47. gün…
47 gün oldu. Ülkemizde tespit edilen ilk Corona Vakası üzerinden tam 47 gün geçti. İlk günlerde farkındalıklar düşüktü. İtalya ve İspanya’da hızla yükselen rakamlar, hastalığın ülkemizde de benzer seyredeceği endişesi yaratıyordu. Sağlık bakanı Fahrettin Koca her gün ekrana çıkıp açıklamalar yapıyor ama içimiz bir türlü rahatlamıyordu. Alışkanlıkların bozulmasının huzursuzluğu üzerine bir de hastalanma ve diğer endişeler ekleniyordu.
Endişeler yerini bulmaya başladı ve daha olayın ilk haftalarında bazı firmalarda işten çıkarmalar gerçekleşti. Devamında ücretsiz izinler başladı. Açlık sınırında hayatını devam ettirmeye çalışan pek çok aile eline geçen ve ancak karnını doyurmaya yetebilen maaşından da olmuştu…
Hafta sonları sokağa çıkma yasağı ile devam etti süreç.Bizler sıcakkanlı insanlarız. Akrabalarını arkadaşlarını görmeden evde kalma fikri hastalık riskine rağmen ürkütücü geldi pek çok kişiye.
Sonra, kontrol edilemeyecek bir süreç olduğu kabullenildi. Uzun zamandır okunmayı bekleyen kitaplar raftan indi önce, sonra çocuklarla oyunlar oynandı, yemekler yapıldı, sosyal medyada paylaşıldı… Marketler en yüksek cirolarını yaptı. Uzaktan eğitim ile yeni bir dönem başladı. Memlekette pizza ve ekmek yapmayan kalmadı, sosyal medyada paylaşıldı, beğeniler toplandı… Kilolar alındı, online spor eğitimleri ile alınan kiloların geri verilmesi çabası başladı. Challenge çılgınlığı yaşandı, çocukluk fotoğrafını paylaşamayan da kalmayınca her şey tamam oldu. Bu fotoğraftaki çocuklar ve onların çocuklarıyla, muhtemelen adı henüz koyulmamış bu yeni çağın çocukları olduk…
Bu süreçte…
Bu süreçte sadece mart ayında 29 kadınımız daha cinayete kurban gitti. Bunların 9’u evli oldukları erkek, 5’i birlikte oldukları erkek,2’si eskiden evli oldukları erkek tarafından, 4’ü tanıdık, 2’si oğlu, 1’i babası, 1’i de kardeşi tarafından öldürüldü. 18’i evinde, yani insanın hayatta kendini en çok güvende hissetmesi gereken yerdeydi öldürülürken..
Bu cinayetlerin 21’i 11 marttan, 31 marta kadar geçen sürede gerçekleşti. Tam da herkesin bir hastalıktan ölmek istemediği için evden çıkmadığı sırada, evinde, işinde, arabasında öldürüldü kadınlarımız. Kimi bir şarkı söylüyordu belki içinde biraz umut olan, belki bir diğeri bilmeden ocağa son yemeğini koymuştu… Bir diğeri, sevdiklerine hastalık bulaştırma korkusu, onları aç bırakma korkusuna yenilmiş işine gidiyordu. Kötünün iyisini seçtiğini düşünürken, umutla yarını düşlerken, çocukluğu, gençliği, umutları, hayalleri can verdiği tanıdığını sandığı bir suretin ellerinde… Acaba bu muydu kötünün iyisi?
Acaba bu kadına kötünün iyisini seçmenin bir şans, bir özgürlük olduğunu düşündürenler rahat rahat uyudular mı yataklarında? Peki siz rahat rahat uyuyabilecek misiniz bu gece yataklarınızda?
Zeliha Solakoğlu