Mehmet Ocaktan: Prens Selman nasıl bir kardeş?

''Dün gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ‘katili’ olarak ilan ettiğimiz Suudi prensi Selman’ı bugün “kardeşimiz(!)” olarak kucaklıyoruz…''

Prens Selman nasıl bir kardeş?

Bu ülkede yaşayan bireyler olarak zaman zaman normal demokratik ülkelerde olduğu gibi bir hukuk devletine sahip olmadığımız için hayıflanırız.

Her ne kadar hamasete yatkınlığımız yüzünden Avrupa demokrasilerine karşı bir burun kıvırma tavrı içinde olsak da, aslında Batı’nın bilim ve teknolojik alandaki başarılarına da gizliden gizliye hayranlık duyarız.

Sadece bugün değil elbette, Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında da aydınlarımız Batı ile Türkiye arasındaki farka dikkat çeken önemli tespitlerde bulunmuşlardır. Mesela, bir Almanya seyahati dönüşünde Mehmet Akif’e “Avrupa nasıl?” sorusu yöneltildiğinde verdiği şu cevap ilginçtir: “Ne olsun, gördüğüm kadarıyla işleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi.”

Kuşkusuz bugün Türkiye ne yüzyıl önceki şartlardaki Türkiye, ne de Avrupa o yılların Avrupası. Bir kere Avrupa’da demokrasinin ve özgürlüklerin standartları daha da yükseldi bizim Avrupa ile aramızdaki mesafe ise büyük ölçüde açıldı.

Hal böyleyken Türkiye yüzyıllık yürüyüşün sonunda bile anayasal bir demokrasi olup olmayacağına henüz karar verebilmiş değil. Ne yazık ki bugün kendimizi demokrasi liginde değil, otoriter ülkeler kategorisinde meşrebimize uygun bir yer bulmaya çalışıyoruz.

İşte tam da bu yüzden, dün gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ‘katili’ olarak ilan ettiğimiz Suudi prensi Selman’ı bugün “kardeşimiz(!)” olarak kucaklıyoruz…

Hiç alınganlığa gerek yok, kabul edelim ki burası artık bilinen anlamıyla demokratik bir ülke olmadığı gibi adalet sistemi de bağımsızlığını yitirmiş bulunuyor. Bu konudaki en çarpıcı ve zirve niteliğindeki örnek, Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesidir. Kuşkusuz şu saatten sonda Türk hukuk sisteminin içler acısı halini düzeltmeye yetmeyecek belki ama İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir’in o gün davanın devrine ilişkin itiraz şerhindeki şu ifadeleri tarihe not düşmek açısından son derece önemli:

“Suud yetkililerinin ülkemizde Cemal Kaşıkçı’ya karşı gerçekleştirdikleri pervasız ve hunharca cinayet, ülkemizin ‘ehil belde’ vasfına, devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır. ‘Ne yapalım Suud yönetimi yargılamak için sanıkları vermiyor’ acziyeti içinde davanın devri ve sanıklar hakkında kırmızı bültenin kaldırılması; toplumun adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıyla bağdaşmadığı kanaatindeyim.” Nitekim bu ‘hukuk devleti’ ilkelerine bağlılık cezasız kalmamış ve Nimet Demir ‘şark bileti’ ile ödüllendirilmiştir! İşte adaletin en net fotoğrafı…

Eğer anayasal demokrasinin hakim olduğu normal bir ülke olsaydık, üç yıl önce şeytanın bütün sıfatlarını layık gördüğümüz Prens Selman’ın Ankara’ya gelişi karşısında, gazeteler tıpkı cinayet sonrasında olduğu gibi yine benzer manşetler atar, sivil toplum örgütleri ayağa kalkar, protestolar sokaklara taşardı.

Manzara ortada, kimsenin tepki göstermeye ne mecali var ne de cesareti… Ayrıca demokratik ülkelerdeki gibi sivil alanı savunma geleneğine sahip gerçek anlamda sivil toplum örgütlerimizin olmadığını da unutmayalım.

Düşünün, yıllarca Kudüs konusunda mangalda kül bırakmayan dindar-muhafazakar vakıflar, dernekler bile iktidarın ‘İsrail dostluğu’ başladığı günden buyana, İsrail’in Filistin halkına uyguladığı terör karşısında dillerini yuttular ve kayıplara karıştılar…

Unutmayalım, üçüncü sınıf demokrasiler liginde kendisine yer bulmaya çalışan bu ülkede haksızlıklara itiraz eden milletvekilleri bile ağır hakaretlere, aşağılamalara maruz kalıyorlar. DEVA partisi İstanbul milletvekili Mustafa Yeneroğlu’na yapılanlar herkesin malumu… Doğal olarak böyle bir ortamda normal vatandaşların anayasal protesto haklarını kullanmalarını beklemek çok da mantıklı değil.

Prens Selman bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuğu olarak Ankara’ya geliyor. Bu vesileyle iktidarın kontrolündeki gazetelerin nasıl sevinç ve ‘kardeşlik’ başlıkları atacaklarını hep birlikte göreceğiz.

Bugünü iyi anlayabilmek açısından iktidar medyasının geçmişte kullandığı başlıklara kısaca göz atmakta yarar var:

Sabah: Ölüm emri Prens Selman’dan

Takvim: Katil Prens

Hürriyet: Katil Prens denilmesi Türkiye sayesinde

Yeni Şafak: Katil Prens Selman

Akit: Selman için yolun sonu

Aslında bu manzara Türk basınının serencamını ortaya koyması açısından bir ibret vesikası niteliğinde, ama aynı zamanda hüzün verici. İtiraf etmek gerekiyor ki bu ülkenin medyası artık demokrasinin 4. Kuvveti değil, iktidarın ‘hazır kıtası’dır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.