Mısır, Libya, Suriye ve Irak’taki Türk müdahalelerine karşı Arap devletlerine birlik çağrısı yaptı.
Mısır geçen hafta Arap devletlerini daha sıkı bir işbirliğiyle Türkiye’ye karşı yekvücut ve daha katı bir Arap siyaseti geliştirmeye çağırdı. Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü Arap Birliği'nin 9 Eylül’deki toplantısında yaptığı konuşmada birçok Arap ülkesinin muzdarip olduğu aleni Türk müdahalelerinin Arap ulusal güvenliğine yönelik büyüyen en önemli tehlike olduğunu söyledi. Şükrü, Türkiye’nin on binlerce terörist ve paralı askerin Suriye’ye geçişini kolaylaştırdığını, Libya’ya binlerce savaşçı gönderdiğini, gayrimeşru anlaşmalarla Irak ve Libya’daki Arap halklarının kaynaklarını sömürdüğünü belirtti. Arap Birliği 10 Eylül’de yayımlanan sonuç bildirgesinde Arap ülkelerinde, yani Suriye, Libya ve Irak’taki Türk müdahalelerini kınayarak, Ankara’yı “Arap ülkelerinin iç işlerine karışmama, güveni ortadan kaldıran ve bölgenin güvenliğiyle istikrarını tehdit eden provokatif eylemlerine” son vermeye çağırdı. Katar, Libya, Somali ve Cibuti ise ortak bildiri için yapılan oylamaya katılmadı. Kararı aynı gün kınayan Türk Dışişleri Bakanlığı şu açıklamayı yaptı: “Bu kararların esasen ciddiye alınacak bir tarafı bulunmamaktadır. Zira ülkemizin Arap ülkelerinin toprak bütünlükleri ve siyasi birlikleri ile bölgenin istikrarına büyük önem verdiği ve bu kararların alınmasının arkasında bulunan yönetimlerin aksine, bunların korunması için çaba gösterdiği herkesçe malumdur.” Kahire Arap Araştırmaları ve Çalışmaları Enstitüsü’nün eski başkanlarından Ahmed Yusuf Ahmed’e göre Türkiye’ye karşı yekvücut bir Arap siyaseti geliştirme çağrısı olumlu olsa da Ankara’nın bölgedeki müdahaleciliğine yönelik Arap tutumlarının birbirinden farklı olması bu siyasetin hayata geçirilmesini zorlaştırıyor. Al-Monitor’a değerlendirmelerini telefonla aktaran Ahmed, Mısır’ın Türk müdahalesini kınayan ve kırmızı çizgiler belirleyen tutumunun aksine Kuzey Afrika ülkeleri de dahil bazı Arap devletlerinin Türk müdahalesine kayıtsız kaldıklarına, Katar ve Somali gibi bazı ülkelerin ise Türkiye’ye karşı herhangi bir adım atılmasına karşı olduklarına dikkat çekti. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi 10 Haziran’da Libya’daki Trablus hükümetinin ve Türk müttefiklerinin ülkenin petrol zengini bölgelerine açılan ve Halife Hafter güçleri ile müttefiklerinin kontrolünde bulunan Sirte’ye yönelik herhangi bir saldırısına karşı Mısır ordusunun hazırda beklediğini açıklamıştı. Türk müdahalelerinin Mısır, Suriye, Irak ve Libya’nın doğusundaki hükümete doğrudan zarar verdiğine dikkat çeken Ahmed, Arap devletlerinin Türkiye’ye karşı yekvücut bir pozisyon belirlemek için ilk önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile anlaşmasının iyi bir başlangıç olabileceğini belirtti. Zarar gören Arap ülkelerinin Türkiye’ye karşı kapsamlı bir diplomasi geliştirmeleri gerektiğini belirten Ahmed, Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ticaret hacmini mercek altına alma zamanının geldiğini söyledi. Ahmed’e göre Arap ülkeleri eşgüdümlü bir şekilde ticareti azaltarak ya da ekonomik yaptırımlarla Türkiye’ye büyük bir darbe vurabilirler. Katar Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Rashid El Athba’nın 11 Eylül’de Antalya’da düzenlenen bir toplantıda verdiği bilgiye göre Arap ülkeleri ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 50 milyar dolara ulaşmış durumda. El Ahram Siyasi ve Stratejik Çalışmalar Merkezi’nin eski başkanlarından Abdülmunim Said de Ahmed ile aynı fikirde. Al-Monitor’un sorularını telefonla yanıtlayan Said’e göre yekvücut bir pozisyon geliştirilebilmesi için Türk müdahalelerinin Arap ülkelerinin ulusal güvenliğine tehdit teşkil ettiği konusunda uzlaşı gerekli. Said bu uzlaşının, ortak bir strateji geliştirmeye yönelik diyaloğa zemin hazırlayacağını belirtti. Türkiye’nin hâlihazırda Libya, Suriye ve Irak’ta askeri birlikleri bulunuyor. Ankara, Ulusal Mutabakat Hükümeti Başbakanı Fayiz El Serrac’ı desteklemek için Libya’ya konuşlandırdığı birliklerin amacının istikrar olduğunu savunuyor. Suriye’deki Türk birlikleri ülkenin kuzeyi ile Türkiye-Suriye sınırına yakın bazı kasaba ve bölgeleri kontrol altında tutuyor ve İdlib’deki Suriyeli muhalif grupları destekliyor. Kuzey Irak’ta ise Kürt militanlara karşı başlatılan Pençe-Kartal operasyonları kapsamında Türk özel kuvvetleri bulunuyor. Said’e göre “kimse büyük çaplı bir askeri çatışmaya girmek istemiyor. Ancak Türkiye ve İran aleni bir şekilde askeri güç kullanıyor ve Türkiye, Arap ülkelerinde kendi menfaatlerini ilerletmek için dini kullanarak silahlı gruplar kuruyor.” Kahire Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veren Tarık Fehmi de Türkiye ile iyi ilişkiler sahip Katar, Cezayir, Sudan ve Tripoli hükümeti gibi Arap aktörlere dikkat çekerek Arap ülkelerinin ancak bölgedeki Türk politikalarına karşı müşterek bir tutum geliştirebilirlerse ortak bir strateji oluşturabileceklerini belirtti. Al-Monitor’un sorularını telefonla yanıtlayan Fehmi, Arap ülkelerinin bölgeye bütüncül yaklaşmaları ve bilhassa Suriye, Irak ve Libya’daki Türk müdahalelerine karşı güvenlik boyutuna odaklanmaları gerektiğini söyledi. Ekonomik ve siyasi ilişkilerin güvenlik boyutundan bağımsız ele alınamayacağını kaydeden Fehmi, ekonomi politikalarının siyasi menfaatleri desteklemek için kullanılabileceğini söyledi. Arap devletlerinin Türkiye’deki tüm siyasi güçlerle iletişim hâlinde olmaları gerektiğini de vurgulayan Fehmi, Arap Birliği'nin bu kanalların açılmasında etkili olabileceğine dikkat çekti.