İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Habertürk'te katıldığı programın yankıları sürüyor. Sorulan sorulara cevap alınamayan programla ilgili birçok kişi farklı açılardan yazıp çizdi. Programın moderatörü Kübra Par da Habertürk'ün internet sitesinde bugünkü köşesinde yayın öncesi ve sırasında yaşananları kaleme aldı.
Par, "Aslında herkes biliyor ki mesele gazetecilerin soru sormaması ya da araya girmemesi değil, cevapların uzun ve karışık olmasıydı" ifadelerini kullandı. Öte yandan programın ilk bölümünde Süleyman Soylu'nun soru almadan uzun süre konuşmasına dönük eleştirilerle ilgili de açıklama yapan Par, Soylu'nun programdan önce "Bana başta 15 dakika verin. Kimsenin duymadığı çok önemli şeyler anlatacağım" dediğini aktardı ve "Bakan Soylu kendisine tanıdığımız 15 dakika içinde anlatacaklarını toparlayamadı" ifadelerini kullandı.
İşte Kübra Par'ın o yazısı:
Pazar günü öğleden sonra telefonum çaldı. Arayan Veyis Ateş’ti. “Salı günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu yayına alıyoruz. Merdan Yanardağ, İsmail Saymaz, Mehmet Akif Ersoy ve ben soru soracağız. Sen modere eder misin?” diye sordu. “Gazeteci kadrosu böyle olacaksa tabii” dedim ama açıkçası Soylu’nun muhalif gazetecilerle yayına çıkacağına çok ihtimal vermiyordum. 1 saat sonra tekrar aradı ve programın kesinleştiğini, yayının salı değil pazartesi akşamı yapılacağını söyledi.
Pazartesi günü editörümüzle birlikte 19 sayfalık detaylı bir yayın akışı hazırladık. Tüm iddialara ilişkin soruları ve ilgili açıklamaları ekledik.
Tek konuk aldığımız, gazetecilerin soru sorduğu bu tür yayınlarda sık yaşanan bir kriz vardır. Her gazeteci kendi sorularını hazırlayarak gelir ama bir soru ya da konu sıralaması yapılmazsa yayında daldan dala atlanır. Bu yüzden bu formatta yayın yaparken ben hem gelen gazetecilere detaylı bir yayın akışı veriyorum hem de konu sıralamasından bahsediyorum. Bakan Soylu yayınında ise katılımcılarla konu sıralaması üzerine önceden konuşmadım zira konu tekti; Sedat Peker’in iddialarına yanıt vermek için gelmişti. Terörle mücadele, Meral Akşener’e saldırı gibi sıcak gündem başlıkları üzerine konuşmak yerine hakkındaki iddiaları cevaplamak istediğini açıkça ifade etmişti.
Peki kendi aramızda soru dağılımı yapabilir miydik?
Daha önce buna benzer pek çok yayın yaptım. Bu tür yayınlarda özellikle kurum dışından gazetecileri davet ettiğimizde sorular üzerine konuşmak yanlış anlamalara sebebiyet verebiliyor. İçişleri Bakanı'yla yapacağımız kritik yayın öncesi gazetecilerle önceden konuşmamayı tercih ettim. Yayın içeriğine müdahale edildiğini veya bakana sızdırıldığını iddia edebilirlerdi. (İsmail Küçükkaya’nın Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu yayını sonrasında karşı karşıya kaldığı suçlamalar da aklıma geldi doğrusu…)
Program başlamadan nasıl olsa konuşabilecektik ve herkese istedikleri soruyu sormaları için sırayla söz vereceğimi söyleyebilecektim. Maalesef uzun bir sohbete imkân olmadı. Çünkü İsmail Saymaz programa 10 dakika kala geldi. Merdan Yanardağ ile ise 3 dakika kala stüdyoda karşılaştık. Öncesinde Tele 1’de programı olduğu için geç kalmış.
Gazetecilere önlerindeki sehpada detaylı bir yayın akışı olduğunu, oradaki sıralamayla istedikleri soruyu sorabileceklerini, eğer isterlerse akıştaki soruları da kullanabileceklerini belirttim.
