Diyarbakır Barosu yöneticilerinin TCK 301’inci maddeden yargılandığı davada mahkeme, verdiği beraat kararları ile 'Ermeni Soykırımı' ve 'Kürdistan' demenin suç olmadığı kabul edildi.
Türkiye’de bir “ilk” olarak Diyarbakır Barosu yöneticilerinin TCK 301’inci maddeden yargılandığı davada mahkeme, verdiği beraat kararları ile “Ermeni Soykırımı” ve “Kürdistan” demenin kanunlara göre suç olmadığına hükmetti.
Savcılık mütalaasında beraat taleplerinin gerekçesi olarak, "Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi ifade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler içinde uygulanabilmelidir’ kararı ışığında da bu kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu sebeple sanıkların üzerine atılı suçların unsurları bakımından oluşmadığı anlaşıldığından, CMK'nin 223/2-a maddesi gereğince atılı suçlardan sanıkların ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur" ifadeleri kullanıldı.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre Diyarbakır Barosu tarafından 2016 ve 2018 yılları arasında yapılan açıklamalar ve hazırlanan raporlar nedeniyle dönemin Baro Başkanı Ahmet Özmen ve aralarında mevcut Baro Başkanı Nahit Eren’in de bulunduğu 10 Yönetim Kurulu üyesi hakkında Diyarbakır 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılamada önemli bir karara imza atıldı.
Davanın temelini oluşturan gerekçelerden biri, Baro tarafından 24 Nisan 2017 tarihinde “24 Nisan/Büyük Felaket: Ermeni Halkının Acısını Paylaşıyoruz” ve 24 Nisan 2018 tarihinde “Ermeni Halkının Dinmeyen Acısını Paylaşıyoruz” başlıkları ile yayımlanan basın açıklamaları oldu. Baro, “soykırım” ifadesini kullanıldığı bu açıklamalarında yüzleşme çağrısında bulundu.
SİHA raporu suçlama konusu oldu
Baro yöneticilerine yönelik suçlama konusu yapılan olaylardan biri, 31 Ağustos 2017 tarihinde TSK’ya ait Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile Hakkari’ye bağlı Oğul Köyü (Tale) Kanireş mevkiinde gerçekleştirilen ve 1 sivilin yaşamını yitirdiği, 3 sivilin yaralandığı operasyona dair hazırlanan rapor oldu. Diyarbakır Barosu, Hakkari ve Van Baroları ile birlikte yapılan incelemeler sonucunda hazırladıkları bu raporda, sivillere yönelik yaşanan ‘yaşam hakkı ihlali’ dolayısıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nu göreve davet etmişti.
“Kürdistan ifadesini cezalandırmak utançtır, kabul edilemez!”
Yine Meclis Genel Kurulu’nda “Kürdistan” ifadesi kullandığı için HDP eski milletvekili Osman Baydemir’e “geçici çıkarma” cezası verilmesi üzerine 18 Aralık 2017’de yapılan “Kürdistan ifadesini cezalandırmak utançtır, kabul edilemez!” başlıklı açıklama ile bu durumun kınanması, Baro yöneticilerine suçlama olarak geri döndü.
TCK'nin 301. maddesiyle yargılama
Söz konusu bu gerekçelerle dönemin Baro yöneticisi 11 isim hakkında TCK’nin 301. Maddesini oluşturan “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçundan 2 kez olmak üzere yanı sıra “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçunu oluşturan 216. Maddesi uyarınca iddianame hazırlanıp, 18 Kasım 2020’de yargılanmalarına başlandı.
Geçmişte şahıslara dönük benzer yargılamalarla karşılaşılsa da Diyarbakır Barosu yöneticileri hakkında TCK 301’inci Madde’den dava açılması, Türkiye’de bir ilki oluşturdu.
Mütalaa sürpriz oldu
Bugüne dek 7 duruşmaya sahne olan yargılamanın bugünkü duruşmasında, henüz tüm sanık savunmaları tamamlanmamış olmasına rağmen sürpriz bir şekilde mahkeme heyetine esas hakkındaki mütalaasını sunan iddia makamı, sanıkların tümü hakkında beraat talep etti.
Savcılık mütalaasında beraat taleplerinin gerekçesi olarak şunları kaydetti:
"İfadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir"
“Her ne kadar Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak avukatlık yapan sanıklar, Ahmet Dağ, Ahmet Özmen, Cihan Ülsen, İmran Gökdere, Mahsum Batı, Muhammed Neşet Girasun, Nahit Eren, Nuşin Uysal Ekinci, Serhat Eren, Sertaç Buluttekin, Velat Alan hakkında ‘Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama” ve ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ suçunu işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmış ise de; yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, kullanılan ifadelerin kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeyi ortaya çıkarmadığı, cebir, şiddet veya tehdit içermediği, yerleşik Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi ifade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler içinde uygulanabilmelidir’ kararı ışığında da bu kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu sebeple sanıkların üzerine atılı suçların unsurları bakımından oluşmadığı anlaşıldığından, CMK'nin 223/2-a maddesi gereğince atılı suçlardan sanıkların ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur"
Mahkeme heyeti, savunmaların tamamlanmasının ardından açıkladığı kararında beraatlarına kararı verdiği Baro yöneticilerine ayrı ayrı 10 bin 250’şer TL vekâlet ücreti ödenmesine de hükmetti.
Heyetin, savcılık mütalaasında olduğu gibi beraat kararlarının gerekçesini 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) Madde 223 2/a bendini oluşturan “Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması”na dayandırdı.