İnfaz Yasası’ndaki değişikliklerin kabulüne yönelik, hukukun eşitlik ilkesine aykırılık başta olmak üzere birçok haklı eleştiri yapıldı, yapılmaya da devam edilmeli. Meclis aritmediğinden dolayı İnfaz Yasası’ndaki değişikliğin kabul edilmesinde sürpriz hiçbir şey yok. Sürpriz olan muhalefetin oylamaya katılmaması!
589 milletvekilinin olduğu meclisteki oylamada 330 milletvekili oy kullandı. Değişikliğe 51 milletvekili “Hayır” derken, 279 milletvekili “Evet” dedi. AKP-MHP-BBP blokunun 341 milletvekilinin 279’u oylamaya katılırken, “Muhalefet Bloku”ndan 248 milletvekilinden yalnızca 51’i oylamaya katıldı.
Hasta olduğu bilinen, hatta hakkında “öldü” spekülasyonu yapılan Devlet Bahçeli bile oylamaya katılırken, zımmi bir araya gelişler dışında, neredeyse aynı kaldırımda yürürken bile görüntülenmekten korkan CHP, İYİ Parti ve HDP Grup Başkanvekilleri oylamada az sayıda milletvekili ile temsil edilmeleriyle ilgili olarak neredeyse birbirinin aynı açıklamaları yaptılar: “Akıbeti belli bir oylamada milletvekillerinin sağlık durumunu ve yaşlarını gözeterek oylamaya katılmadık”!
Oylamaya Bahçeli katılmışken, meclisteki bütün oylamaların “akıbeti” hep aynıyken, böyle bir gerekçenin arkasında durmak muhalefet bloku temsilcileri açısından utanç verici, infaz yasasına itiraz eden “seçmenler” açısından ise gurur kırıcıdır!
Madem durum böyle, sonucu belli olan oylamalar bir yana, temsil yeteneği olmayan, yalnızca Saray’ın istediklerini onaylayan mecliste CHP’nin, İYİ Parti’nin, HDP’nin işi ne o zaman?
HIRSIZLAR SOKAKTA, MUHALİFLER CEZAEVİNDE!
İnfaz yasası kabul edildikten sonra karantinatv’nin sosyal medya hesapları üzerinden “İnfaz yasası kimin için af, kimin için ceza” başlığıyla bir canlı yayın yaptık. Moderatörlüğünü benim yaptığım programa iki değerli hukukçu Turgut Kazan ve İlhan Cihaner katıldı. Onlara “muhalefet partilerinin oylamaya katılmama” tavırlarını sormadım ama “İnfaz yasası kimin için af, kimin için ceza” diye sordum.
Türk hukuk sisteminin en önemli isimlerinden olan Turgut Kazan “İslamcı demokrasinin alkışlarla getirdiği bu değişiklik Türk hukuk sisteminde eşi olmayan uygulamalardan biridir, akıl alır bir iş değildir ve ‘İslamcı demokrasinin’ sonucudur” dedi ve ekledi: “Gazeteciler, Barışlar, Muratlar, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi isimleri içeride bıraktılar, tutukluyu bırakmadılar, yerine uyuşturucu tacirini, hırsızı, kaçakçıyı bıraktılar. Gazeteciye, düşünene, sesi ‘başka’ çıkanlara, konuşanlara, düşüncelerini açıklayanlara, eleştirenlere yer açmak kaydıyla bu hamleyi yaptılar. Eğer dert virüse karşı önlem olsaydı, yapılacak iş belliydi: Kronik rahatsızlığı olan, davası açılmamış olan ve davaları itiraz sürecinde olan yaklaşık 100 bin kişi için karar alınır, bu kişiler güvenlik kontrolüyle dışarı çıkarılırdı. Üstelik böyle bir kararda hukukla oynanmadan uzlaşma ile çıkardı ama dert başka olunca ortaya böyle bir karar çıkıyor…”
Bir savcı, bir hukuk adamı olarak Türkiye’deki hukuk sisteminde “evrensel hukuku, güçlünün değil, hukukun üstünlüğünü savunduğu için” cezalandırılan İlhan Cihaner ise, “infaz yasası gibi önemli bir yasa, karantina günlerinde bu şekliyle gündeme getirilmemeliydi. Koronovirüs nedeniyle yaşamsal düzenlemeler yapılmalı, fırsatçılık yapılmamalıydı” vurgusu yaptıktan sonra, “bu yasadan tutuklular yararlanamadı. Terörle Mücadele tamamen devre dışı bırakıldı. Gazetede haber yapan da, Kızılay’da bomba patlatan da aynı kategoriye alındı. Bu infaz yasası, sanki bir düşman infaz yasası gibi kurgulandı. Bu yaklaşıma, yapbozcu, lümpen, liyakatsız yaklaşımlar da eklenince, hukuk daha da geriye gitti. Eğer sorun Koronovirüs’e karşı önlemse, tutuklular ve hükümlüler arasında böyle ayrım yapamazsınız, virüs ayırmıyor çünkü… Bu nedenle yapılması gereken en önemli iş, bağımsız ve tarafsız yargıyı ortadan kaldıran iradeyi değiştirmektir” dedi.