Yazıya Kılıçdaroğlu’nun dün partisinin grubunda yaptığı konuşmada altını çizdiğim sözleriyle başlayalım… Dedi ki:
‘Şimdi gelelim liderlik ve değişim meselesine. Bizler 25 milyon gibi birçok ülkenin toplam nüfusuna sahip insanla birlikte çıkarsız, parasız, sadece hakkın yanında olmak için bir araya gelen bir koalisyon kurduysak, başörtülüsü, başı açığı, seküleri, milliyetçisi bir araya gelebildiysek büyük bir değişimi zaten başlatmışız demektir.’
25 milyon seçmenin değişim için çıkarsız koalisyon kurduğu… Bir araya geldiği doğru…
Peki 25 milyona öncülük eden muhalefettin de aynı amaçla çıkarsız koalisyon kurduğu söyleyebilir mi?
Hayır…
Hayır, Millet İttifakı için de geçerli, Özgürlük ve Emek İttifakı için de…
İkisi de son düzlüğe kadar çok iyiydiler. İnsanlara güven vermişlerdi, umut vermişlerdi. Ne olduysa koşu parkurun son virajında oldu. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik derler ya muhalefet kuyruğa kadar geldi deriyi sıyırıp alamadı.
Kafaları karıştırdılar, güven erozyonuna uğradılar…
Hangi birini sayayım…
Davutoğlu’nun ülkeyi altı lider yönetecek, altı liderin imzası olacak açıklaması. Seçim olmadan altılı masadaki her partiye bir bakanlık verileceğinin söylenmesi, CHP’nin oyunu yükletmek için Saadet, DEVA, DP ve Gelecek partisine 70 milletvekili listelerinden kontenjan vermesi ‘çıkar birlikteliği’ algısı yarattı…
Erdoğan da tepe tepe kullandı…
Seçmene ‘koyun can derdinde kasap et derdinde’ atasözünü hatırlattı.
Millet İttifakı’nın o güne kadar kabul gören, taraftar bulan ‘mesele Erdoğan’ın gitmesi değil. Mesele Erdoğan gitsin Ali, Veli gelsin meselesi değil. Mesele kimin iktidar olacağı değil. Mesele bu rejimin değişmesi Türkiye’nin demokratik parlamenter rejime dönmesidir’ söylemi tuzla buz oldu…
Şubat ayında, mart ayında anketlere göre yüzde 54/55 oranında oy alacağı söylenen Kılıçdaroğlu’nun 14 Mayıs’ta neden yüzde 44 aldığının bir açıklaması olmalı…
Veya bütün anketlerde yüzde 43’ü geçemeyen Erdoğan’ın neden yüzde 49,5’a yükseldiğinin de…
İzahı 6’lı masanın koltuk paylaşımı yaptığı, milletvekili pazarlığına tutuştuğu algısıdır.
Millet İttifakı’nın öteki liderlerinin cumhurbaşkanı yardımcısı olmak için masada oturdukları gerçeğidir.
Saadet, Gelecek, DP ve DEVA partisinin milletvekili kapmak Kılıçdaroğlu’nu kerhen desteklediklerinin ortaya çıkmasıdır.
İkinci turu boş verin ilk turda yüzde 44’te kalınmasının nedeni budur… 25 milyon oyun 28 milyon olmamasının sebebi budur…
İki seçim arasında bile algıyı değiştirecek şansları vardı…
Dört/ beş tane büyük miting yapar parti başkanları cumhurbaşkanı yardımcısı adaylığından çekildiklerini açıklar, bakanlık istemediklerini ilan eder. Tüm güçleriyle Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini meselenin değişim olduğunu söyleyebilirlerdi…
Meselenin tek adam rejimine son vermek olduğunu bunun için siyaset yaptıklarını anlatırlardı…
Yapmadılar…
Nedeni şu… Siyasetçilerin halkla teması yok. Halkın içine giriyorlar girmesine ama onlar konuşuyor halk dinliyor. Halkı dinleyen siyasetçiler var ama halk da ‘ayıp olur’ diye içinden geceni söylemiyor…
Siyaset kurumu ile seçmen arasında, halk arasındaki zincirin bir halkası koptu. İki uç arasında iletişim sağlayacak mekanizma bozuldu…
Zincirin o halkası sivil toplum kuruluşlarıydı. Onlar köprü görevi görürdü. Toplumun nabzını siyaset kurumuna iletirdi.
Sivil toplum baskılandı, ezildi, sesini duyuramaz hale getirildi.
Millet İttifakı 1 Şubat tarihinden sonraki karar ve söylemlerinin seçmen üzerindeki etkisini ölçemediği için… Milletvekili listelerine gömüldüğü için… Halkı anlamaya çalışacak kanalları olmadığı için seçimi kaybetti…
Başörtülü, örtüsüz, seküler, İslamcı, milliyetçi, muhafazakar, Alevi, Sünni, Türk, Kürt, sağcısı solcusu 25 milyon seçmen ’çıkarsız’ bir araya geldi ama…
Millet İttifakı gelemedi… Aslında muhalefetin tümü gelemedi… HDP ile TİP bile milletvekilliği pazarlığına oturdu. İkisi de kaybetti.
Daha ne olsun…
Onlar kaybetti bedelini seçmen ödeyecek…