Seçimin üstünden bir hafta geçti. AKP neden kaybetti, Erdoğan neden gemisini kurtaramadı sorusu hala tartışılıyor, yanıt aranıyor.
İktidara yakın medyayı izliyorum, ‘böyle olacağı belliydi. Ben biliyordum’ diye söze başlıyorlar gerisini sıralıyorlar. Kibir, ikbal hırsı, kötü vitrin, yüksek enflasyon, dayanılmaz yaşam pahalılığı, emeklilerin açıklı hali, samimiyetsizlik, yargının adalet dağıtmaması, ihalelerle Saray’a yakın kişilerin daha da zengin edilmesi….
Liste uzun, say sayabildiğin kadar… Mütedeyyin sade insan ile nevzuhur muhafazakar arasındaki mesafe açılmış. Esas meselelerden biri de buymuş. Bir diğeri de köşe başlarını tutan abilerin koltuktan kalkmalarıymış…
Bir haftadır okuyorum, izliyorum herkes her şeyi biliyormuş!.. Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanı gibi…
AKP’nin kırmızı pazartesini Erdoğan dahil hepsi biliyormuş. Bakanı, bürokratı, valisi, milletvekili, parti yöneticisi, anket şirketi, medyası, yazarları, çizerleri kim var ise hepsi AKP’nin ağır bir yenilgiye uğrayacağını biliyormuş…
Ama seslerini çıkarmamışlar… Tiyatroya devam etmişler…
Ne tiyatrosuna?
Memleketi güllük gülistanlık gösterme tiyatrosuna. Halkı kandırmaya, aldatmaya, halka yalan söylemeye, gerçekleri gizlemeye devam ettiler. Meğer dolaştıkları ilerde hava seçim öncesi yansıttıkları gibi değilmiş. Manisa’da, Afyon’da, Balıkesir’de, Bursa’da seçmen bangır bangır bağırmış. İktidar medyası hasır altı etmiş.
Mayıs seçiminde olduğu gibi gene halkı kandırarak, gerçeği söylemeyerek, gerçekleri gizleyerek yalana başvurarak, trollerle algı yaratarak, düzmece videolarla seçmenin kafasını karıştırarak seçimi alırız zannetmişler…
Muhafazakar seçmen AKP’den kopmaz demişler…
‘Bu millet Erdoğan’ı yüz üstü bırakmaz’ söylemine inanmışlar… Son hafta hepsi acı gerçeği görmüş fakat iş işten geçmiş…
Bu seçmen, bu halk bir kere aldatılır, bir kere kandırılır, yalanla dolanla bir kere gözü boyanır…
Mayıs seçiminin hemen ertesinde seçmen aldatıldığını anladı. Sahte cennet gitti kavurucu cehennem geldi. Başta akaryakıt tüm mal ve hizmetlerin fiyatı ikiye katlandı.
Faiz daha da inecek sözünün seçim yalanı olduğu ortaya çıktı. Hayat pahalılığı geçici söyleminin de aldatmaca olduğu kısa sürede anlaşıldı…
Geçici değil kalıcıymış…
Ekranlarda, gazete köşelerinde seçim yorumu yapanlar bu mevzuya hiç girmiyor. Saray’a bulaşmıyorlar, Erdoğan’a hala toz kondurmuyorlar… Saray ve Erdoğan onlar için hala yasaklı bölge…
Peki gerçek ne?
Mayıs ayında kandırılan, aldatılan seçmen bedelini ödetti. Tokadı patlattı. AKP’yi liderlikten indirdi. Kadınlar, gençler, Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, azınlıklar, muhafazakarlar, mütedeyyinler, sekülerler ‘artık yeter’ dedi…
Erdoğan 22 senedir ülkeyi yönetiyordu, artık yönetemiyor. Yönetse bu halde mi olurduk? Yönetse mutlak yoksullukla mı tanışırdık? Yönetse hazine iflasın eşiğinde mi olurdu?
Yanlış adımlar attı. Kendini gerçekten ekonomist zannetti ve dünyaya yeni bir teori sunacağına inandı. Esad’ı devireceğim diye ülkeyi sığınmacı cenneti yaptı. Yetmedi Afgan’ı, Pakistanlısı, Afrikalısı, İranlılar, Iraklılar kim var ise bu topraklara doldurdu. Ülke göçmen deposu haline getirildi.
Macar Başbakan’ı Orban geçen ay boş yere ‘Avrupa’yı göçmen istilasından kurtardınız’ diye Erdoğan’a teşekkür etmedi. Avrupa kurtuldu, Türkiye battı!
Medyası, sadık adamları toz kondurmuyor fakat 31 Mart Erdoğan’a ‘yeter’ çağrısıdır… Seçim sonucunu böyle okumak lazım.
Necip Fazıl Son Bahar şiirinde diyor ki…
Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan
Bahaneydi sonbahar
Durum budur. Seçmen bu yönetimden, bu yönetim anlayışından, her şey bilen, zaman zaman seven çoğu zaman azarlayan evin mutlak hakimi, tek söz sahibi baba rolündeki liderden sıkıldı…
Daha nasıl belli etsin ki…