Alexey Navalny ile ilgili önceki yazım 31 Ocak 2018 tarihini taşıyor. Navalny o sırada 41 yaşında. Ülkesi Rusya’da çok çok uzun senelerdir -2000 yılından beri- devleti tek başına yöneten ve galiba ölünceye kadar da yönetmeye devam etmek niyetinde olan Vladimir Putin’in en öndegelen muhalifi olarak dünya gündemindeydi.
O yıl yapılacak başkanlık seçiminde Putin’in karşısına aday olarak çıkmaya çalışmış, ama Rusya Yüksek Seçim Kurulu, eski bir sabıkasını ileri sürerek, buna geçit vermemişti.
Henüz dört Rus istihbarat ajanı tarafınca Noviçok zehiriyle öldürülmek istenmemişti Navalny; o olay iki yıl sonra -20 Ağustos 2020’de- Tomsk’tan Moskova’ya doğru seyahati sırasında uçakta başına gelecekti.
Moskova’da onun öldürülmesi emrini veren/ler, zehirlenmiş Navalny için gönderilmiş bir uçakla Berlin’e götürülmesini de engellemek istemiş olsalar da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) acil tıbbi müdahale kararına karşı direnememişlerdi.
Berlin’de görmüş olduğu tedavisi işe yaradı, Navalny ölümden döndü.
Sıradan bir muhaliften söz etmiyorum. Muhalif görüşlerini yaymak için kullandığı YouTube kanalının dört milyonun üzerinde abonesi var, adı şimdi X olan Twitter’da da iki milyondan fazla takipçisi…
Dili sert biri.
Gazeteci olmadığı halde, bir gazeteci gibi Rusya’daki iktidar elitlerinin yaptıkları yolsuzlukların peşine düşüyor, konuşulamayanları kolaylıkla anlatıyor ve iktidardaki parti için en sert ifadeler kullanmaktan çekinmiyordu.
Pek çok kez gözaltına alındı. Yargılandı, tutuklandı ve her davadan yüklü cezalar aldı.
AİHM Navalny’nin lehine kararlar verdi.
Tedavisi sonrasında, gitmemesi yönünde kendisine yapılan tavsiyelere aldırmadan ülkesine döndüğünde, uçak Moskova’ya iner inmez tutuklandı (17 Ocak 2021).
Şimdi öğreniyorum ki, tutukluluğu sırasında çeşitli suçlardan yargılandığı davalardan dolayı kendisine toplamı 30 yılı aşan hapis cezaları verilmiş.
Cezalarının miktarını bilmesem de Sibirya’da bir cezaevine gönderildiğini biliyordum.
Sibirya’daki cezaevlerinin nasıl olduğunu Aleksandr Solzhenitsyn’in Gulag Takımadaları adıyla dilimize de kazandırılmış dev eserinden öğrenmiştik.
[Aleksandr Solzhenitsyn 1958-1968 yılları arasında kaleme aldığı eserini Rusya’da yayımlatamamış, Gulag Takımadaları ilk kez, Paris’te Rusça, ertesi yıl da İngilizce ve Fransızca yayımlanabilmişti. Aynı yıllarda Türkçesi de çıkmıştı.]
Navalny’e iktidar -daha doğrusu Putin– karşıtlığı sonucu reva görülen, Sibirya’da ömrünü tamamlamak oldu.
Evet, Navalny 47 yaşında Sibirya’daki cezaevi hücresinde yaşamını kaybetti.
Öldüğü duyuruldu fakat nasıl öldüğü hakkında şu ana kadar hiç bilgi verilmiş değil.
Girişte atıfta bulunduğum yazımı yazarken, Türkiye ile Rusya arasında bir Rus uçağının düşürülmesinin peşinden başlayan süreç aklımdaydı. Uçağının düşürülüşünü, Putin, Türkiye üzerinde bir siyasi manivela olarak kullanmaya başlamıştı.
Başarılı da oldu.
O gelişmenin peşinden başlayan süreçte, Moskova’nın hesaplı adımlarıyla, Türkiye farklı bir kulvara giriverdi.
Süreç Türkiye’ye pahalıya mal oldu.
Navalny cesur ve kahraman bir Rus milliyetçisiydi; ‘milliyetçi’ olma iddialı Putin ona tahammül edemedi. Henüz cesaretinin bedelini ödemesine seneler varken, onu gündeme taşıyarak, yazımla Ankara’ya bazı Rusya gerçeklerini duyurmak istemiştim.
Ankara ise, Rusya’yı nedense o haliyle kendisine yakın görmüş olmalı.
İki ülke arasındaki benzerlikler göze o sıralarda farklılıklardan daha fazla gelmişti galiba.
Bu yazıyı da, Moskova’nın Navalny’yi maruz bıraktığı muameleyi burada sergileyince, o günlerde arada bulunan benzerliklerden belki vazgeçilmeye yarar beklentisiyle yazdım.