Habertürk yazarı Nagehan Alçı, Emine Bulut cinayetiyle tekrar gündeme gelen kadına şiddet ve kadın cinayetlerini köşesine taşıdı.
Nagehan Alçı bugünkü, "Emine Bulut bir milat olabilir yeter ki o tuzağa düşmeyelim" başlıklı yazısında, "Sevgili kadınlar, bu oyunlara gelmeyelim… Erkekler bizi her konuda bölerek bu hale getirdiler. Hayatta kalma mücadelemizde erkek ideolojilerinin bizi birbirimize düşürmesine izin vermeyelim!" ifadelerini kullandı.
" Türkiye, evlilik kurumunun dünya ortalamasının üzerinde bir şekilde güçlü olduğu bir ülke." diyen Alçı'nın yazısı şöyle:
Tarihin bazı kırılma anları vardır. Toplumlarda olaylar üst üste birikir, birikir ve o birikimin patlaması için bir kıvılcım gerekir. Emine Bulut cinayetinin böyle bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet maalesef bir rutin. Bu, bugün ortaya çıkan bir sorun değil.
Ancak bir süredir olgunlaşan bir isyan duygusu var. Emine Bulut cinayeti işte bu duyguyu hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir kitlesel dönüşüme çevirebilir.
Dün baktım, ülkenin dört bir yanında kadınlar cinayeti protesto ediyor. Her yerden haykırışlar yükseliyor. Bu çemberi kırmak için gereken tepkisellik bir çığa dönüşmek üzere…
Emine Bulut’un ölümü bir milat olabilir… Ama bunun tek bir şartı var…
Ne olur siyasi kutuplaşmaya kurban edilmesin!
Bakıyorum ilk günden Emine’nin ölümü üzerinden siyasi öfkesini çıkarmak isteyenler, bu cinayetin arkasında politik motivasyon arayanlar, mevcut iktidarla kavgası olanlar da kafa uzatıyor…
AYRILMAZSAK BAŞARIRIZ
Sevgili kadınlar, bu oyunlara gelmeyelim… Erkekler bizi her konuda bölerek bu hale getirdiler. Hayatta kalma mücadelemizde erkek ideolojilerinin bizi birbirimize düşürmesine izin vermeyelim!
Emine Bulut’un katili erkek egemen sistemin yarattığı ve formatladığı bir canavar. Siyaseten nerede durursak duralım gelin bu noktada bir olalım… Hedef erkek egemen sistemi dönüştürmek olmalı… Erkeklerin payandası olmayı reddedelim. Hangi siyasi görüşten olursak olalım erkek şiddetine karşı tek vücut olursak, birbirimizi suçlama tuzağına düşmezsek başarırız…
Tehlikede olan evlilik kurumu mu yoksa?
Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri sıklıkla Türkiye’de evlilik kurumunun zayıflaması ve boşanma oranlarının artması ile açıklanıyor. Bu argümantasyonun mantığını anlamakta zorlanıyorum.
Cinayete kurban giden kadınlara bakın. Önemli bir kısmı katillerinden boşanmaya çalışıyor. Boşanma oranlarının artışı bu cinayetlere gerekçe gösterilerek şu mu denmeye çalışılıyor?
O psikopatlarla evli kalırsanız ölmezsiniz!
Halbuki durum bunun tam tersi. Cinayetlerin önemli bir kısmı maalesef kadınların cellatlarıyla boşanma süreci ya da daha sonrasında temas kurması esnasında yaşanıyor. Yani boşandıkları için değil, halen evli kaldıkları ya da görüşmeyi kabul ettikleri için ölüyorlar.
TÜRKİYE EVLİLİK KURUMUNUN EN GÜÇLÜ OLDUĞU ÜLKELERDEN BİRİ
Üstelik istatistikler hiç de evlilik kurumunun tehlike altında olduğunu göstermiyor.
Bu ülkenin yaklaşık 37 milyonu evli. Boşanmışların oranı ise 2 milyon civarında. Rakamsal olarak boşananların sayısında çok ciddi bir artış da yok. Evet, son dönemde belli bir yükselme var ama rakam önceki yıllardaki gibi 200 binlerde.
Kısacası Türkiye, evlilik kurumunun dünya ortalamasının üzerinde bir şekilde güçlü olduğu bir ülke. İnsanlar hâlâ çok büyük oranda evliliği tercih ediyor bu ülkede.
Burada mesele evlilik oranları değil. Esas soruyu sormazsak sorunu da çözemeyiz. Mesele evli olup olmamaktan ziyade evliliklerin yapısı. Evli çiftlerde erkeğin kadına bakışı.
Karısını kendi malı, eşyası gibi gören zihniyet çok yaygın. Sadece eğitimsiz ya da yoksul kesimde değil, bence her düzeyde ve her yerde. Doğu’da da, Batı’da da. Muhafazakar bir yaşam tarzına sahip olanda da, laik bir yaşam sürende de...
Erkek sorunu sınıf, yaş, hayat tarzı dinlemiyor kısacası. Bu sorun biz kadınların ortak sorunu. Bu sorun, çok derin bir zihniyet sorunu.