Program öncesinde Bakan Soylu’nun bir ricası oldu. “Bana program başında 15 dakika müsaade edin. Sonrasında istediğiniz soruyu sorabilirsiniz” dedi. “Size hayatınızda hiç duymadığınız çok önemli şeyler anlatacağım” diye de ekledi. Anlatacakları kritik olabilirdi. Bilmediğimiz bir konuyu ifşa edebilirdi. Dahası bunca iddianın ortasında kalan bir kişi olarak kendisini ifade etmesine alan açmamız gerekirdi. Dolayısıyla “Tamam” dedik.
İzleyicilerin hassasiyetini bildiğim için yayın başladıktan sonra bakana soru vermediğimizi, katılımcılardan da soru almadığımı, vicdanlarda rahatsızlık bırakmayacak şekilde tüm iddiaları özgürce sorabileceklerini söyledim.
Önceliğim katılımcıları sınırlamadan demokratik ve çoğulcu bir yayın ortamı hazırlamaktı.
Bakan Soylu kendisine tanıdığımız 15 dakika içinde anlatacaklarını toparlayamadı. Araya girme çabalarımıza karşılık “Müsaade edin tamamlayayım, sonrasında istediğinizi sorun” diyerek üsteledi. Bu şekilde ilk yarım saat geçti. (Zannedildiği gibi 45 dakika değil çünkü yayın zaten 7 dakika geç başlamıştı.) Ardından Veyis Ateş ve İsmail Saymaz sorular sordular.
Bana şu ana kadar yapılan en büyük eleştiri bakana süre sınırı koymamış olmamla alakalı. Oysaki zannedildiğinin aksine bu konuda konuştum.
Program süresiyle ilgili de yanlış bilinen bir durum var. Yayın planlaması 21:00-23:00 olarak kararlaştırılmıştı. Başlangıçta bunu katılımcılara da söylemiştim. İlk blokun verimsiz geçmesi üzerine bir parça uzatabileceğimiz ifade edildi. Yani yayın eleştirildiği gibi 00:00’da kesilmedi, 00:00’a kadar uzatıldı. 23:20’de toparlamam istendi. O dakikadan itibaren uyarıda bulundum. Program sonrasında haber bülteni girdi. Ardından programın tekrarı başladı.
Bir başka yanlış bilgi de yayın sırasında gazetecilerin konuşma süreleriyle ilgili. Sosyal medyada o akşam bir dakika hesabı yayıldı. Güya en uzun süre İsmail Saymaz konuşmuş, o da sadece 3 dakika 17 saniyeymiş. Tamamen yalan… Sahte bir Twitter hesabının paylaştığı bu uydurma bilgi, gerçekmiş gibi günlerce ciddi ciddi konuşuldu. Oysaki sadece Merdan Yanardağ’ın ikinci blokta ardı ardına sıraladığı soru bölümü bile tek başına 5 dakika sürdü. (Tam olarak 4 dakika 54 saniye. Hatta o bölümde Yanardağ en kritik 5-6 soruyu aynı anda sorunca hepimiz şaşırdık zira bu kadar tecrübeli bir gazetecinin tek seferde birden fazla soru sorulduğunda düzgün yanıt alınamayacağını hesaplaması gerekirdi. Tek tek sorması için uyardım, o soruların yanıtı gelmeden başka soru almamakta da ısrar ettim.)
Aslında herkes biliyor ki mesele gazetecilerin soru sormaması ya da araya girmemesi değil, cevapların uzun ve karışık olmasıydı.
Kaldı ki konu son derece hassas. iddiaların sahibi bir suç örgütü lideri. Ortada kanıtlanmış bir suç ya da somut deliller yok. Böylesi bir tabloda bakanı bir mahkemedeymiş gibi yargılamaya kalkışmamız, her şeyden önce gazeteciliğin temel ilkelerine ters olurdu.
Ertuğrul Özkök’ün dediği gibi, bazı gazeteciler soru sormayı kavga etmekle karıştırıyor. Bakanın sözünü kesmeyi, cevap alamayınca boğazına sarılmayı gazetecilik olarak görüyorlar.
Programa katılan gazeteciler aleyhinde bir şey söyleyecek değilim zira gazetecilik yapma niyetleriyle ilgili en küçük bir şüphem yok. Sadece Merdan Yanardağ’ın suçu programın yönetilme biçiminde bulan, dolayısıyla şahsımı suçlayan açıklamalarını gülümseyerek karşılıyorum. Kendi kitlesinin eleştirilerini hafifletmek için centilmenlikten uzak bir biçimde kolaycılığa kaçıyor.