Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, üniversite mezunu olmanın iş garantisi sağlamadığını söyledi. Çam, 207 üniversite ve 8 milyon üniversite öğrencisi olduğunu; buna karşılık devlette 4 milyon memurun çalıştığını hatırlatarak "Emekli oldukça yıllık 10-15 yenisi gelir. Okumak iş garantisi sağlamaz! İşe gocunmadan en temelden başlamalı. Erken hayata atılmalı. Okurken çalışan kazanır" ifadelerini kullandı.
Çam sözlerine şöyle devam etti:
Gelişmiş ülkelerde 18yaşından itibaren üniversite ile birlikte çalışmaya başlanır. Restoranda, tamircide, atölyede, tarlada, sanayide veya askerde. Liseden sonra er olarak orduya yazılıp profesör ya da general olan bile çıkar. Her şehrin ekonomisine öğrenciler de çalışarak katkı verir.
Çoğu yerde burs bulamayanlar bir de kazandıkları maaşlarından çok ciddi meblağlarla okul ücreti öderler. Ama para da biriktirenler olur. İlla 4 yılda okulu bitireceğim derdine düşmeyenler sırtına heybesini alıp dünyayı turlar, yeni diller öğrenirler. Dar kalıpta öğrenci olmazlar!
Herkesin full-time akademik formasyona uygun okuması beklenemez. Başını kitaplardan/laboratuvardan kaldıramayacak bilimadamı adaylarına da ihtiyaç olduğu kadar; sokağı bilen; insanı tanıyan, dünyayı gezerek anlayan öğrenciler de tüccar, sanayici, çiftçi vb. erbaba da ihtiyaç artıyor.
Devletimiz son yıllarda büyük bir atılım yaparak Cumhuriyetimizin kuruluşundaki “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesine tekrar döndürecek hamleler yaptı.Eğitim sadece elitlerin hakkı olmaktan çıkartan bu çabalar ile ülkenin her köşesine imkan sağladı. Gelişmiş ülkeler arasına çekti.
Milyonlarca öğrencimize eğitim, kampus, yurt, barınma vb. imkanlarını dünya standartlarının çok üzerinde sağlayan devletimize müteşekkir olmalıyız. Her konuyu devletin çözmesi imkansız. Bireysel olarak işin ucundan hepimiz bir miktar tutmaya gayret gösterelim, hepsi çözülür inşallah.
Özal’lı yıllarda, bizler ODTÜ’de öğrenci iken yurtlardaki kahvaltıyı, kafeteryadaki yemekleri bahane eden bizim devrimci arkadaşlar boykot yaparlardı. Yıllar sonra onların çoğu iyi kapitalist oldu, çocukları da kafeterya yerine kampusta açılan sosyetik kafelerin müdavimi oldular :)
O dönemde Türkiye’deki üniversite sayısı 20 civarındaydı. Sınırlı imkanlar arasında liseden mezun olanların ancak %3-5’i üniversiteye gidiyor, binde 1-2’si yurtta kalıyordu. Mezun olanların çoğu (hatta çoğu bölümde son sınıfta) devlet/özel sektör kapıyordu. Şimdi her şey bollaştı.
Dünyada artık köklü okulda okumanın ayrıcalığı bile giderek kayboluyor. Pandemi ile en nitelikli hocalar uzaktan yarı zamanlı çalışabilir. Hiçbir yeni üniversite de küçümsenmemeli, çalışan yarışı bu yeni düzende kazanır. Şırnak üniversitesi ile Harvard bazı noktalarda yarışabilir!
Okumanın/eğitimin şekli daha da değişecek. Son yılların (pandemi) mezunlarının çoğu evinde/işinde laptop ile, “Take Home Exam”lar ile okuyup mezun oldular bile. Okullu olmayı değil; okumayı, ama sadece kitaplardan değil, hayatın içinden de okumayı önceleyin sevgili gençler.
THE END