*Dr. Mahfi Eğilmez
Türkiye, yirmi yıldır tek parti iktidarı, dört yıldır da başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bu yönetim tarzlarının her ikisi de istikrar ve olumlu gelişme söylemiyle geldi. Acaba varılan nokta bu söylemlerle uyumlu oldu mu? Bu kısa değerlendirmemizde bu konu üzerine eğileceğiz. Bunu yaparken önce sosyal ve siyasal göstergelerde sonra da ekonomik göstergelerde Türkiye’nin nereden nereye geldiğini karşılaştırmalı olarak ele alıp inceleyeceğiz.
Sosyal ve Siyasal Göstergeler Açısından Değerlendirme
Türkiye, dünya demokrasi sıralamasında (2021) (en iyi durumdaki ülkenin birinci, en kötü durumdakinin 167’nci sırada yer aldığı) 167 ülke arasında 103’üncü sırada yer alıyor.
Türkiye, en iyinin ilk sırada bulunduğu Hukukun Üstünlüğü Endeksinde (2021) toplam 139 ülke arasında 117’nci sırada yer alıyor.
Türkiye, en iyinin ilk sırada bulunduğu Siyasal İstikrar Endeksinde (2020) 194 ülke arasında 170’inci sırada yer alıyor.
Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde (2021) 180 ülke arasında 153’üncü sırada bulunuyor.
Çevreye olan duyarlılık eksikliğinin sonucu olarak Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Çevresel Performans Endeksinde (2020) 180 ülke arasında 99’uncu sırada bulunuyor
Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Kamu Görevi Etkinliği Endeksinde (2019) 38 ülke arasında 32’nci sırada yer alıyor.
Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Yolsuzluk Algı Endeksinde (2021) 180 ülke arasında 96’ncı sırada yer alıyor.
Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı OECD ülkeleri öğrencilerine uygulanan PISA testi sonuçlarına göre (2018) 37 OECD ülkesi arasında 31’inci sıradır.
Bu göstergeler Türkiye’nin sosyal ve siyasal göstergeler açısından dünyadaki yerinin çok gerilerde olduğunu gösteriyor.
Ekonomik Göstergeler Açısından Değerlendirme
Türkiye, 2001 yılında yaşadığı ağır krizle ciddi bir gelir kaybı yaşadıktan sonra AKP’nin ilk iktidar yılı olan 2003 yılının sonunda 315 milyar dolarlık cari fiyatlarla GSYH büyüklüğü açısından dünyada 21’nci sıraya gelmişti. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılında 851 milyar dolarlık GSYH ile sıralamada 17’nci sırada yer alıyordu. Başkanlık sistemine geçildikten sonra hızla sıra kaybetmeye başladı. 2021 yılında GSYH’si 807 milyar dolara düşerken sıralamada da 2003 yılında olduğu gibi 21’inci sıraya geriledi. Tahminler 2023 yılında Türkiye’nin 23’üncü sıraya gerileyebileceğini gösteriyor.
2003 yılında Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10,1 idi. Başkanlık sistemi öncesindeki son yıl olan 2017 yılında işsizlik oranı yüzde 10,9 idi. 2021 sonunda işsizlik oranı yüzde 11,3 olmuştu. 2022 yılının Mart ayı itibarıyle işsizlik oranı yüzde 11,5’tir. Demek ki yirmi yılda işsizlik oranı daha da yükselmiş.
2003 yılında Türkiye’de enflasyon yüzde 18,3 idi. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılında enflasyon yüzde 11,9 idi. 2021 yılında enflasyon yüzde 36,1’e yükselmişti. 2022 yılı Nisan ayı enflasyonu yüzde 70 olduğuna göre, başkanlık sistemine geçilmeden önce enflasyonu ciddi oranda düşürmeyi başaran Türkiye sistem değişikliği sonrası denetimi tümüyle kaybetmiş görünüyor.
2003 yılında bütçe açığı GSYH’nin yüzde 8,6’sı oranındaydı. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılı bütçe açığı GSYH’nin yüzde 1,5’ine gerilemişti. 2021 sonu itibarıyla bütçe açığı GSYH’nin yüzde 2,7’si oldu. Buna göre Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bütçe açığı başkanlık sistemine geçilene kadar düşmüş, başkanlık sistemine geçildikten sonra yeniden artmaya başlamış olduğu görülüyor.
2003 yılında cari açık GSYH’nin yüzde 2,5’i oranındaydı. Başkanlık sistemi öncesindeki son yıl olan 2017’de cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 5,5’e yükselmişti. 2021 sonu itibarıyla cari açık yüzde 1,8’e gerilemiş olsa da 2022 yılının ilk iki ayında bu oran yeniden yüzde 3,2’ye yükselmiş bulunuyor. Yılsonunda açığın yüzde 4,5 dolayında gerçekleşmesi bekleniyor.
2003 yılında dünyada kişi başına gelir ortalaması 6.108 dolar, Türkiye’de 5.953 dolardı. 2008 yılında dünyada kişi başına gelir 9.389 dolara, Türkiye’de ise 10.692 dolara yükselmişti. Başkanlık sistemine geçilmeden önce, 2017 yılında Türkiye’de kişi başına gelir 10.537 dolar ile dünya kişi başına geliriyle (10.724 dolar) aşağı yukarı aynı düzeydeydi. 2021 sonunda dünyada kişi başına gelir 12.228 dolara yükselirken Türkiye’nin kişi başına geliri 9.528 dolara gerilemiş durumdadır. 2003’den sonra orta gelir tuzağından çıkış yolunda ciddi bir gelişme yakalayan Türkiye, özellikle başkanlık rejimi sonrasındaki gerilemeyle bu tuzaktan çıkış şansını, en azından şimdilik, yitirmiş görünüyor.
Ülkenin risk primini gösteren ve tümüyle piyasada arz ve talep kurallarına göre belirlenen 5 yıllık CDS primi, başkanlık sistemine geçilmeden önceki yılsonunda (2017 yılı) 157 baz puandı, 2021 yılı sonunda prim 566 baz puana yükselmişti. 2022 yılı Mayıs ayı ortasında prim 715 baz puan. CDS priminin 300 puanı aşması durumunda ülke aşırı riskli sayılıyor. Bu CDS primi Türkiye’yi, dünyanın en riskli üçüncü ekonomisi (Venezuela artık risk algısını geçtiği için prim açıklanmıyor, birinci Rusya, ikinci Arjantin) konumuna getiriyor.
Özet ve Sonuç
Türkiye, AKP’nin yirmi yıllık iktidar döneminde 2013 yılına kadar belirli bir başarı yakalamış, 2014’den başlayarak ivme kaybı içine girmiş, bu ivme kaybı 2018’de başlayan başkanlık sistemi sonrasında iyice hızlanmış görünüyor. Bugünkü görünüm itibarıyla Türkiye, borç ve swap işlemleriyle elde ettiği kaynaklarla günü kurtarmaya yönelik bir ekonomi politikası içinde görünüyor. Bu politika, ekonomiye, bir günü kurtarırken gelecekten iki günün yitirilmesine yol açacak maliyetler yüklüyor. Bu kısa değerlendirme başkanlık sisteminin Türkiye’ye verdiği ciddi hasarı ortaya koyuyor. Buradan çıkış öyle ‘faizi artıralım’ ya da ‘cari açığı düşürelim’ gibi önerilerle gerçekleştirilebilecek bir şey değil artık. Bu geri gidişi tersine çevirebilmek için başkanlık sistemine geçildikten sonra yapılanların tersini yapmaktan ve yapısal reformları tavizsiz uygulamaktan başka çare görünmüyor.