birileri gitti milyon dolarlarını Türk lirasını çevirdi. Hükümet bu kararı aldı. Sonra dolar düştü 13 liraya. Dünyanın parasıyla gitti, 13 liradan dolarını satın aldı. Taş attı kolu yorulmadı. Milyon dolarları kazandı. Kim yaptı bunu? Yönetenler yaptı. Bunlar yaptılar. Siz, bir kişiye, yahu taş atıp kolu yorulmadı, tarlada çalışmadı, bu adam oturduğu yerden milyon dolarları vurdu. Bununla ilgili bir araştırma önergesi vereceğiz Meclis’e. Bu vurguncuları görmemiz lazım. Ama bakın siz de şahit olun. Bizim bu önergemize ret oyu verecekler. Gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Esnafın öyle dolarları yok, çiftçinin de öyle dolarları yok, vatandaşların da öyle dolarları yok. Dolar baronlarına hizmet eden bir siyasi iktidar var. 179 milyar dolar faiz ödendi, ana para değil, 19 yılda.
“ÇİFTÇİYE SORUN FAİZİ DÜŞTÜ MÜ? ESNAFA SORUN”
Hangi faiz düştü? Bir çiftçiye sorun, faizi düştü mü? Esnafa sorun, düşmedi; sanayiciye sorun düşmedi. Banka ne yapıyor? Düşük faizle Merkez Bankası’nda alıyor, gidiyor Hazine’ye borç veriyor. Yüzde 14’ten alıyor, yüzde 22’den Hazine’ye veriyor. Yani devlet, düşürdüğü faizden bankalara ayrıcalık tanıyor. Böyle devlet yönetimi, olur mu Allah aşkına? Olmaz böyle devlet yönetimi.
“İLK YAPILACAK İŞ STRATEJİK PLANLAMA TEŞKİLATI’NI KURMAKTIR”
Salı toplantısında 7 maddelik bir açıklama yaptım. İnşallah Millet İttifakı’nın 13. cumhurbaşkanı, inşallah ilk bir hafta içinde nelerin yapması gerektiğini söyledim. Ekonomi Konseyi’ni toplaması lazım. Bir kararnameyle Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kurması lazım. Şunu ifade edeyim; herhangi bir kişi, asgari ücretliyi düşünelim, 4 bin 250 lirayla bir ayı geçirecek. Planlama yapar mı herkes, yapar. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin planlama teşkilatı yok. Dünyada olmayan tek ülkeyiz. İlk yapılacak iş, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kurmaktır. Kimin ne yaptığı belli değil şu anda. Talimatla iş yapıyorlar. Ekonomide talimatla iş olmaz. Ekonominin ön görüleri olur, beklentileri olur. Siyasi otorite, o bilgilerden yola çıkarak politika oluşturur. Merkez Bankası’nda arkeoloğun ne işi var? Ekonomi dese anlarım, sosyoloji dese anlarım, psikoloji dese anlarım. Arkeoloğun ne işi var? Neden? ‘E yakınımız, o da oradan maaş alsın.’ Bunların tamamını çözeceğiz. Devletin bütün kurumlarının nasıl çalıştığını biliyoruz. Biz, devlette liyakati sağlayacağız. Türkiye’yi bir üretim hamlesi içine sokacağız. Altı ayda işleri yoluna sokacağız.”